Resulullah Salla’llâhu alayhi ve alih'in Vasisi Emir-ulMüminin Hz.Ali el- Murtaza (a.s)'dan tevhit takva, hikmet, züht ve benzeri konularla ilgili çok sayıda hadis nakledilmiştir. Bu yüzden biz onların hepsini burada zikredemeyeceğiz. Çünkü sadece tevhitle ilgili sözlerini nakledecek olsak bile bu kitapta var olan tüm hadisler kadar olur.
Tevhitle ilgili olarak, sadece bir hutbesini bu bölümün başında nakletmekle yetineceğiz; daha sonra, bu kitabın hacmine uygun olan ve herkesin üstünlüğünde birleştiği ilgi çekici sözlerini nakledeceğiz. Bu kadarı yeterli olur inşaallah teâla
“Şüphesiz Allah’a ibadetin başı O’nu tanımaktır. O’nu tanımanın esâsı ise O'nu tek ve eşsiz bilmektir. O’nu tek ve eşsiz bilmenin ölçüsü ise O’ndan nitelikleri (diğer varlıklarda bulunan noksan sıfatları) nefyetmektir. Çünkü akıllar bütün niteliklerin ve nitelik sahiplerinin yaratık olduğuna tanıklık eder. Tüm yaratıklar da, nitelik ve nitelik sahibi olmayan bir yaratanın varlığına tanıklık eder. Çünkü her nitelik ve nitelik sahibi bir bileşimi gösterir. Bileşim hudûsa (sonradan meydana gelişe), hudûs ise ezeli olmanın muhal olduğuna tanıklık eder.
Allah’ın zatını tanıdığını iddiâ eden O’nu tanımamıştır. O’na sınır koyan, O’nu tek bilmemiştir. O'na bir eş tasarlayan O'na inanmamıştır. O’nu (diğer bir varlığa) benzeten kimse, O'nun hakikatine varmamıştır.
Her kim O'nun vehme sığdığını sanarsa, O’na yönelmemiştir. O’nun (zâtının) künhüne varmak isteyen, birliğini tasdik etmemiştir. O’na işaret eden, O'na yönelmemiştir. O’na sınır tanıyan O’nu kastetmemiştir. O’nu bölümlere ayıran O'na teslim olmamıştır. O’nun zatıyla ayakta duran her şey başkasına bağımlıdır ve başkasına bağımlı olan her şey bir sebep vasıtasıyla oluşmuştur.
Yaratıkları O’nun varlığının nişanesi ve akıllar O’nu tanımanın vesilesidir. Fikirle hüccet kesinleşir. Nişanelerini yaratıklarına hüccet kılmış ve onları yaratarak kendisi ve onlar arasında bir perde oluşturmuştur. Varlığıyla yaratıklarından ayrılır.
Onları araçlarla donatması, kendisinin araçsız olduğuna tanıktır; çünkü araçlar; araç sahiplerinin muhtaç olduklarına delildir. Yaratıklara bir başlangıç belirlemesi O'nun başlangıcının olmadığına tanıklık eder, çünkü bir başlangıcı olan, başkasını yoktan var edemez.
İsimleri, gerçeğe ulaşmak için bir vesiledir ve işleri, gerçeği anlamak için vasıtadır; Zatı hakikatin özüdür. Zatı, O'nunla yaratıklarını ayırmaktadır. Her kim Allah’ı nitelendirirse O'nu tanımamıştır ve O'na bir benzer tasarlayan O'ndan uzaklaşmıştır. O'nun hakikatine vardığını sanan hata etmiştir.
Her kim, nerededir derse O’na bir mekan tasarlamıştır; her kim, nededir derse O'na bir mekan isnat etmiştir; her kim, nereye yönelmiştir derse O'na bir sınır tayin etmiştir; her kim, neden derse O'na bir sebep belirlemiştir; her kim, nasıldır derse O'nu bir şeye benzetmiştir; her kim, ne zaman derse O'na bir zaman tanımıştır; her kim, şuraya kadar derse O'na bir son belirlemiştir; ve kim O'na bir son belirlerse O'nu bölmüştür; kim O'nu bölerse O'nu nitelendirmiştir ve kim de O'nu nitelendirirse O'nu inkar etmiştir; O'nu parçalara ayıran değişmeleri zevallarından O'ndan yüz çevirmiştir.
Allah, mahluklarının değişmesiyle değişmez; sınırlı varlıkların sınırıyla sınırlanmaz; birdir ama birliği sayıya dayanmaz; O hiç bir ihtiyacı olmayan ihtiyaçsızdır; bir şeye girmeden batın ve hiç bir şeyden ayrılmaksızın zahirdir; görmekle kavranılmayandır; aşikardır; cisim olmayandır latiftir; harekete ihtiyacı olmayandır faildir; fikre ihtiyaç duymadan yaratıkların ölçüsünü belirleyendir, hareket etmeksizin onları düzene koyandır; araç ve organa ihtiyacı olmadan duyan ve görendir; yaklaşmaya ihtiyaç duymadan yakın ve mesafe söz konusu olmaksızın uzaktır; vardır; yokluktan sonra değil; zamanlar O'na eşlik etmez ve yerler O'nu kapsamaz; O’nu uyku tutmaz; vasıflar O'nu sınırlamaz; vasıtalar O'na engel olmaz; varlığıyla zamandan ve yokluktan öne geçmiş ve ezeli oluşuyla başlangıcı olma sınırını aşmıştır.
Duygu ve hisleri verenin O, olması hasebiyle zatının his ve duygulardan uzak olduğu, cevherleri yaratan olduğu için de cevherinin olmadığı, yaratıkları yoktan vareden olmasıyla O'nun yaratıcısının olmadığı, eşyalar arasındaki çelişkileri icat eden olmasıyla da zıddının olmadığı bilinir. Varlıkları birbirine eş olarak yaratan olduğu için de O'nun bir eşi olmadığı anlaşılır.
Karanlığı nura ve sıcağı soğuğa karşıt kılmış; değişik unsurları birleştirmiş zıt olanları birbirine yaklaştırmış; onları ayırmak ve birleştirmekle ayıran ve birleştireni göstermiş. Bütün bunları kendi rabbliğine delil; gaybına şahit ve hikmetinin açıklayıcısı kılmıştır. Çünkü bu varlıkların oluşumu sonradan var olduklarını gösterir; varlıkları, yokluklarını bildirir; değişmeleri zevallerini bildirir, ve yok olmaları yaratıcılarının zevalinin olmadığını gösterir; Allah Teâla buyuruyor ki; “Ve her şeyden iki eş yarattık ki belki, siz (Allah’ı) hatırlayasınız” [1]
Önce ve sonrayı ortaya çıkararak kendisinin öncesi ve sonrası olmadığını göstermiştir. Yaratıklarını çeşitli içgüdülerle yaratarak içgüdüsünün olmadığını, yaratıkları birbirlerinden farklı kılarak kendisinde değişikliğinin olmadığını göstermiştir. Onları belirli bir süre ve zamana bağlı kılmakla kendisinin zamanla bir bağlantısının olmadığını ve yaratıklarını birbirinden ayırmakla ve birbirine gizli kılmakla O'nunla yaratıkları arasında bir örtünün olmadığını göstermiştir. Kullar varolmadan Rabliğin hakikati ve yaratık olmadan ilahlığın hakikati O'nda var idi.
Duyulacak bir ses olmadan duyma gücüne, bilinen bir şey olmadan bilginin gerçeğine ve kudretini göstermeden hakiki güce sahip idi. Yaratıklar olmadan yaratıcı ismine ve mahlukat olmadan öncede halik vasfına layık idi.
Yaratıkları bir şeye dayanmadan yaratmıştır ve bir şeyden yararlanmadan aralarında uyum sağlamıştır. Bir zorluğa düşmeden onlara ölçü vermiştir. Fikirler O’nun zatını kavrayamaz ve düşünceler O'nun hakikatini kuşatamaz.
“Ne zaman” diyerek O sınırlanamaz; “şimdi” kelimesi O’nu yaklaştırmaz; “beraber” diyerek bir şeyle beraber kılınamaz; “şayet” diyerek de gizlenemez. “O” kelimesi O’nu kuşatamaz. Bu kelimeler ancak kendilerini sınırlarlar.
Bu kelimelerin O’nun yarattığı eşya arasında geçerliliği vardır; çünkü bu bağlaçlar ihtiyacı bildiriler; tezat, zıddının varlığına benzeyen, benzerinin olduğunu ve olaylar zamanla birlikte olduklarını gösterirler.
İsimleriyle sıfatları birbirinden farkedilir, o isimlerle, birlikte olanlar birbirinden ayrılır; olaylar o isimlerle vuku bulur. Yaratıkların başlangıcının olması kadim olmadıklarını, süreye bağlı olmaları ezeli olmadıklarını ve “eğer böyle olmasaydı” sözü cebre boyun eğmediklerini gösterir. Dağılmaları dağıtıcı olanı bildirmiş ve kopmaları koparanı göstermiştir.
Yaratıkları vasıtasıyla akıllara tecelli ederek gözlerden gizli kalmış ve fikirler yaratıklarına yönelmiş bunlarla ibretler ortaya konmuş ve sabit olmuş ve bunlardan deliller açıklık kazanmıştır. Akıllarla Allah tasdik edilir ve ikrarla iman kamil olur.
Marifet (Allah’ı tanımak) olmadan din olmaz, tasdik olmadan marifet mümkün olmaz ve ihlaslı bir inanç olmaksızın tasdik gerçekleşmez. İhlas olmaksızın tevhid olmaz; Allah bir şeye benzetilirse ihlas gerçekleşmez; nitelikler O'na atfedilirse eksiklikler O'ndan tam olarak nefy olmaz ve halis tevhit gerçekleşmez. Bazı yönlerden benzetmeği geçerli bilmek bütün yönlerinde benzetmenin geçerli olmasını gerekli kılar; bazı benzerliklerden O'nu münezzeh bilip bazısını kabul etmek tam tevhitten insanı uzak düşürür.
İkrar etmek inkarı nefyetmektir; her türlü inkar, ihlasa ulaşmayı önler.
Yaratıklarda olan özellik yaratıcıda olmaz; yaratılmış için mümkün olan bir şey yaratıcısında mümkün olmaz; O'nun için hareket cari olmaz; bölünme ve birleşme O’nda vuku bulmaz. O’nun uyguladığı şey kendisi hakkında nasıl uygulanabilir?
O'nun başlattığı şey nasıl kendisine dönebilir? O'nun oluşturduğu oluşum nasıl kendisi hakkında geçerli olabilir? Yoksa O'nun zatı değişir, bölünür ve ezelden oluşu mümkün olmaz ve ezeli oluşunun bir manası kalmaz.
Bu takdirde yaratıcı mahluka dönüşür; arkası olursa önü de olur; tamamlanmaya ihtiyaç duyarsa eksik olması gerekir. Değişebilirse ezeli diye vasıflanamaz. Zamanın geçmesi O’nu etkilerse nasıl sürekli olabilir? Eşyadan etkilenen nasıl onları yoktan var edebilir? Böyle olursa yaratıkların nişanesini taşır. Yaratıklar O’na nişane olacağına kendisi de diğer bir yaratıcının nişanesi olur ve sıfatı yaratıkların sıfatlarına benzer. Bu ise, batıl olduğunu ispatlamak için delile ihtiyacı olmayan bir sözdür; bu husustaki soruya cevap vermek bile yersizdir.[2]
Zaman(ın
kahrını) ikrâr eden, ömrü sönmeğe yüz tutan, kadere boyun eğen, dünyayı yeren,
ölüler mahallinde yurt edinen, yarın da oradan göçüp gidecek olan fâni babadan;
erişilmeyecek şeyleri arzulayan, yok olup gidenlerin yolunu tutmuş olan,
zamanın rehini, musibet oklarının hedefi, dünyanın kulu, gurur taciri,
ölümün esiri, gam ve hüzünlerin arkadaşı, hastalıklara ve afetlere maruz olan,
arzularına mağlup düşen ve ölenlerin yerine halife olan oğluna.
