GADİR
SAYFASI
Hz. Fatıma'tüz Zehra (Selamullahi aleyha)
Hz. Hüseyin bin Hamdan el-Hasibi Hazretlerinin'nin Diliyle Hz. Fatıma
(AS)
KADINLARIN EN ÜSTÜNÜ HZ. FÂTIMA EZ-ZEHRÂ (A.S)
Es-Seyyid Hüseyn b. Hamdân el-Hasîbî
isnadı ile dedi ki: Resûlullâhın (s.a) kızı Hz. Fâtıma,
Risaletin başlangıcından ve vahyin inişinden beş sene
sonra dünyaya geldi. Vahyin inmeye başladığı sene, zorba
Ebrehe b. Sabbâhın Kâbeye verdiği hasar onarılıyordu.
Ebrehe,
Kâbeyi yıkmaya geldiğinde Kureyşin ve bu arada Hâşimoğullarının
mallarını yağmalamıştı. Bunun üzerine
Abdulmuttalib, Ebrehenin yanına gitti. Askerler izin aldıktan sonra
Abdulmuttalibi Ebrehenin önüne çıkardılar. Ebrehe, Abdulmuttalibi
görünce heybetinden ürktü, azametinden telaşa kapıldı. Ebrehe,
çevresindekilere sordu: Bu yüce şahsiyet kimdir? Dediler ki: Kureyşin
önderi, Hâşimoğullarının en üstünü, Arapların soy ve
kişilik bakımından en şereflisidir. O, bu evin (Kâbenin)
sahibidir Ebrehe dedi ki: Sorun bakalım, yanımıza neden gelmiş?
Askerler soruyu sordular. Abdulmuttalib şu cevabı verdi: El koyduğu
mallarımızı ve hayvanlarımızı geri vermesini
istemek için geldim Bu sözler üzerine Ebrehe, ashabına dedi ki: Onun bu
evin sahibi olduğunu iddia ediyorsunuz. Fakat ne gariptir ki bu adam benim
Kâbeyi yıkmaya geldiğimi bilmesine rağmen, bundan vazgeçmemi
isteyeceği yerde kalkıp malını iade etmemi istiyor. Onun
hakkında söylediklerinize katılmıyorum. Bunu ona aktarın
Askerler bu sözleri Abdulmuttalibe aktardılar. Abdulmuttalib onlara şu
karşılığı verdi: Ebrehe bize mallarımızı
geri versin. Kâbeye gelince, onu Rabbi sizden koruyacaktır Bunun üzerine
Ebrehe şöyle dedi: Şunlara mallarını geri verin. Şu
Kâbenin Rabbi bizlere nasıl engel olacakmış, görelim Böylece
Ebrehe fillerin toplanmasını emretti. Filler toplandı ve
üzerlerine askerler bindi. Ebrehe, filleri sürenlere dedi ki: Kâbeye saldırın
ve onu toz haline getirin Askerler filleri Kâbeye doğru sürmeye çalışınca
filler durdular ve hareme (Kâbenin çevresindeki kutsal alana) girmediler.
Bunun üzerine Ebrehe başka filler getirterek aynı şeyi denedi.
Fakat başarılı olamadı. Güneşin batımından
tan yerinin ağarmasına kadar filleri zorladılarsa da filler
hareme girmediler. Filler haremden başka bir yöne sürüldüklerinde ise
önlerine gelen her şeyi eziyorlardı. Sabah olup güneş yükselince
yüce Allah onların üzerine sürü sürü kuşlar gönderdi. Böylece
Ebrehenin ordusu, yüce Allahın buyurduğu gibi, yenilmiş ekin
yaprakları haline geldi.
Hz. Fâtıma, babasıyla birlikte
Mekkede sekiz sene yaşadıktan sonra Medineye hicret etti. Medinede
on sene ikamet ettikten sonra Resûlullâh (s.a) vefat etti. O sırada Hz.
Fâtıma 18 yaşındaydı. Bir rivayete göre Hz. Fâtıma,
babasından sonra 75 gün, bir başka rivayete göre ise 40 gün yaşadı.
Doğru olan rivayet, ikinci rivayettir. Hz. Fâtıma (a.s) vefat ettiğinde
yaşı 18 yıl, iki ay, 25 gün idi.
İsim, Künye ve Lakapları
İsimleri Fâtıma ve Fâtımdır.