Dünyanın
benden yüz çevirip zamanın bana karşı serkeşlik etmesi, ahiretin ise bana
yönelmesi; beni, başkasını düşünmekten ve ardımda kalanları hatırlamaktan ve
onları önemsemekten alıkoydu. Halkın dertleri değil, yalnızca kendi derdim beni
sarınca, artık fikir ve isteğim değişti ve işimin gerçeği bana
aydınlandı, bu ise beni şakası olmayan bir ciddiyete ve yalan lekesi dokunmayan
bir doğruluğa sevketti. Senin, vücudumun bir parçası, hatta vücudumun bütünü
olduğunu gördüm; sana bir musibet gelse bana gelmiş olur, sana ölüm gelip çatsa
bana çatmış olur. Bu sebeple, senin işlerin (sorunların), kendi işlerim gibi
beni ilgilendirmeğe başladı; onun için ölsem de, kalsam da, yardımcın olsun
diye sana bu vasiyetnameyi yazdım.
Oğlum,
ben sana Allah'tan çekinmeyi (ilahî takvayı), devamlı olarak Allah'ın
emirlerine itaat etmeyi, O'nu anmakla kalbini onarmayı ve O'nun ipine
(Kur'an'a) sarılmayı tavsiye ederim. Eğer ona (Kur’an’a) sarılırsan, artık
seninle Allah arasında ondan daha sağlam bir bağ olamaz!
Kalbini
öğütle dirilt; zahitlikle öldür; yakinle (tam inançla) kuvvetlendir; ölümü
anmakla alçalt; fani oluşuna ikrar ettir; dünyanın feci olaylarıyla basiret
sahibi kıl; zamanın saldırısından, gecelerin ve gündüzlerin kötü geçişinden
çekindir. Göçüp gidenlerin haberlerini ona sun, senden öncekilerin başlarına
gelenleri hatırlat; onların yurtlarında ve bıraktıkları eserler arasında gez ve
ne yaptıklarına, nereye konduklarına ve nereden göçtüklerine bak. Göreceksin
ki, onlar dostlarından ayrılmış, gurbet diyarına inmişlerdir. Onların yurduna
(geldin mi) şöyle seslen: Ey ıssız diyar, ehlin nerede? Sonra onların
kabirlerinin başına git ve şöyle hitap et: Ey çürümüş cesetler ve birbirinden
dağılmış organlar, içinde bulunduğunuz bu diyarı nasıl buldunuz?
Ey
aziz oğlum, yakında sen de onlardan biri gibi olacaksın; öyleyse konağını ıslah
et, ahiretini dünyana satma.
Bilmediğin
şey hakkında konuşmayı ve üzerine düşmediği halde söz söylemeyi terket. Sapıklık
olacağından korktuğun bir yola girme; çünkü sapıklık şaşkınlığından sakınmak,
korkunç belalara duçar olmaktan daha iyidir. Marufu emret ki, maruf ehlinden
(iyilerden) olasın. Kötülüğü elinle, dilinle önle ve kötü iş yapanlardan bütün
çabanla uzaklaş. Allah yolunda hakkıyla cihat et; bu uğurda hiç bir kınayıcının
kınaması seni tutmasın (yolundan alıkoymasın). Nerede olursa olsun, hakka ermek
için güçlüklerin en şiddetlilerine korkusuzca atıl. Dinde fakih (anlayış
ve kavrayış sahibi) ol; nefsini sabretmeye alıştır. Bütün işlerde
Allah'a sığın ki, tam koruyan bir koruyucuya ve tam güçlü bir savunucuya
sığınmış olursun. Rabbinden
bir şey dilerken ihlaslı ol; çünkü vermek de vermemek de O’nun elindedir. Hayrı
çok dile; vasiyetimi iyice anla; önemsemeyerek yanından geçme. Çünkü sözün
hayırlısı fayda verenidir. Bil ki, fayda vermeyen bilgide hayır yoktur;
neşredilemeyen[3] bilgiden de faydalanılmaz.
Ey oğlum,
senin olgun bir yaşa ulaştığını, benim ise zaafımın (günden güne) arttığını
görünce, gönlümdekileri sana söylemeden ecelim gelir, yahut bedenimin
zayıfladığı gibi görüşümde de bir zayıflık olur, yahut da bazı galip gelen heva
ve hevesler veya dünya fitneleri benden önce sana gelip çatar da sen de buyruk
dinlemez serkeş deve gibi olursun endişesiyle sana birtakım hasletleri vasiyet
etmeye koyuldum. Çünkü gencin kalbi ekilmemiş alana benzer; oraya ne ekilirse
tutar, boy atar. Ben de kalbin katılaşmadan ve aklın meşgul olmadan seni
edeplendirmeye çalıştım ki, tecrübe edenlerin senin yerine arama ve sınamasını
yüklendikleri gerçekleri tam kesin bir kararla karşılayasın. Böylece arama
zahmetinden kurtulur, deneme zorluğundan da muaf olursun. İşte bizlerin, peşi
sıra gittiğimiz şeylerin (bilgilerin) kendisi sana gelmiş; bazen bize
karanlık (ve gizli) olan şeyler sana apaçık ve gün ışığına çıkmıştır.
Ey oğlum,
ben her ne kadar öncekiler gibi ömür sürmediysem de, onların yaptıklarına
baktım, haberleri hakkında düşündüm, geriye kalan eserlerini gezip
gördüm. Öyle ki onlardan biri gibi oldum; hatta onların yaşayışlarından
bana ulaşan haberler bakımından onların ilkinden sonuncusuna kadar, onlarla
ömür sürmüşe döndüm. Sonuçta, hallerinin durusunu bulanığından, faydalısını
zararlısından ayırt ettim; senin için ise her işin en seçkinini, en güzelini
seçtim; açık olmayanını senden uzaklaştırdım; senin durumunun şefkatli bir baba
olarak beni de ilgilendirdiğini görünce daha genç olup tertemiz bir kalbe ve
iyi niyete sahip olduğun bir vakitte seni terbiye etmeye (eğitmeye) karar
verdim. Bu uğurda önce Allah'ın kitabını ve te’vilini, İslam şeriatını ve
hükümlerini, helal ve haramını sana öğretmekle başlayıp bundan öteye (başka bir
konuya) geçmemeye karar verdim. Sonra insanların, ihtilafa düşmelerine sebep
olan heva ve heveslere, onların kapıldığı gibi senin de kapılmandan korktum. İstemediğim
halde seni tembih ederek bu konuda da senin işini sağlamlaştırmak, seni helak
olmayacağından emin olmadığım bir işe bırakmaktan daha sevimli geldi bana. Allah
Teâla'nın seni doğru yolu bulmanda ve maksadına ermende başarıya ulaştırmasını
dilerim. Bu nedenle bu vasiyetimi senin için yazdım ve bununla birlikte bu
konuyu sağlamlaştırmaya koyuldum.
Ey aziz
oğlum, vasiyetimden uyacağın şeylerin bence en sevimlisi, Allah'tan çekinmen,
ilahi farizaları eda etmekle yetinmen ve senden önce gelip geçen atalarının ve
dindaşlarından salih kişilerin yolunu tutmandır. Çünkü senin bakıp durumunu
gözden geçirdiğin gibi onlar da kendi durumlarına bakıp dikkat ettiler; senin
düşündüğün gibi onlar da düşündüler; sonra aldıkları netice
onları, bildiklerini almaya ve mükellef olmadıkları şeylerden kaçınmaya
sürükledi. Ama eğer nefsin, onların bildikleri gibi bilmeden onların sünnetini
kabul etmeye hazır olmazsa, bu ilimleri anlama ve öğrenme yoluyla talep
et, şüphelere düşerek, husumetleri çoğaltarak değil. Böyle bir işe girişmeden
önce Allah'tan bu uğurda yardım iste; seni muvaffak kılması için O'na yönel;
seni şüpheye sokacak ve sapıklığa sevk edecek her şüpheli işi terket. Gönlünün
arılığa ulaşıp da kabul etmeye hazır bulunduğuna, düşüncenin kâmil olup
toplanarak bu yolda tek bir amaca sahip olduğuna yakin ettiğinde sana
açıkladığım şeylere bak; eğer sevdiğin şekilde düşüncen henüz halisleşmemişse
bilmelisin ki, geceleyin gözü görmeyen kimse gibi bilmeden adım atmaktasın. Bilmeden
adım atan ve hakla bâtılı birbirine karıştıran birisi dini dileyen olamaz. Bu
durumda el çekip durmak daha doğrudur. Bu konuda ilk ve son sözüm şudur:
Sana
kendi ilahımı, senin ilahını, senin ilk ve son babalarının ilahını,
göklerin ve yeryüzü ehlinin Rabbini layık olduğu ve sevdiği bir şekilde
(makamına layık olan hamt ile) övüp hamt ediyor ve Allah-u Teâla'dan bizim
tarafımızdan Peygamber’e, onun Ehl-i Beyt’ine ve bütün peygamberlere, tüm
salavat gönderenlerin salavatınca salavat göndermesini niyaz eder ve O'ndan
bizi dua etmeye muvaffak kıldığı şeylerde bize olan nimetini, icabetiyle kâmil
etmesini dilerim. Çünkü salih işler O'nun nimeti ile tamamlanır.
Ey oğlum,
tavsiyelerimi iyice anla. Bil ki, ölümün sahibi yaşayışın da sahibidir; yaratan
öldürendir; yok eden tekrar diriltendir; dert veren derdi giderendir. Dünya,
Allah'ın nimetler verip ve sınamalara uğratarak, ahirette karşılık vermesi veya
Allah Tebareke ve Teâlâ'nın bizim bilmediğimiz diğer birtakım şeyleri takdir
etmesinden başka bir şey değildir. Bunlardan biri sana ağır gelirse (iyice
tasdik edemediğin takdirde) onu kendi cehaletine hamlet; çünkü sen önce cahil
(bilgisiz) olarak yaratıldın; sonra bilgi sahibi oldun. Nice şeyler vardır ki
bilemezsin; o konuda şaşkınlığa düşersin; gözün görmez olur da sonra görür,
anlarsın. Seni yaratana, sana rızk verene, senin yaratılışını düzgün bir hale
getirene sığın, ümidin ve ilgin O’na ve korkun da O’ndan olsun.
Bil ki,
ey aziz oğlum, hiç bir kimse noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah'tan, bizim
Peygamber’imizin salla'llâhu aleyhi ve alih haber getirdiği gibi haber
getirmemiştir. Buna göre, bir önder ve bir kurtuluş kılavuzu olarak ona razı ol
ve gönül ver.
Ben sana
öğüt vermede kusur etmiyorum; sen de her ne kadar dikkat edersen et, benim
kadar hayrını görüp anlayamazsın.
Şunu bil
ki, ey aziz oğlum, eğer Allah'ın ortağı olsaydı, O'nun da peygamberleri gelirdi
sana; O'nun da tasarruf ve kudret eserlerini görürdün; O'nun da sıfatlarını ve
işlerini tanırdın. Fakat kendisini vasıflandırdığı gibi O bir Allah'tır;
kudretinde ve ilahlığında O'nunla zıddiyet ve husumet edecek bir varlık yoktur;
her varlığın yaratıcısı O'dur, rabblik makamı, gönülle veya gözle kavranmaktan
çok yücedir. Bunu böyle bildiğinde (Allah'ı böyle tanıdığında) o zaman da senin
gibi kadri küçük, kudreti az, aczi çok, Rabbine ihtiyacı fazla olan kişinin
nasıl hareket etmesi gerekiyorsa, O'na itaat etmekte, O'ndan korkup gazabından
çekinmek hususunda öyle davran. Çünkü O, seni güzel şeylerden başka bir şeye
emretmemiş, çirkin şeylerden başka bir şeyden de men etmemiştir.
Ey oğlum,
sana dünyaya, dünya ahvaline, onun zevaline, ehlinin ebedi olmayışına (halden
hale girişine) dair haberler verdim; ahiretten, ahiret ehli için hazırlanan
şeylerden de seni haberdar edip bu konuda örnekler getirdim.
Dünyaya
basiretle bakan (ve dünya halini bilen) kimseler yıkık dökük, kıtlık ve darlık
içinde olan bir yerden, bayındır ve iklimi iyi olan bir yeri kasdedip yola
düşen topluluğa benzerler; onlar sonunda yerleşecekleri geniş, hoş mu hoş olan
evlerine varmak için yolun zahmetine katlanırlar, dostların ayrılığına
dayanırlar, yolculuğun uyku ve yiyecek sıkıntısı gibi birçok güçlüklerine
sabrederler; onlar bunların hiç birisinden herhangi bir acı duymaz ve bu
yolculuğun masrafını zarar ve ziyan olarak kabul etmezler. Onlar için kendilerini
konaklarına yaklaştıracak şeyden daha sevimli bir şey yoktur.
Dünyaya
aldanan kimseler ise verimli, nimeti bol, mâmur bir konaktan, kıtlık ve kupkuru
bir yere göç ettirilen topluluğa benzerler. Onlara, önce bulundukları yerden
ayrılmak ve ansızın öyle bir yere gelmekten daha korkunç ve kötü bir şey
olamaz.
Ben seni
çeşitli bilgisizliklerden dolayı, kendini alim bilmemen için daha önceden
kınadım ki, bildiğin bir şeyle karşılaştığında onu büyük saymayasın. Çünkü alim
bir kimse bildiğini, bilmedikleri şeyler karşısında pek az görür. Bu yüzden
kendisini cahil bilip, neticede ilim tahsil etmede daha çok çaba gösterir;
daima onu ister, ona ilgi duyar, onu arar durur. İlim ehlinin karşısında
mütevazı olup ona yönelir. Susmaya sarılıp, hata yapmaktan çekinir, ondan
utanır. Bilmediği bir meseleyle karşılaştığında da onu inkâr etmez; çünkü
önceden nefsi kendi cehaletine ikrar etmiştir. Cahil kimseyse bütün cehaletiyle
birlikte kendisini alim sayar; reyini yeterli görür; daima alimlerden
uzaklaşır; onları ayıplayıp durur; onunla muhalefet edenleri, hata ettin
diyerek dışlar; bilmediği her şeyi sapıklık sayar; bilmediği bir meseleyle
karşılaştığında onu inkâr ve tekzip eder; cehaleti yüzünden: Ben onu böyle
bilmiyorum, böyle olduğuna inanmıyorum, böyle olduğunu sanmıyorum, bu söz de
nereden çıktı? der durur. (Bu sözlerle onun batıl olduğunu söylemek ister.)
Bütün bunlar kendi görüşüne (yersiz olarak) itimat ettiğinden ve kendi
cehaletini pek az tanıdığından ileri gelir. Böylece, bilmediği konularda
yanılgıya düştüğü için, sürekli cahilliklerle başbaşa kalır ve (yeni)
cahillikler arar; hakkı inkâr edip, cehalet içinde şaşırıp kalır; ilim talep
etmekten böbürlenerek kaçınır.
Ey oğlum,
vasiyetimi iyice anla ve nefsini, kendinle başkaları arasında bir
tartı (ölçü) haline getir; kendin için sevdiğin, dilediğin şeyi başkaları için
de sev, dile; kendin için istemediğin şeyi onlar için de isteme. Nasıl zulme
uğramayı istemezsen, sen de kimseye zulmetme. Nasıl sana iyilik yapılmasını
istiyorsan, sen de iyilik et. Başkasında çirkin bulduğun şeyi kendin için de
çirkin bul. Diğerlerine davrandığın gibi onların da sana davranmasına razı ol. Bilmediğin
şeyi söyleme; hatta bildiğin şeylerin de hepsini açığa vurma. Sana söylenmesini
istemediğin şeyi, sen de başkalarına söyleme. Bil ki, kendini beğenmek, hakka
ters düştüğü gibi aynı zamanda akılların da afetidir. Doğru yola hidayet
edildin mi, Rabbine karşı daha da fazla eğil, huşu et.
Bil ki,
önünde uzak mı uzak, çetin mi çetin, korkunç mu korkunç bir yol var; o yol için
hazırlıklı olmaktan başka çaren yok. Gücün yettiği kadar azık al ve sırtındaki
yükünü hafiflet. Gücünün üstünde olan yükü yüklenme. Yüklenirsen sana ağırlık
verir, vebal getirir. Senin azığını yüklenecek ve muhtaç olduğunda sana geri
verecek yoksul birisini buldun mu bunu ganimet bil. Durumun iyiyken
senden borç isteyen bir kimseyi ganimet bil; ödeme vaktini de darlığa düştüğün
zamana bırak.
Bil ki,
önünde sarp bir geçit var; istesen de istemesen de o geçitten ya cennete doğru
gideceksin ya da cehennemi boylayacaksın. Bu geçitte yükü hafif olanın hali,
yükü ağır olandan çok daha iyidir; öyleyse konmadan önce kendine konak hazırla.
Bil ki,
dünya ve ahiret hazineleri elinde olan, sana dua etmek için izin vermiş,
icabet edeceğini de vaat etmiştir. O, dilediğini vermek için dilemeni
emretmiştir; O şefkatlidir. Seninle kendi arasına bir tercüman koymamış, bir
perde de çekmemiştir; seni, O’nun katında şefaat edecek birisine dahi muhtaç
etmemiştir. Kötü bir iş işlersen, tövbe etmekten men etmemiştir seni; pişmanlık
duyup döndükten sonra kınamamıştır seni; azabını hemencecik göndererek
cezalandırmamıştır seni. Rezalete yöneldiğin bir yerde seni rezil etmemiştir;
işlediğin suç yüzünden seni eleştirip sıkıntıda bırakmamıştır. Rahmetinden de
seni ümitsiz kılmamıştır; tövbeyi kabul etmekte de bir zorluk çıkarmamıştır;
suçundan vazgeçmeni de hasene saymıştır; yaptığın bir kötülüğü bir günah
saymış; işlediğin iyiliği ise on kat olarak hesaplamıştır. Tövbe kapısını ve
işe yeniden başlamayı yüzüne açık bırakmıştır. İstediğin vakit (O'nu
çağırdığında) sesini ve gizlice yalvarıp yakarmanı duyar. İhtiyacını O'na
söylersin; gönlündekini O'na açarsın, dertlerini O'na dökersin; işlerinde
O'ndan yardım dilersin; halktan gizli tuttuğun sırları O'na açıp söylersin. Hazinelerinin
anahtarını senin eline vermiştir; o halde, istemede ısrar et; çünkü
kendisinden dilemeye izin vermekle rahmet kapısını yüzüne açık bırakmıştır. Dilediğin
vakit dua ile hazinelerinin kapılarını açarsın; öyleyse ısrarla iste; icabeti
gecikirse de ümidini kesmemelisin; çünkü bağış isteğe göredir. Bazen istemenin
(duanın) uzayıp, verilenin daha da artması için duanın icabeti geciktirilir. Bazen
de bir şey istersin, verilmez; fakat hemencecik, yahut bir müddet sonra (bu
dünyada veya ahirette) ondan daha hayırlısı verilir veya daha hayırlısını
vermek için o istediğin şey verilmez, geciktirilir. Nice şeyler var ki, sen
istersin onu; fakat verilirse dinin elden gider. O halde sana yararı dokunacak,
güzelliği sana kalacak ve günahı senden giderecek şeyleri istemelisin. Mal sana
kalmaz; sen de ebedi olarak mala sahip olamazsın. Çok yakın bir zamanda, Kerim
olan Allah'ın affettiğinin dışında, yaptığın iyi veya kötü işin neticesini
görürsün.
Bil ki,
sen ahiret için yaratıldın, dünya için değil. Fenâ için var edildin, beka için
değil. Ölüm için varsın, yaşamak için değil. Ansızın sökülüp atılacağın ahiret
için azık toplaman gereken bir konakta ve ahirete varacak bir yoldasın. Sen
kaçanın kurtulamayacağı, er geç bir gün gelip çatacağı ölüm için bir avsın;
kötü bir işteyken, daha kendi kendine, o işten tövbe etmem gerekir, deyip
dururken ölümün gelip, tövbeyle aranı açarak ansızın seni helak etmesinden
kork.
Ey oğlum,
ölümü çok an; birden bire ölümden sonra düşeceğin hali hatırla, onu hep gözünün
önünde bulundur ki, silahını kuşandığın, kemerini bağladığın bir halde bulsun
seni; ansızın gaflet halinde üst olmasın sana. Ahireti, onda olan nimetleri,
şiddetli azaplarını çok an; çünkü bu, gönlünü dünyadan koparır ve onu senin
gözünde küçültür.
Allah
dünyayı sana tanıtmıştır. Dünya da kendi sıfatlarını sana bildirmiştir ve
kötülüklerini açığa vurmuştur. Sakın dünya ehlinin dünyaya yapışıp köpek gibi
ona saldırmaları aldatmasın seni. Zira dünya ehli, havlayan köpekler ve (av
peşinde koşan) yırtıcı canavarlardır; (o leş için) birbirine hırlarlar,
(birbirlerini ısırırlar,) güçlü olan zayıfı, büyüğü de küçüğünü yer. Dünya,
kendi ehlini doğru yoldan saptırmış, körlük yoluna sürmüştür; gözlerini, doğru
yolu görmesinler diye örtmüştür. Böylece dünyanın şaşkınlıklarında şaşırıp
kalmışlar, fitnesinde gark olmuşlardır; onu kendilerine Rab edinmişler; o da
onlarla oynamıştır. Böylece dünya ile oyalanıp ötesini unutmuşlardır.
Ey oğlum,
dünya ayıplarının çirkinleştirdiği kimselerden olma sakın. Dünya ehlinin bir
kısmı, ayakları bağlı; diğer bir kısmı da başı boş salıverilmiş
hayvanlardırlar. Bunlar akıllarını yitirmişler; sarp bir vadide kendilerini
sürüp götüren bir çobanı olmayan, afete uğramış hayvanlar örneği belirsiz bir
yola düşüp gitmekteler. Hele azıcık bekle, karanlık (ölümün ulaşmasıyla)
açılsın; güya (görü-yorum) kervan gelmiş, koşanın da dönmesi beklenir.
Bil ki,
bineği geceyle gündüz olan bir kişi, dursa bile götürülecektir. Allah, dünyanın
yıkılmasından, ahiretin de mamur olmasından başka bir şey dilememiştir.