Künyeleri; Ümmül-Hasan, Ümmül-Hüseyn, Ümmül-Eimme (İmamların
annesi) ve Ümmü Ebîhâ (Babasının annesi)dır. Lakapları şunlardır:
ez-Zehrâ, el-Betûl, el-Hasân, el-Havrâ, es-Seyyide, es-Sıddîka,
Meryemül-kübrâ, Vâlidetül-Hasan vel-Hüseyn, Ümmün-nakî, Ümmüt-takî,
Ümmül-belce, Ümmür-rafe, Ümmül-atiyye, Ümmül-mevânih, Ümmün-nûrayn,
Ümmül-ulâ, Ümmül-Bedriyyîn. Hz. Alinin ona verdiği isimler ise
Ümmül-berekêt, Ümmül-hâdî ve Ümmür-rahbedir. Hz. Fâtıma (a.s), kadınların
yaşadığı aybaşı halini yaşamamıştır.
Hz. Fâtımanın Doğumu
Hz. Fâtımanın doğumu ile
ilgili olarak Resûlullâhtan (s.a.a.) şöyle bir rivayet nakledilmiştir:
"Cebrail
(a.s) beni Rabbimin katına yükselttiğinde melekler âlemindeki her şeyi
gördüm. Cennete girdim. Cennetteki her şey, ağaçlardaki meyveler bile
bana seslendiler. Habibim Cebrail (a.s), cennet elmalarından bir tane
alarak bana dedi ki: Ey Resûlullâh! Rabbin sana selam söylüyor ve diyor ki:
Bu elmayı al. Çünkü onun suyundan, dünyanın ve ahiretin elması
yaratılacak. O, kızın Fâtımadır Sonra ateşi ve
içindekileri gördüm. Ardından dünyaya indim ve Hatice (a.s) ile birlikte
oldum. Böylece Hatice, Fâtımaya gebe kaldı."
Ayşenin aşağıdaki
sözleri, elma hadisini doğrulamaktadır:
Bir gün Medinede Ayşenin yanında
Şamlı birkaç kadın oturuyordu. O sırada Iraklı birkaç
kadın geldi. Ayşeye sordular: Ey Ayşe! Müminlerin Emiri Ali b.
Ebî Tâlibe karşı savaş açman konusunu sana soracağız.
Onunla haksız yere mi savaştın, yoksa haklı olarak mı
ona savaş açtın? Ayşe dedi ki:
"Ey
Iraklı kadınlar! Yazıklar olsun size! Bana en büyük felaketi ve
en yıkıcı afeti sordunuz. Ali (a.s); Allahın Arslanıydı,
Allahın dinine sıkıca bağlıydı, kanıtın
sahibiydi, Peygamberin halifesiydi, meleklerin terbiye ettiği kişiydi,
kavrayıcı kulaklarıyla gece gündüz vahyi dinleyendi, Allahın
kullara karşı kanıtıydı, Allah ile kulları arasındaki
kapıydı. Ebul-Hasan ile ilgili başka ne diyebilirim ki? Onun
Resûlullâh (s.a.a.) ile olan kan bağı, parmakların birbirine
kenetlenmesine ya da eklemlerin birbiriyle bağlantısına benzer. İkisinin
ruhları, iki bedene bürünmüş tek bir ruh haline gelmişti. Ali,
Resûlullâhın habibi ve dostuydu. Gözünün nuru ve en sevdiği insan
olan Büyük Meryemin (Fâtımanın) eşiydi. Fâtıma, o huri ki
cennet elmasının suyundan Resûlullâhın (s.a) sulbuna geçmiş,
en güzel eşleşme ve en güzel seçim sonucunda dünyaya gelmiştir.
O ve iki oğlu, Allahın lütuflarındandır. Ancak Ali (a.s),
Allah ve Resulünün katında onlardan daha yücedir. Onun fazileti ve
mertebesi daha yüksektir."
Şamlı kadınlar dediler
ki: Peki Muaviyeye ne oluyor da Müminlerin Emiri Aliye Şam
minberlerinde lanet okutuyor? Ayşe şu cevabı verdi: Ey Şamlılar!
Yazıklar olsun size! Muaviye, aşağılık olmakla sizi de
aşağılık hale getirdi; kör olmakla sizi de körleştirdi.
Vallahi sevimsiz bulmasaydım, sizi sürgün ettirirdim. Ey ateş ehli! Çıkın
dışarı!