Oğlum,
dünyada, Allah'ın senden ilgi göstermemeni dilediği şeylere karşı zahitlik
yapıp gönlünü ondan çek; zaten dünya böyle bir amele layıktır. Eğer dünya
hakkındaki nasihatimi kabullenmiyor isen, iyice bil ki dileğine ulaşamazsın,
ecelinden kaçamazsın; sen, senden önce gidenlerin yolundasın. Öyleyse arzuları
azalt; kazancı (amellerini) güzelleştir; çünkü nice istek ve arzular vardır ki
eldekinden, avuçtakinden eder insanı; her arayan bulamadığı gibi orta yolu
seçen bir kimse de muhtaç olmaz. Nefsini bütün aşağılıklardan üstün tut, seni arzulara
doğru çekse bile; çünkü hiç bir şey izzeti nefsinden kaybettiğinin yerini
tutamaz. Allah seni hür yaratmıştır, başkasına kul olma. Şerle ulaşılan hayır,
hayır değildir. Güçlükle ulaşılan kolaylık da kolaylık değildir.
Tamah
bineğinin seni harekete geçirmesinden sakın; çünkü o, seni helak suyunun başına
götürür. Gücün yettikçe Allah'la arana bir nimet sahibi sokma (başkalarının
sana minneti olmasın); çünkü sen, ancak kendi payını alacaksın, nasibine
ulaşacaksın. Her şey O'ndan olmakla beraber, noksan sıfatlardan münezzeh olan
Allah'tan gelen az, halktan gelen çoktan daha üstündür. Gerçi hiç bir şey
O’nunla kıyaslanamaz ama, eğer sultanların bağışını, alçak kimselerden
istenilen bağışla ölçsen ve kıyas etsen göreceksin ki, onların az bağışı sana
iftihar ve yüceliktir. Alçak kimselerden kopardığın çok şey ise sana bir ârdır
(utançtır). İşinde orta halli ol ki, sonunda methedilesin. Dininden, ırzından
en küçük bir şeyi bile hiç bir değer karşısında satmaya kalkışma. Gerçek
aldanmış kimse, Allah'tan alması gereken payda aldanan kimsedir. Dünyadan sana
geleni al, senden yüz çevireniyse terket. Bunu yapmazsan (en azından) talebinde
güzel davran.
Dinini
tehlikeye düşüreceğinden korktuğun kimseyle oturup kalkma; sultandan uzak dur;
kendi kendine, ne zaman kötü bir şey görürsem ondan uzak olurum, diyerek
şeytanın hile ve aldatmalarından emin olma. Çünkü senden önce helak olan
Müslümanlar, kıyamete inandıkları halde, bu yoldan helake düştüler. Eğer onlara
açıkça, ahiretini dünyaya sat, deseydin, asla kimse bunu kabul etmeye hazır
olmazdı. Fakat şeytan bazen hile yoluyla az bir dünya malı sunarak insanı
helake sürükler; Allah'ın rahmetinden ümidini kesip, mutlak bir ümitsizliğe
salıverinceye kadar onu tedricen bir kötülükten diğer bir kötülüğe götürür;
nihayet insan İslam ve ahkâmına olan muhalefetleri için çeşitli gerekçeler
bulmaya koyulur. Eğer nefsin dünya sevgisi ve sultana yaklaşmakta ısrar eder de
olgunlaşmanı sağlayan benim men ettiğim şeylere muhalefet eder isen, en azından
dilini koru; çünkü sultanlara, öfkelendiklerinde güvenilmez; onların
haberlerini sorma, işlerini araştırma, sırlarını açıp söyleme; onların işine
çok karışma.
Susmaktan
pişmanlık duyulmaz. Susmakla elden çıkanı telafi etmek, konuşmakla kaybolanı
temin etmekten daha kolaydır. Kaptakini, ağzını sımsıkı bağlayarak muhafaza
etmek ve elinde bulunanı korumak, başkasının elinde bulunanı istemekten, bence,
daha hoştur.
Güvenilmeyen
kimseden bir söz nakletme; sonra yalancı çıkarsın; yalancılıksa alçaklıktır. Yetecek
kadar bir rızıkla tutarlı olmak, israfla harcanan çok maldan daha yeterli gelir
sana. Olgunca bir ümitsizlik, insanlardan bir şey istemekten daha hayırlıdır.
Herhangi bir meslekle (çalışıp kazanmakla) iffetli olmak, fisk-u fücurla mesrur
olmaktan daha hayırlıdır. Herkes kendi sırrını daha güzel korur. Nice çok
çalışan vardır ki, bu çalışma ona zarar verir. Kim çok söz söylerse
sayıklar; kim düşünürse basirete erer. İnsanın
saadetlerinden birisi de salih arkadaştır. Hayır sahipleriyle eş-dost ol ki,
onlardan biri olasın. Kötülük ehlinden çekin ki, onlardan uzak olasın.
Kötü zan
sana galip gelmesin; çünkü seninle dostunun arasında sulh-u sefayı baki
bırakmaz. Bazen su-i zanna, ihtiyatlı olmaktır denilir; oysa su-i zan ne kötü
bir yemektir. Zulmün en kötüsüyse zayıfa zulmetmektir. Kötü iş, ismi gibi
kötüdür. Felakete (sevilmeyecek şeylere) boyun eğmek, kalbin zayıflığını
gösterir. Yumuşaklığın sertlik sayıldığı yerde, sertlik de yumuşaklık olur. Çoğu
zaman ilaç, dert ve hastalık olur; dert de ilaç ve derman olur. Olur ki,
nasihatçi olmayan öğüt verir; kendisinden öğüt istenen de öğüt isteyeni
aldatır. Arzulara kapılıp bel bağlamaktan sakın; çünkü onlara bel bağlamak,
ahmaklığın sermayesidir; sahibini dünya ve ahiret hayrından alıkor. Ateşin
odunla alevlendirilip saflaştırıldığı gibi, gönlünü edeple alevlendirerek
saflaştır. Gece karanlığında odun toplayan veya selin oraya buraya sürüklediği
çerçöp gibi olma. Nimete küfran etmek alçaklıktır; cahille düşüp kalkmak ise
uğursuzluktur.
Akıl,
tecrübeleri bellemek ve onları unutmamaktır. En hayırlı tecrübe, sana öğüt
veren tecrübedir. Yumuşak ahlak, soyluluk ve büyüklüktendir. Fırsatı üzüntüye
sebep olmadan değerlendir. Azim ve irade, ileri görüşlülüktendir. Gevşeklik
mahrumiyete sebep olur. Her isteyen, isteğini elde edemez; her binen (gurbete giden)
geri dönüp gelemez. Azığı zayi etmek fesattandır. Her işin bir sonu vardır.
Nice az vardır ki, çoktan daha bereketlidir, daha verimlidir. Takdir edilen
sana gelir ulaşır. Ticarete girişen tehlikeye atılmıştır. Kadri ve değeri
olmayan yardımcıda hayır yoktur. İşini, hile ve aldatma üzerine kurma. Hikmet
bulan yücelir, büyür. Anlamaya çalışanın ilmini çoğaltır. Hayır sahiplerini
ziyaret etmek, kalpleri ihya eder. Zaman bineği sana ram olduğu
(uyduğu) müddetçe onunla uzlaş ve ondan payını al. İnat bineğinin sana
isyan etmesinden sakın. Günah işlediğinde onu tövbeyle hemencecik mahvet.
Seni emin
bilene, o sana hıyanet etse bile, hıyanet etme; o senin sırrını açsa bile, sen
onun sırrını açma. Az bir şeyi, çoğalması ümidiyle elden çıkarma.
İstemene bak, nasip olan yetişir. (İhtiyaçtan) fazla olanı al; güzel bir
şekilde ihsan et, bağışta bulun; halka güzel söz söyle. Şu söz ne de hikmetli,
lafzı az ama manası çok: Kendin için sevdiğin şeyi halk için de sev, kendin
için sevmediğin bir şeyi onlar için de sevme. Bir kimsenin hakkında acele
davranırsan, çoğu zaman pişman olur veya ihsan edersin. (Pişmanlık veya ihsan
etmenle sonuçlanan acele davranışlardan kaçın.)
Bil ki,
verdiği söze bağlı kalmak ve haremini (ailesini) savunmak, asalet ve
cömertliktendir. Yüz çevirmek nefret etmenin göstergesidir; çok mazeret
getirmek de cimriliğin alâmetidir. Bazen güler bir yüzle kardeşinden (herhangi
bir şeyi) esirgemen ona asık bir suratla bağışta bulunmandan daha iyidir.
Sıla-i rahim (yakınlara iyilik etmek ve onları ziyaret etmek) cömertliktendir. Akrabalarınla
ilişkiyi kestiğinde artık kim sana ümit edebilir veya senin ilişkine
güvenebilir? Bağışı esirgemek, ilişkiyi kesmenin bir göstergesidir.
Kardeşin
senden ilişkisini kestiğinde onunla ilişki kurmaya, yüz çevirdiğinde lütufta ve
ricada bulunmaya, cimrilik yaptığında bağışta bulunmaya, uzaklaştığında
yakınlaşmaya, sert davrandığında yumuşak davranmaya, suç işlediğinde de sen
onun kölesiymişsin, o da veli nimetinmiş gibi ondan özür dilemeye kendini
zorla. Bu dediklerimi, yerinden başka bir yerde yapmaktan, yahut ehil
olmayanlara bu çeşit muamele etmekten sakın.
Dostuna
düşman olan bir kimseyle dostluk kurmaya çalışma; çünkü dostunla düşman olmuş
olursun. Hile de yapma; çünkü bu alçak kimselerin ahlakıdır. İster hoşlansın,
ister hoşlanmasın, sen kardeşinin hayrını iste. Her haliyle onunla yardımlaş,
nereye giderse onunla beraber git, ağzına toprak serpse bile onu cezalandırmayı
düşünme. Düşmanına erdem ve faziletle muamele et (bağışla onu), bu zafere ulaşmaya
daha uygundur. Güzel ahlakla kendini halkın şerrinden kurtar. Öfkeni yut, sonuç
bakımından bundan daha tatlı, bundan daha lezzetli bir yutma görmedim ben. Şüphe
üzerine kardeşinle ilişkini kesme; gönlünü almaksızın ondan ayrılma. Sana sert
davranana karşı yumuşak ol, belki o da yumuşar. İlişkiyi kurduktan sonra
kesmek, kardeşlikten sonra cefa etmek, dostluktan sonra düşmanlık yapmak,
güvenene hıyanet etmek, ümit edenin ümidini kesmek, itimat edene hile yapmak ne
de kötüdür. Kardeşinden kopmaya mecbur kalırsan, kendinden onun yanında bir
iyilik bırak ki, bir gün dönmek istediğinde rahatça dönebilesin. Senin hakkında
iyi zan besleyenin zannını gerçekleştir. Aranızdaki dostluğa güvenerek
kardeşinin hakkını zayi etme, çünkü hakkını zayi ettiğin kişi artık kardeşin
değildir senin. Aile fertlerine karşı kötü kişi olma. Sana ilgi göstermeyene
sen de ilgi gösterme. Sana gönül bağlayan ve yönelen kimse muaşeret etmeye
layık olursa onu terketme.
Sakın
kardeşinin ilişkiyi kesmekteki gücü, senin onunla ilişki kurmaktaki gücünden
daha çok, kötülük yapmaktaki kuvveti senin ona iyi davranmaktaki kuvvetinden
daha fazla, cimrilikteki gücü senin bağış ve cömertlikteki gücünden daha güçlü
ve kusur etmekteki kudreti senin iyilik etmekteki gücünden daha ziyade
görünmesin. Sana zulmedenin zulmü, gözünde büyümesin; zira o kendi zararına ve
senin faydana çalışmaktadır. Seni sevindirene kötülük etmen, yerinde bir iş
değildir. Rızık iki kısımdır, bir rızık var ki sen onu ararsın, bir rızık da
var ki o seni arar, sen ona varmasan da o sana gelir.
Ey oğlum,
şunu bil ki, zaman halden hale girmekte ve birçok hadiselerle doludur. Sakın
kınamaları sert ve halkın nezdinde özürleri az olan kimselerden olma. İhtiyaç
zamanında alçalmak, zenginlikte de azarlamak ne kötü huydur. Dünyadan nasibin,
ahiretini bayındır ettiğin kadardır. Öyleyse yerinde infak et, başkalarına
hazinedar olma. Eğer elinden çıkana hayıflanacaksan, sana ulaşmayan her şey
için hayıflan dur. Henüz olmayan, gelip çatmayan şeyi olup bitenden anla; çünkü
işler hep birbirine benzer. Hiç bir veli nimete nankörlük etme; çünkü nankörlük
küfrün en alçak mertebelerindendir. Özür kabul eden ol. Tuzağa düşmedikçe ibret
almayan, nasihatten faydalanmayanlardan olma. Çünkü akıllı kişi edeple
öğütlenir; hayvanlarsa kötekle. Hakkını tanıyan kimsenin, ister büyük adam
olsun, ister küçük, hakkını tanı.
Sabır ve
(Allah'a) kesin iman ve güven ile dertleri kendinden uzaklaştır. Ilımlılığı
bırakan sapar. Kanaat insan için güzel bir saadettir. İnsanın en kötü
arkadaşlarından biri de hasettir. Ümitsizlikte tefrit (kusur) vardır (ümitsiz
adam işten çok çabuk el çeker). Cimrilik kınanmaya yol açar. Eş, dost,
soy-soptur. Dost, sen yokken dostluk şartını yerine getiren kimsedir; heva ve
heves körlükle ortaktır (her ikisi de hakikati teşhis etmeye engeldir). Şaşkınken
duraklamak (bir nevi) başarıdır. Yakin, üzüntüyü çok güzel gideren bir şeydir. Yalan
söylemenin sonu, kınanmaktır. Selâmet (kurtuluş), doğruluktadır; yalan
söylemenin sonucu, sonuçların en kötüsüdür. Nice uzak vardır ki yakından da yakındır;
nice yakın da vardır ki, uzaktan da uzaktır.
Garip,
dostu olmayan kimsedir. Kötü zanlı olup, dostlarını elinden çıkarma. Nefsini
zararlı şeylerden koruyan, şifa bulur. Haktan çıkan, sıkıntıya düşer. Kendi
haddini bilenin değeri baki kalır. İkramda bulunmak ne güzel bir huydur. Alçaklıkların
en alçağı güçlü olduğunda zulüm etmektir. Hayâ (ar-edep), her güzel şeye bir
vesiledir. Tutunacak en sağlam kulp, takvadır. Tutunacağın sebeplerin en
kuvvetlisi, seninle Yüce Allah arasındaki sebeptir. Huzursuzluğunu gideren,
seni minnet altına almıştır. Kınamakta aşırı gitmek, inatçılık ateşini
körükler. Nice hastalar kurtulmuş ve nice sağlam (sıhhati yerinde) olanlar
ölmüştür. Tamahın (ümidin) insanı helak ettiği yerde, ümitsizlik zaferdir. Her
ayıp açılmaz, her fırsat ele geçmez. Görenin yoldan saptığı ve körün ise doğru
yolu bulduğu çok olur. Her arayan bulacak ve her ihtiyat eden kurtulacak diye
bir şey yoktur.
Kötülüğü
daima geciktir; çünkü istediğin vakit onu yapmaya koşabilirsin. Sana ihsan
edilmesini seviyorsan, başkalarına ihsan et. Kardeşine onda var olan her
özelliğiyle tahammül et. Çok kınama; zira çok kınamak kin doğurur ve insanı
nefret etmeye sürükler. Kabul etmesini ümit ettiğin kimseden, özür dile.
Cahilden uzak kalmak, akıllıya yaklaşmakla eşittir. Sert davranmamak,
keremdendir. Zamanıyle inatlaşan ve zıt giden helak olur. Kınanılan sinirlenir.
İntikam alan, ne kadar da zulmedene yakındır. Hile yapan (ahdi bozan),
vefasızlığa daha layıktır. İhtiyatlı davranan insan kayarsa kayması, çok
şiddetli olur. Yalan söyleme hastalığı, hastalıkların en çirkinidir. Fesat
(savurganlık), çok serveti yok eder; iktisatlı olmak, azı çoğaltır. Azlık
(kimsesizlik veya yoksulluk), zillettir. Ana-babaya iyilik yapmak, karakterin
yüceliğindendir. Kayma, acele etmekle beraberdir. Sonucu pişmanlık olan
lezzette hayır yoktur. Akıllı kişi, tecrübelerden ibret alan kimsedir.
Hidayet,
kalbin körlüğünü giderir. Dil aklın tercümanıdır. İhtilafla, itilaf (ülfet)
olmaz. İyi komşuluk, komşunun halini sormaktır. Orta halli olan, helak olmaz. Zahit
olan, fakir olmaz. İnsanı kendisine tanıtan onun batınıdır. Nice kimseler kendi
kabrini kazıyor (ölüme doğru gidiyor). Güveni, ümitle değişme. Korkulan her şey
zarar vermez. Nice şakalar vardır ki, ciddiye dönüşür. Zamandan emin olan, onun
hıyanetine uğrar. Zamana böbürleneni (onun sünnet ve kurallarına uymayanı),
zaman alçaltır. Zamana öfkelenen kendisini zelil ve yere sürülmüş görür. Ona
sığınan ise yardımsız kalır. Her ok atanın oku hedefe varmaz. Buyruk sahibi
değişti mi zaman da değişir. Aile fertlerinin en hayırlısı, sana yeterli
olanıdır. Şaka kin doğurur. Nice aşırı istekleri olan vardır ki, amacına
ulaşamaz.
Din için
doğru bir yakin, baş mesabesindedir. İhlasın kemali, günahlardan çekinmektir.
En güzel söz, amelin tasdik ettiği sözdür. Selâmet (kurtuluş), doğrulukla
beraberdir. Dua, rahmetin anahtarıdır. Yola düşmeden arkadaşı, eve girmeden de
komşuyu sor. Dünyayı göçüp gidilecek bir menzil bil. Sana karşı çıkana tahammül
et. Özür dileyenin özrünü kabul et. Halkın suçlarını affetmeyi âdet edin. Kimseye
sevmediği bir haberi ulaştırma. Kardeşine, sana isyan etse bile itaat et; ona
yaklaş, senden kopsa bile. Kendini cömert olmaya alıştır. Her huyun en iyisini
kendin için seç; çünkü hayır, bir âdettir. Başkalarından nakletsen bile çirkin
ve güldüren bir söz söyleme. Hak senden alınmadan önce, kendin hakkı ver.
Sakın
kadınlarla istişâre etme; onların reyleri zayıf, azimleri ise gevşektir. Onların
(yabancılarla muaşeret etmelerini) önlemekle gözlerini (namahremlere) kapat.
Zira hicap (örtü arkasında korunmaları), hem senin için hem de onlar için daha
iyidir. Onların evden dışarı çıkmaları, güvenilmeyen kimseleri eve sokmandan
daha kötü değildir. Onların senden başka bir kimseyi tanımamalarını
başarabilirsen öyle yap. Onları aşacak bir işe koşturma. Bu onların hali için
daha uygundur, onların huzurunu daha iyi korur, kalplerini daha çok rahatlatır,
güzelliklerini daha da sürekli kılar. Çünkü kadın çiçektir (koklanır), kahraman
değil. Kadını kendi yüceliğinden başka bir yüceliğe yüceltme; onu kendisinden
başkasına şefaatçi etme; (böyle yaptığın takdirde) onun hedefi uğrunda
sana buğzeder. Hanımlarla çok yalnız oturma; çünkü seni bıktırırlar, ya da
senden bıkarlar. Tüm gücünü onlara karşı kullanma; çünkü seni güçlü gördükleri
halde hatalarından geçmen, tüm gücünü kullanıp da zaafını görmelerinden daha
iyidir. Kıskanılacak yerden başka kıskançlığa kalkışma; çünkü bu onların
(kadınların) doğrusunu da eğriltebilir; fakat işlerini sağlama bağla (onları
başı boş bırakma). Bir günah gördüğünde, ister küçük olsun, ister büyük,
itirazda bulun; cezalandırmaktan sakın; zira günahı büyük, kınamayı ise küçük
(değersiz) kılmış olursun.
Köleleri
iyi terbiye et, onlara az sinirlen, günahları dışında onları çok kınama. Biri
günah işlerse iyi bir şekilde vazgeç. Çünkü affetmek aklı olan kimse için dayak
atmaktan daha etkilidir. Akıllı olmayan kimselere sataşma ve kısastan çekin.
Onlardan her birini yapabileceği işle görevlendir ki, işleri birbirlerine
bırakmasınlar (hizmetten kaçmasınlar). Akrabalarına iyilik et; çünkü onlar
uçtuğun kanatların, döneceğin aslındır (kökündür); onlarla düşmana saldırırsın;
onlar kıtlık günü azıktır; öyleyse onların iyilerine iyilik et; hastalarını
ziyaret et; onların işlerine ortak ol; zorluklarında kolaylık göster. Bütün
işlerinde Allah'tan yardım dile; zira O en yeterli yardımcıdır.
Seni
dininde ve dünyanda Allah'a ısmarlıyorum. Dünyanda da, ahiretinde de O'ndan
sana hayırlar dilerim. Allah'ın selamı ve rahmeti üzerine olsun.
Ey
oğlum, zenginlikte ve fakirlikte ilahi takvayı sahiplenmeyi, hoşnutlukta ve
öfkede hakkı söylemeyi, refahta ve yoksullukta orta halli olmayı, dost ve
düşmana adaletle davranmayı, neşeli ve halsiz olduğunda amel etmeyi, darlıkta
ve genişlikte Allah'tan razı olmayı sana tavsiye ediyorum.
Ey
oğlum, arkasında cennet olan şer, şer değildir; (nitekim) arkasında cehennem
olan hayır da hayır değildir. Cennetten başka her nimet küçüktür, ateşten başka
her bela ise afiyettir.
Ey
oğlum, bil ki, kendi ayıbını gören, başkalarının ayıbıyla meşgul olmaz. Takva
elbisesinden sıyrılıp çıkan, hiç bir elbiseyle kendisini (ayıplarını) örtemez. Allah'ın
verdiği paya razı olan, elden çıkana üzülmez. Zulüm kılıcını kınından sıyıran,
onunla öldürülür. Kardeşine kuyu kazan, kendi kazdığı kuyuya düşer. Başkalarının
ayıbını açan kimsenin ailesinin ayıbı açılır. Kendi hatasını unutan,
başkalarının hatasını büyük görür. Zor işleri (vesilesiz) yüklenen, helak olur.
Kendisini suyun girdabına (tehlikeli yerine) atan, gark olur. Kendi fikrini
beğenen, sapar. Kendi aklını yeterli gören, kayar. Halka böbürlenen, zelil
olur. Alimlerle oturup kalkan, saygı görür. Ayak takımından olan kimselere
karışan, küçümsenir. Halka karşı akılsızlık eden, sövülür. Kötü yerlere giden,
töhmete maruz kalır (kötülükle suçlanır). Şaka yapan küçümsenir (ona
saygısızlık yapılır). Bir işi çok yapan, onunla tanınır. Sözü çok olanın,
yanlışı çok olur; yanlışı çok olanın, utancı azalır; utancı azalanın, çekinmesi
azalır; çekinmesi azalanın, kalbi ölür; kalbi ölen kişi de ateşe girer.