Hz. Fâtımanın Çocukları
Müminlerin Emiri (a.s)'nin Hz. Fâtımadan
(a.s) olan çocukları şunlardır: Hasan, Hüseyin, Muhsin düşük
olarak doğmuştur, Zeynep ve Ümmügülsüm (adı Âmine idi).
Hz. Fâtımanın Vefatı
Hz. Fâtıma
(a.s) vefat edeceği zaman kendi eliyle gözlerini kapadı, bedenine
güzel bir rayiha sürdü ve üzerine örtüsünü çekti. Ardından Esma bt.
Umeyse şöyle dedi: Ey Esma! Öldüğüm zaman avluya bak. Avlunun kenarında,
cennet sündüsünden bir perdeden yapılmış bir çadır
göreceksin. O zaman Zeynep ve Ümmügülsüm ile birlikte beni o perdenin arkasına
taşıyın. Sonra beni kendimle baş başa bırakın
Hz. Fâtıma
(a.s) vefat edip perde ortaya çıktığında Esma, Zeynep ve
Ümmü Gülsüm onu perdenin arkasına taşıdılar. Melekler Hz.
Fâtımayı yıkadılar ve cesedine güzel bir rayiha sürdüler.
Bu rayiha Cebrailin (a.s) cennetten indirdiği, üç kese içindeki kâfur
idi. Cebrail daha önce Hz. Muhammed (saa)'e bu keselerle ilgili şöyle demişti:
Ey Resûlullâh! Yüce Allah sana selam ediyor ve diyor ki: Bu; senin, kızın
Fâtımanın ve kardeşin Alinin rayihasıdır. Bu rayiha
üçe bölünmüştür. Fâtımanın kefeni cennettendir. Çünkü o, Allah
katında öyle kutlu bir kuldur ki onun cenazesini Allahtan başkasının
sahiplenmesi caiz değildir
Başka bir rivayete göre, Hz. Fâtıma
yıkanıp rayiha sürdükten ve kefenlendikten sonra vefat etmiştir.
Çünkü o, zaten temizdir, kir içermez. Hz. Fâtımanın vefatında
hazır bulunanlar sadece Müminlerin Emiri, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Zeynep,
Ümmü Gülsüm, Esma bt. Umeys ve Hz. Fâtımanın hizmetlisi Fıdda
idi. Müminlerin Emiri (a.s), yanına Hz. Hasan ve Hz. Hüseyini alarak hanımının
cenazesini geceleyin kaldırdı. Cenaze namazını sadece üçü kıldılar.
Çünkü Hz. Fâtıma, Müminlerin Emirine (a.s) verdiği ahdi bozan bir
ümmet, cenaze namazımı kılmasın şeklinde bir vasiyet
bırakmıştı. Bu nedenle vefatı kimseye bildirilmedi.
Yukarıda zikredilenlerin dışında, ümmetten hiç kimse Hz.
Fâtımanın vefatında bulunmadı ve cenaze namazına katılmadı.
Hz. Fâtımanın (a.s) vasiyeti şöyleydi:
" Allaha, babam Resûlullâha
(s.a.a) ve beyim Müminlerin Emirine verdiği ahdi bozan bir ümmet, cenaze
namazımı kılmasın. Onlar bana zulmederek mirasıma el
koydular, babamın Fedek mülkü için bana yazdığı
sayfayı yırttılar ve şahitlerimi yalancı
saydılar. Oysaki şahitlerim Cebrail, Mikail, Müminlerin Emiri ve Ümmü
Eymen idi. Müminlerin Emiri (a.s); beni, Hasan ve Hüseyini alarak gece gündüz
muhaliflerimizin evlerini dolaştı. Bize zulmetmemeleri ve Allahın
bize verdiği hakkı teslim etmeleri için onları Allah ve
Resulünden çekinmeye davet etti. Fakat onlar gece bize söz veriyor, gündüz ise
vazgeçiyorlardı. Sonra amcamın oğlunu (Hz. Aliyi)
Sâdoğullarının gölgeliğinde gerçekleşen meşum
biate zorlamak için evimize Kunfuz ile Hâlid b. Velidi gönderdiler. Ancak o,
Resûlullâhın (s.a) vasiyeti gereği ailesiyle, Kurânı
toplamakla, Resûlullâhın borçlarından ve vaat ettiklerinden
oluşan 80 bin dirhemi ödemekle meşgul oldu. Bunun üzerine evimizi
yakmak amacıyla kapımıza odun yığıp ateş
getirdiler. Kapının kolunu tuttum ve onlara dedim ki: Allah ve babam
Resûlullâh adına sizden rica ediyorum, bizi rahat bırakın ve
buradan ayrılın Bunun üzerine Ömer, Ebû Bekirin hizmetçisi
Kunfuzdan değneği aldı ve koluma vurdu. Değnek kolumda yay
gibi büküldü. Ömer ayağıyla kapıya vurdu ve kapıyı
üzerime kapadı. Hamileydim, yüzüstü yere düştüm. Ateş her
yanı sarmaya başlamıştı. Ömer yüzüme tokat attı.