Ey
oğlum, kim halkın ayıplarını görür (onları kınar), fakat kendisi o işleri
yaparsa ahmağın ta kendisidir. Tefekkür eden, ibret alır; ibret alan inzivaya
çekilir; inzivaya çekilen de salim kalır. İsteklerden vazgeçen hür olur. Hasedi
terkedenin halkın yanında sevgisi çok olur.
Ey
oğlum, Müminin izzeti, halktan müstağni olmasındadır (ihtiyacını halka
iletmemesindedir). Kanaat, tükenmeyen bir maldır. Ölümü fazla anan, dünyadan az
bir mala razı olur. Söz söylemeyi amalden sayan kişinin, sözü azalır; ancak
yararı olan sözü söyler.
Ey
oğlum, doğrusu cezadan korkup günahtan sakınmayan, sevaba ümit besleyip tövbe
ve iyi amelde bulunmayan kimseye şaşarım.
Ey
oğlum tefekkür nur, gaflet zulmet, tartışmak ise sapıklık doğurur. Mutlu,
başkalarından öğüt alan kimsedir. Edep, en iyi mirastır. Güzel ahlak, en iyi
arkadaştır. Akrabalarla ilişkiyi kesmekte bereket (bolluk) olmadığı gibi,
fısk-u fücurda da zenginlik olmaz.
Ey
oğlum, afiyet on kısımdır; dokuz kısmı, Allah'ın zikri hariç, susmaktadır; bir
kısmı ise akılsız kimseler ile oturup kalkmamaktır.
Ey
oğlum, kim toplantılarda Allah'a isyan elbisesine bürünürse, Allah onu zelil
eder. Kim ilim talep ederse, alim olur.
Ey
oğlum, ilmin başı, yumuşak davranmak, afeti ise kabalık ve sertliktir. Musibetlere
sabretmek, iman hazinelerindendir. İffetlilik fakirliğin ziyneti; şükürde
bulunmak ise zenginliğin ziynetidir. Çok görüşmek, usandırıcıdır. Birisini
denemeden güvenmek, ihtiyata aykırıdır. İnsanın kendisini beğenmesi, aklının az
olduğunun göstergesidir.
Ey
oğlum, nice bakış vardır ki, ardından üzüntü ve teessüf getirir ve nice söz
vardır ki nimeti elden çıkarır.
Ey
oğlum, İslam'dan daha üstün bir şeref, takvadan daha güzel bir keramet
(fazilet), vera'dan (çekinmekten) daha sağlam bir kale, tövbeden daha üstün bir
şefaatçi, afiyetten daha güzel bir elbise, zaruri olan azığa razı olmaktan
fakirliği daha çok giderecek bir mal yoktur. Yetecek bir mal ile yetinen,
rahatlığa çabuk kavuşur ve asayiş bulur.
Ey
oğlum, aşırı istek, zorluğun anahtarı ve meşakkat bineği olup günaha batmaya
çeker. Aç gözlülük ve oburluk, bütün ayıpları içerir. Başkalarında olup da
sevmediğin özellikler, öğüt alman için sana yeter. Kardeşinin senin üzerindeki
hakkı, senin onun üzerindeki hakkın kadardır. Akıbetini düşünmeden bir işe
girişen, kendisini felaketlere atmış olur. Amelden önce düşünmek, insanı
pişmanlıktan korur. Çeşitli görüşleri araştıran, hatalı olan yerleri hemen
teşhis eder. Sabır, yoksulluğa karşı bir siperdir. Cimrilik, miskinliğin
elbisesidir. Aşırı istek, fakirliğin alametidir. Şefkatli yoksul, şefkatsiz zenginden
daha iyidir. Her şeyin bir azığı vardır; ölümün azığı ise insan oğludur.
Ey
oğlum, günahkârı (Allah'ın rahmetinden) ümitsiz etme. Nice günaha tutulan kimse
vardır ki, (yıllarca günahtan sonra) akıbeti hayırla sonuçlanmıştır. Nice
ibadete koyulan kimse de vardır ki ömrünün sonunda bozgunculuk yaparak
cehenneme varmıştır; cehennem ateşinden Allah'a sığınırım.
Ey
oğlum, nice isyan eden kimse vardır ki, kurtuluşa ermiş ve nice amel eden kimse
de vardır ki, helak olmuştur. Doğruluğu, dürüstlüğü isteyen ve ona yönelen
kimseye, zorluluklar ve sıkıntılar kolay gelir. Nefsin kemale ve hidayete
ermesi, ona karşı muhalefet etmektedir. Her geçen saat, insanın ömrünü
kısaltır. Yazıklar olsun zalimlere, hükmedenlerin en üstünü ve gizli sırları
bilen Allah'ın azabından.
Ey
oğlum, kulların hakkına tecavüz etmek, kıyamet için ne kötü bir azıktır. Her
yudum suda boğulma ve her lokmada ise tıkanma tehlikesi vardır. Bir nimet elden
çıkmadıkça başka bir nimete erişilmez. Rahatlık meşakkate, fakirlik nimete,
ölüm hayata, hastalık da sıhhate ne kadar da yakındır. Ameli, ilmi, sevgisi,
buğzu, alması, vazgeçmesi, konuşması, susması, fiili ve sözü
(yani bütün önemli işleri) Allah için halis olan kimseye ne mutlu.
İlmiyle
amel edip çalışan, ölümün ansızın gelmesinden korkup hazırlıklı olan,
istediklerinde (halka) nasihat eden, aksi takdirde susan, sözü doğru olan ve
susması cevap veremediğinden olmayan alime ne mutlu. Mahrumiyete, kimsesiz
kalmaya, isyan etmeye duçar olan ve başkalarına hoş görmediği şeyi kendisine
hoş gören ve yaptığı işi başkalarına ayıp bilen kimseye de yazıklar olsun.
Oğulcağızım,
bil ki, yumuşak sözlü olan kimse, muhakkak sevilir. Allah-u Teâla, seni
hidayette muvaffak eylesin ve kendi kudreti ile seni itaat ehlinden kılsın. Çünkü
O'dur bağışlayan ve Kerim olan.
Vehimlerin,
O’nun varlığını idrakten öteye ulaşmasına ruhsat vermeyen ve akılları zatını
hayal etmekten engellemiş olan Allah'a hamd olsun. Çünkü O'nun zatının benzeri
ve şekli olması muhaldir. O'nun (mukaddes) zatında bir değişiklik olmaz; kemal
(nitelik-ler)inde sayı bölünmesi gibi bölünme bulunmaz. Her şeyden ayrılmıştır,
ama mekân (mesafe) ayrılığıyla değil; her şeyde vardır, karışım olarak değil. Her
şeyi bilir ama göz, kulak gibi bir organ vasıtasıyla değil. O'nunla bildiği şey
arasında, bir başkasının ilmi vasıta değildir. Eğer, var idi, denirse bu
varlığının ezeli olduğu manasınadır. Ebedidir, denirse, yokluğu O'ndan
nefyetmek anlamınadır. O'ndan gayri bir mabut seçip ibadet eden kimsenin
sözünden çok çok yüce ve münezzehtir O.
O'na
mahlukatından beğendiği ve kabulünü kendisine farz kıldığı şekilde hamt
ediyoruz. Allah'tan başka bir ilahın olmadığı, O’nun tek ve şeriksiz olduğuna
şehadet ederim ve Muham-med'in de O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim.
Bu iki şehadet, sözü yüceltir, ameli aşağı indirir (yani amel terazisinde ameli
ağırlaştırır). Bu iki şehadet hangi teraziden kaldırılırsa, o terazi (amel
bakımından) hafif kalır. Bu iki şehadet hangi teraziye konulursa, o terazi ağır
olur. Bu iki şehadetle cennet elde edilir, cehennemden kurtulmak ve sırat
köprüsünden geçmek mümkün olur. Bu iki şehadetle cennete girersiniz ve
Peygamber'e salavat getirmekle rahmete nail olursunuz. Öyleyse Peygamber'inize
çok salavat getirin; "Şüphe yok ki, Allah ve melekleri salavat getirir
Peygamber’e, ey inananlar siz de ona salavat getirin, tam teslim olarak da
selam verin."[5]
Ey
insanlar, İslam'dan daha üstün bir şeref, takvadan daha güzel bir keramet, şüpheli
şeylerden çekinmekten daha sağlam bir kale, tövbeden daha üstün bir şefaat,
afiyetten daha güzel bir elbise, sağlıktan daha önleyici bir korunma, hoşnutluk
ve kanaat gibi fakirliği giderecek daha etkin bir servet yoktur. Yaşatacak
kadar yiyecekle yetinen, rahatlığı sağlamış olur. Tamah, zorluğun anahtarıdır. İhtikâr
(stokçuluk), meşakkat bineğidir. Haset, dinin afetidir. Aşırı istek, günaha
düşmeye ve günaha düşmekse mahrumiyete sebep olur. Zulüm, helak olmaya sebep
olur. Açgözlülük ve oburluk, bütün ayıpları içerir. Nice tamahlar vardır ki,
boşa çıkar; nice arzular vardır ki, yalan olur; nice umutlar vardır ki, insanı
mahrumiyete götürür ve nice ticaretler vardır ki, ziyanla son bulur. Akıbetini
düşünmeden bir işe girişen kimse, felaketlerin rezaletine uğrar. Borç[6] Mümin
için kötü bir gerdanlıktır.
Ey
insanlar, ilimden daha faydalı hazine, hilimden daha yararlı izzet,
edepten daha yetkin soy, gazaptan daha dertli meşakkat, akıldan
daha iyi güzellik, cehaletten daha kötü arkadaş, yalandan daha iğrenç kötü
özellik, susmaktan daha koruyucu bekçi ve ölümden daha yakın bir gayp yoktur.
Ey
insanlar, kendi ayıbına bakan, başkalarının ayıbıyla meşgul olmaz. Allah'ın
verdiği rızka razı olan, halkın elinde olana (göz dikip) üzülmez. Zulüm
kılıcını kınından sıyıran, onunla öldürülür. Kardeşine kuyu kazan, kazdığı
kuyuya düşer. Başkalarının ayıbını açanın, ailesinin ayıbı açılır. Kendi
sürçmesini unutan, başkalarının sürçmesini büyük görür. Kendi fikrinden
hoşlanan, sapar. Kendi aklını yeterli gören sürçer. Halka karşı kibirli olan,
zelil olur. Halka karşı akılsızlık eden, sövülür. Alimlerle oturup kalkan,
saygı görür. Ayak takımından kimselerle oturup kalkan, küçümsenir. Gücünden
fazla yük taşıyan, aciz kalır.
Ey
insanlar, akıldan daha faydalı mal, cehaletten daha çetin fakirlik, iyi
niyetlilikten daha yetkin vaiz, ileri görüşlülük gibi akıl, tefekkür gibi
ibadet, istişâre gibi güvenilir yardımcı, bencillikten daha korkunç yalnızlık,
(günahtan) çekinmek gibi verâ, sabır ve susmak gibi de yumuşaklık yoktur.
Ey
insanlar, insanda dilinin izhar ettiği on haslet vardır. Dil, kalpten haber
veren bir tanıktır, hüküm veren hakimdir, cevap veren sözcüdür, ihtiyacı
karşılayan şefaatçi (vasıta)dir, eşyaları tarif eden vasıfcıdır, iyi şeylere
emreden komutandır, çirkin işten alıkoyan vaizdir, üzüntüleri yatıştıran
teselli vericidir, kinleri gideren övücüdür ve kulakları eğlendiren
eğlendiricidir. Ey insanlar, hikmetli söz söylemeyip susmakta hayır olmadığı
gibi, cahilane konuşmakta da bir hayır yoktur.
Ey
insanlar, bilin ki diline hakim olmayan, pişman olur. İlim öğrenmeyen, cahil
kalır. Sabırlı olmayan, halim (yumuşak) olmaz. (Kötü işten) vazgeçmeyen, akıllı
olmaz; akıllı olmayan zayıf ve gevşek olur; zayıf ve gevşek olan saygı görmez. Takvalı
olan kurtuluş bulur. Haramdan mal kazanan, o malı mükâfatı olmayan bir işte
harcar. Saygıyla (kötülükten) vazgeçmeyen, kınanarak vazgeçer. Rahatlığında
ihsan etmeyen, zor durumda kaldığında mahrum bırakılır. Haksız yere izzet
isteyen, zelil olur. Hakka karşı çıkan, zayıflığa düşer. Fıkıh öğrenen, saygı
görür. Tekebbür eden, aşağılanır. İyilik yapmayan, methedilmez.
Ey
insanlar, zilletle yaşamaktansa ölüm, zilletle toprağa kapanmaktansa derinin
soyulması ve azap görmektense (kendini) muhasebe etmek daha iyidir. Kabir,
fakirlikten[7]
ve körlük de bir çok bakıştan daha hayırlıdır. Zaman iki gündür; bir gün
yararınadır, diğer bir gün ise zararına; öyleyse sabırlı ol; çünkü her ikisiyle
de imtihan olunmaktasın.
Ey
insanlar, insanın vücudunda en şaşırtıcı şey kalptir; çünkü hem hikmetin ve hem
de hikmete aykırı olan şeylerin kaynağıdır. (İnsan) ümitlendiği zaman, tamah
onu zelil kılar; tamahı tahrik edildiğinde, aşırı istek onu helak eder. Ümitsizlik
ona musallat olduğunda, üzüntü onu öldürür; gazaba maruz kaldığında, öfkesi
artar. Hoşnut olduğunda kendisini (zararlı şeylerden) kollamayı unutur. Korkulu
bir durumla karşılaştığında, keder her tarafını kuşatır. Kendisini emniyet ve
güvencede bulduğunda, düşmandan gaflet eder. Yeni bir nimete ulaştığında,
övünür. Bir mal elde ettiğinde, zenginlik onu isyana sürükler. Fakirliğe
uğradığında, bela ve sıkıntı onu meşgul eder. Bir musibetle karşılaştığında,
tahammülsüzlük onu rezil eder; sabırsızlık onu meşakkate düşürdüğünde, zaafa
duçar olur. Yemekte aşırı gittiğinde, rahat nefes alamayacak derecede yer. Öyleyse
her tefrit ona zararlı olduğu gibi, her ifrat (aşırı gitmek) da onu mahveder.
Ey
insanlar, cimri olan, zelil olur. Bağışta bulunan, yücelir. Malı çok olan,
malıyla övünür. Hilmi çok olan, şerefli olur. Allah'ın künhü (zatı) hakkında
düşünen, dinden çıkar. Bir şeyi çok yapan, onunla tanınır. Çok şaka yapan,
küçülür. Çok gülen, heybetini kaybeder. Edebi olmayanın, soyu bozulur. En iyi
iş malını harcayarak şahsiyetini korumaktır. Cahille düşüp kalkan, akıllı
değildir. Cahil bir kimseyle oturup kalkan, dedikoduya maruz kalmaya hazır
olmalıdır. Ne zengin, malıyla ölümden kurtulabilir, ne de fakir fakirliğiyle.
Ey
insanlar, şüphesiz, kalpleri kusur edenlerin tutumundan
uzaklaştırmak için kalplerin tanıkları vardır. Öğütleri anlamak hususunda
ferasetli (uyanık) olmak, nefsi hatadan çekinmeye sevkeder. Heva ve heves,
bazen kalbe sızar; ama akıl, (heva ve hevesi) engelleyip alıkoyar. Tecrübelerde
yeni ilimler vardır. İbret almak, (insanı) hidayete sevkeder. Başkalarında
görüp de sevmediğin özellikler, öğüt alman için sana yeter. Mümin kardeşinin
senin üzerinde olan hakkı, senin onun boynundaki hakkın gibidir. Kendi görüşü
ile yetinen, kendisini tehlikeye atmış olur.
Bir
işe girişmeden tedbir almak, pişman olmayı önler. Çeşitli görüşleri araştıran,
hataları tespit edebilir. Boş sözlerden çekinenin görüşü, bütün akıllara denk
olur. Şehvetini sınırlayan, kadrini ve kıymetini korumuş olur. Kim dilini
korursa, kavmi ona itimat eder ve isteğine ulaşır. Durum ve şartların
değişmesiyle insanların gerçek mahiyeti ortaya çıkar. Zaman, gizli kalan
gerçekleri senin için gün ışığına çıkarır. Karanlıklara dalan bir kimseye,
çakan şimşeğin faydası olmaz. Hikmetle meşhur olan bir kimseye, vakar ve heybet
gözüyle bakılır. En güzel zenginlik, arzuları terketmektir. Sabır, yoksulluğa
karşı bir siperdir. Aşırı istek, fakirliğin alametidir. Cimrilik, miskinliğin
elbisesidir. Dostluk, kazanılmış akrabalıktır. Cömert yoksul, katı
yürekli zenginden daha iyidir. Öğüt, kabul eden kimse için bir sığınaktır. Gözünü
serbest bırakanın, üzüntüsü çok olur. Ahlakı kötü olanın, ailesi ondan
bıkıp-usanır. Hedefine (mal ve makama) ulaşan, böbürlenir. Arzun, sana çok az
doğru söyler (arzular genellikle aldatıcı ve yalan olur). Tevazu sana heybet
elbisesini giydirir. Güzel ahlak, rızkın hazineleridir. Hayâ elbisesini
giyenin, ayıpları halka gizli kalır. Ölçülü konuşmaya çalış; çünkü ölçülü
konuşanın, yükü hafifler. Nefsin olgunlaşması, ona muhalefet etmeğe bağlıdır. Zamanı
tanıyan, (göçmek için) hazırlanmaktan gaflet etmez. Bilin ki, her yudum suda boğaza
kaçıp boğulma ve her lokmada da boğaza tıkanıp kalma tehlikesi vardır. Bir
nimet elden çıkmadıkça, başka bir nimet elde edilmez. Her canlının bir rızkı
olduğu gibi, her tanenin de bir yiyeni vardır. Sen de ölümün yemeğisin.
Ey
insanlar, bilin ki, yeryüzünde yürüyen herkes, yerin altına gömülecektir. Geceyle
gündüz ömürleri tüketmek için adeta yarışmaktadırlar.
Ey
insanlar, nankörlük alçaklıktır. Cahille arkadaş olmak, uğursuzluktur. Yumuşak
konuşmak, büyüklüktendir. Hileden sakın; çünkü hile alçak kimselerin huyudur.
Her arayan bulamaz; her yolculuğa çıkan, geri dönemez. Seninle soğuk olan (seni
terkeden) kimseye, ilgi gösterme. Nice uzak vardır ki, yakından da yakındır. Yoldan
önce yolculuk arkadaşını, evden önce de komşunu sor. Kendinde olanı bildiğin
için, kardeşinin ayıbını ört. Düşmanın sana galip geleceği bir gün için,
arkadaşının yanlışlıklarını görmezlikten gel. Zarar vermeye güç yetiremediği
bir kimseye buğzeden kişinin üzüntüsü uzun, ruhu ise azap içerisinde olur. Allah'tan
korkan, zulmetmekten çekinir. Hayrı şerden ayırt edemeyen, hayvan
mesabesindedir. Azığı yok etmek, bozgunculuktandır. Dünya musibeti, yarının
büyük yoksulluğu karşısında ne kadar da küçüktür?!
Bütün
anlaşmazlıklarınız kendi isyan ve günahlarınızdan kaynaklanır. Rahatlık zorluğa,
sıkıntı da değişime ne kadar da yakındır.[8] Ardında cennet olan kötülük, kötülük
değildir; ardında cehennem olan hayır da hayır değildir. Cennetten başka
her nimet önemsizdir. Cehennem ateşinden başka her bela afiyettir. İnsan,
batınını düzeltmek istediğinde, büyük günahlar aşikâr olur. Ameli halis kılmak,
amelin kendisinden daha zordur. Amel edenlere, niyeti bozgunculuktan
arındırmak, cihadın uzamasından daha çetindir.
Heyhat,
eğer Allah korkusu olmasaydı, Arapların en kurnazı olurdum. Gizlide ve açıkta
Allah'tan sakınmaya, hoşnutlukta ve gazap halinde hakkı söylemeye, zenginlikte
ve fakirlikte orta halli olmaya, dosta ve düşmana adaletle davranmaya, neşe ve
yorgunluk halinde amel etmeye, darlıkta ve genişlikte Allah'tan hoşnut olmaya
çalışın. Sözü çok olanın, hatası çok olur; hatası çok olanın, utancı az
olur; utancı az olanın, vera'sı azalır; vera'sı azalanın, kalbi ölür; kalbi
ölen ise cehenneme girer. Tefekkür eden ibret alır; ibret alan, inzivaya
çekilir; inzivaya çekilen ise salim kalır. Heva ve hevesten vazgeçen hür olur.
Kıskançlığı terkeden, halkın yanında sevimli olur. Müminin izzeti, halka el
açmamasındadır. Kanaat, tükenmez bir maldır.[9] Ölümü fazla anan, dünyadan az bir
miktara razı olur. Sözünün de amelinden olduğunu bilen kişinin, sözü azalır;
ancak yararlı olan sözü söyler. Cezadan korkup günahtan sakınmayan, sevap
dileyip tövbe etmeyen kimseye şaşarım doğrusu. Tefekkür nur, gaflet zulmet,
cehalet ise sapıklık doğurur. Mutlu olan, başkalarından öğüt alan kimsedir. Edep,
en iyi mirastır. Güzel ahlak, en iyi arkadaştır. Akrabalarla ilişkiyi kesmekte,
bolluk ve bereket olmadığı gibi fısk-u fücurda da zenginlik olmaz.
Afiyet
on kısımdır; dokuz kısmı, Allah'ın zikri dışında susmaktadır; bir kısmı ise
akılsız kimselerle düşüp kalkmamaktadır. İlmin başı, yumuşaklık ve iyi
davranmaktır; afeti, kabalık ve sertliktir. Musibetlere sabretmek, iman
hazinelerindendir. İffetlilik fakirliğin ziynetidir; şükürde bulunmak da
zenginliğin ziynetidir. Çok görüşmek, usandırıcıdır. Birisini denemeden itimat
etmek, ihtiyata (ileri görüşlülüğe) aykırıdır. İnsanın kendisini beğenmesi,
aklının az olduğunu gösterir. Günahkârı (Allah'ın rahmetinden) ümitsiz etme;
çünkü nice günahkâr kimseler vardır ki, akıbetleri hayırla son bulmuş ve nice
iyi amel eden kimseler de vardır ki, sonunda bozgunculuğa başlayıp cehenneme
yönelmişlerdir. Kulların hakkına tecavüz etmek, ahiret için ne de kötü bir
azıktır. Amelini, ilmini, buğzunu, almasını, vazgeçmesini, susmasını, işini ve
sözünü yalnız Allah rızası için halis yapan kimseye ne mutlu.