Kulağımdaki küpe düştü. Sancım başladı. Sonunda,
hiçbir suçu olmayan bebeğim Muhsini ölü doğurdum. Şimdi, böyle
bir ümmet mi benim cenaze namazımı kılacak? Allah ve Resulü bu
ümmetten uzak olduğu gibi ben de uzağım."
Müminlerin
Emiri, Hz. Fâtımanın vasiyetini yerine getirdi. Onun vefat ettiğini
ümmete bildirmedi. Hz. Fâtımanın (a.s) defnedildiği gecenin
sabahında insanlar Bakî mezarlığında kırk tane yeni
mezar gördüler. Müslümanlar, Hz. Fâtımanın vefat ettiğini ve
defnedildiğini öğrenince Müminlerin Emirine (a.s) gelerek baş sağlığı
dilediler. Dediler ki: Ey Resûlullâhın kardeşi! Fâtımayı
yıkayıp kefenlediniz, sonra gömdünüz ve bizim haberimiz olmadı
Müminlerin Emiri (a.s) şu cevabı verdi: O, toprağa verildi ve
babasına (s.a) kavuştu Dediler ki: Şaşılacak şey
doğrusu! Muhammedin hayatta kalan tek evladı olan kızı
ölüyor ve biz onun cenaze namazını kılmıyoruz! Bu, büyük
bir felakettir! Müminlerin Emiri (a.s) onlara şöyle dedi: Allaha,
Resulüne ve Ehlibeytine yaptıklarınız size yeter! Vallahi Fâtımanın
vasiyetini çiğneyemezdim. O, içinizden hiç kimsenin onun cenaze namazını
kılmamasını vasiyet etti. Ona verdiğim sözden dönemezdim
Topluluk bu sözler üzerine öfkeli bir şekilde ayağa kalktı.
Dediler ki: Peygamberimizin kızının cenaze namazını kılmamız
kaçınılmazdır Böylece hızla Bakî mezarlığına
gittiler. Orada kırk tane yeni mezar gördüler. Bunlardan hangisinin Hz.
Fâtımaya ait olduğunu bilemeyince bağrışmaya ve
birbirlerini yermeye başladılar. Dediler ki: Peygamberinizin kızının
vefatında hazır bulunmadınız, cenaze namazına katılmadınız.
Kabrinin nerede olduğunu da bilmiyorsunuz ki onu ziyaret edesiniz Ebû
Bekir dedi ki: Müslüman kadınlardan şu mezarları açacak birkaç
tanesini getirin. Böylece hangi mezarın Fâtımaya ait olduğunu
anlayalım ve onu ziyaret edelim Bu sözler Müminlerin Emiri (a.s)'ne ulaştı.
Müminlerin Emiri (a.s), sadece zor durumlarda giydiği geniş kollu sarı
giysisini giydi; öfkeli, gözleri kızgın ve Zülfikarı kuşanmış
bir şekilde Bakî mezarlığına doğru yola koyuldu.
Müminlerin Emiri (a.s) oraya varmadan önce habercisi oradakilere şu uyarıyı
götürdü: Ali, gördüğünüz gibi buraya geliyor. O, Allahın adına
şöyle yemin ediyor: Bu mezarlardan bir taş bile yerinden çıkarılırsa
kılıcımı ümmetin boynuna sallayacağım Bunun
üzerine topluluk hiçbir şey yapamadan dağıldı.
(es-Seyyid Hüseyin bin Hamdân el-Hasiybi
"el-Hidâyet'ül Kübrâ" S.173-180)
Makale Adresi: http://gadir.free.fr/gadir/14masum/Fatima/fatima-sa.htm