Müslüman,
(günahlardan ve şüpheli şeylerden) sakınmadıkça Müslüman olamaz; zahit
olmadıkça da (günah ve şüpheli şeyleden) sakınan olamaz; ileri görüşlü
olmadıkça da zahit olamaz; akıllı olmadıkça da ileri görüşlü olamaz; akıllı
kimse ise, ancak Allah'ın emrini kavrayıp ahiret evi için amel eden kimsedir. Allah'ın
salat ve selamı Peygamber'e ve onun pak Ehl-i Beyt'ine olsun.
Hacamet
(enseden kan aldırma), bedeni salim kılar ve aklı güçlendirir. Bıyığı
kısaltmak, temizliktendir; aynı zamanda (Peygamber salla'llâhu aleyhi ve
alih’in) sünnetidir. Bıyığa güzel koku sürmek, kâtipler (amelleri yazan
melekler) için bir saygıdır; aynı zamanda sünnettir de. Yağ sürmek, deriyi
yumuşatır; akıl ve beyin gücünü artırır; gusül ve abdest suyunun akışını
kolaylaştırır; saçın karışıp keçelenmesini giderir ve rengi parlatır. Misvak
kullanmak Allah'ın rızasına, ağzın güzel kokmasına sebep olur ve sünnettir. Hatmi
bitkisi (hanım çiçeği) ile başı yıkamak, kiri temizlediği gibi pisliği de giderir.
Abdest alırken, mazmaza ve istinşak etmek (ağıza ve buruna su almak), ağzı ve
burunu temizler. Enfiye, baş için sıhhat, beden ve baştaki dertler için
şifadır. Hamam otu, bedenin sağlamlığına ve temizliğine sebep olur.
Tırnakları
kesmek büyük dertleri önler, rızık getirir ve onu çoğaltır. Koltuk altının
tüylerini almak, kötü kokuyu giderir, aynı zamanda temizlik ve sünnettir de. Elleri
yemekten önce ve sonra yıkamak, rızkı artırır. Bayram gusülleri, Allah'tan bir
şey dileyen ve sünnete uymak isteyen kimsenin temizliğidir.
Geceleyin
(sahur vakti) kalkmak, bedenin sıhhatine ve Allah'ın rızasına sebep olur; aynı
zamanda rahmete yönelmek ve peygamberlerin ahlakına sarılmaktır.
Elma
yemek, mideye güzel koku verir. Günlük[11] çiğnemek, dişleri sağlamlaştırır,
balgamı yok eder ve ağzın kokusunu giderir. Şafak söktükten sonra gün doğana
kadar, camide oturmak, rızk elde etmek için, yeryüzünde koşup yolculuk
yapmaktan daha tesirlidir.
Ayva yemek,
zayıf kalbi kuvvetlendirir, mideye güzel koku verir, zekâyı geliştirir, korkağa
cesaret verir ve çocuğu güzelleştirir. Her gün aç karnına yirmi bir tane kuru
üzüm yemek, ölümden başka her hastalığın önünü alır.
Müslüman’ın,
Ramazan ayının ilk gecesinde hanımıyla cinsel ilişkide bulunması
müstehaptır. Çünkü Allah-u Teâla buyurmuştur ki: "Oruç gecesinde
kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı."[12]
Parmaklarınıza,
gümüş olmayan yüzük takmayın. Çünkü Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih
buyurmuştur ki: “Allah-u Teâla, parmağında demir yüzük olan eli tahir kılmaz.”
Allah'ın
isimlerinden birini yüzük taşına nakşeden kimse onu, istinca ettiği (necaset
temizlediği) ele takmamalıdır. Herhangi biriniz, aynaya baktığında şöyle
demelidir: “Elhamdulillah’illezi halekanî fe ahsene halkî ve savveranî fe
ahsene sûretî ve zane minnî ma şane min ğayrî ve ekremenî bil İslam.”[13]
Yabancılara,
en güzel şekilde görünebilmek için süslendiğiniz gibi, sizi görmek için
yanınıza gelen kardeşleriniz için de süsleniniz.
Her ayın
üç gününde ve Şaban ayının tamamında oruç tutmak, göğüsün vesvesesini giderdiği
gibi kalbin ıztırabını da yok eder. Soğuk suyla istinca etmek (tuvalette
kendini temizlemek) basuru keser. Elbiseyi temizlemek, üzüntüyü giderir ve
namaz için bir temizliktir. Sakaldan beyazlaşan tüyü koparmayın; çünkü o bir
nurdur. Her kim İslam dininde iken ihtiyarlarsa, kıyamet günü onun bir nuru
olacaktır. Müslüman kimse cünüplü olarak uyumaz, taharetli (abdestli) olarak
uyur. Eğer su bulamazsa toprakla teyemmüm eder. Zira Müminin ruhu uyuduğu zaman
Allah'a (c.c) yücelir; O da onu kabul edip mübarek kılar; eğer eceli gelmiş
olursa, onu güzel bir surette karar verir; eğer eceli gelmezse, onu, ona emin
olan meleklerle birlikte geri çevirir ve bedenine geri döndürür.
Müslüman
kimse kıbleye doğru tükürmez; eğer unutarak yaparsa, Allah'tan mağfiret diler. İnsan
secde yerine, yemeğine, içtiği şeye ve dua yazılı pazubantına üflememelidir. Sizden
hiç biriniz cadde üzerine gait yapmamalıdır. Damın üzerinden havaya ve akar
suya idrar edilmemelidir. Kim öyle yapıp bir zarar görürse, sadece kendisini
kınamalıdır. Çünkü suda ve havada yaşayan varlıklar vardır. İdrar ettiğinizde
yukarıya ve rüzgara doğru idrar etmeyin. Sırt üstü uyumayın.[14]
İnsan tembellik ederek ve göğsünü öne çıkararak namaz kılmamalıdır.[15] Kul,
Allah'ın huzurunda durduğu vakit (dünya hakkında) az düşünmelidir. Çünkü
onun namazdan olan hissesi, huzur-u kalple kıldığı miktarıncadır. Allah'ı
zikretmeği hiç bir yerde ve hiç bir halde terketmeyin. Namazda sakın başka bir
şeye teveccüh etmeyin; zira kul başka bir şeye teveccüh ettiğinde Allah-u Teâla
ona şöyle buyurur: "Kulum bana teveccüh et, bana teveccüh etmen başkasına
teveccüh etmenden daha hayırlıdır."
Sofraya
dökülen ekmek parçalarını toplayıp yiyin. Çünkü onları şifa niyetiyle yemek,
Allah'ın izniyle her hastalık için şifadır. Pamuk elbise giyin; çünkü
Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'in elbisesidir; Resulullah hastalık
dışında yün ve tüyden yapılan elbiseyi giymezdi. Sizlerden biriniz yemekten
sonra, yemek yediği parmaklarını yaladığında Allah-u Teâla şöyle buyurur:
"Barekellah fike" (Allah sana bereket verir).
Allah-u
Teâla cemali sever ve nimetinin eserini kulunda görmeyi de sever. Selam
vermekle olsa bile, sıla-ı rahim (akrabalarla ilişki kurup onlara muhabbet)
edin. Çünkü Allah-u Teâla şöyle buyurmuştur: "Sakının Allah'tan ki, onunla
haklarınızı dile-mekesiniz ve akrabalardan ilişkiyi kesmekten de çekinin".[16]
Günlerinizi
maceralar anlatmak, "şöyle böyle yaptım" demekle geçirmeyiniz. Çünkü
amellerinizi koruyan muhafızlar sizinle birliktedir. Allah'ı her yerde anın. Peygamber’e
ve Ehl-i Beyt’ine -Allah'ın salat-ı Ona ve onların üzerine olsun- selavat
getirin. Zira Allah-u Teâla, o Hazreti andığınızda ve saygıda bulunduğunuzda
duanızı kabul eder. Sıcak yemeği bırakın soğusun ve yenilecek bir hale gelsin.
Zira Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih sıcak yemek getirdiklerinde şöyle
buyurdu: "Bırakın soğusun ve yenilir bir hale gelsin. Allah-u Teâla sıcak
yemeği bize yedirmez; bereket soğuk yemektedir; sıcak yemeğin bereketi olmaz.”
Çocuklarınıza
Allah'ın onlara yarar vermesini sağlayacak ilimleri öğretin ki, “mürcie”ye[17]
yenik düşmesinler.
Ey
insanlar! Dillerinizi koruyun. (Hak karşısında) kayıtsız şartsız teslim olun. Emanetleri,
peygamberlerin katilleri bile olsalar sahiplerine iâde edin. Pazara
girdiğinizde ve halkı ticaret işleriyle meşgul olarak gördüğünüzde, Allah'ı çok
anın. Çünkü bu amel, günahların keffareti olduğu gibi hasenatın da artmasına
sebep olur. Gafillerden olmayınız. Ramazan ayı ulaştığında kula yolculuğa
çıkmak yakışmaz. Çünkü Allah-u Teâla buyurmuştur ki: "Sizden her kim
Ramazan ayında hazır bulunursa o ayı oruç tutsun."[18]
Şarap
içmede ve ayakkabının üzerine mesh etmede takıyye yoktur (yani bu işler takıyye
olarak bile yapılmaz). Sakın hakkımızda gulüv (ifrat) etmeyin. Bizi Allah'ın
kulları bilin; sonra faziletimizden dilediğiniz şeyi söyleyin. Bizi seven,
yaptığımız ameli yapmalıdır ve vera' (günahlardan ve şüpheli şeylerden kaçınıp
çekinmek) ile bu makama ulaşmaya çalışmalıdır. Çünkü haramlardan çekinmek,
dünya ve ahirette yardım dilenilecek en iyi vesiledir. Bize ayıp isnat eden
kimselerle bir arada oturmayın. Düşmanımızın yanında bizi açıkça överek bize
olan sevginizi aşikâr etmeyin ki kendinizi yöneticilerinizin yanında
hakir düşürürsünüz. Doğruluğa sarılın. Çünkü o, kurtuluş vesilesidir. Allah'ın
indinde olan şeye, rağbet edin. Allah'ın rızası ve itaatini talep edin; bu yol
uğrunda sabırlı olun.
Müminin
ayıpları ortaya çıkıp horlanarak cennete girmesi ne de kötüdür. İşlediğiniz günahlarınızın
affedilmesi için, kıyamet günü size şefaat dilemekten dolayı bizi zahmete
düşürmeyin. Kıyamet günü kendinizi düşmanlarınızın yanında utandırmayın. Allah
katındaki makamınızı bırakıp bu değersiz dünyaya kapılarak kendinizi tekzip
etmeyin. Allah'ın size emrettiği şeye, sıkıca sarılın. Çünkü can verirken
sizinle imrenilen cennet nimetlerini görmeniz arasındaki fasıla, ancak
Resulullah'ın (can çekişme vakti yanınızda) hazır olması mıktarıncadır. (Siz
ölür ölmez cennet nimetlerine kavuşacaksınız). Allah indinde olan şey daha
hayırlı ve kalıcıdır. Allah'a andolsun ki (ölüm vakti) ona müjde verilir, gözü
aydınlanır ve likaullah'a aşık olur.
Maddi
durumları zayıf olan kardeşlerinizi küçümsemeyin; kim bir Mümini
küçümserse, Allah da onu küçümser ve kıyamet günü de o ikisini bir araya
getirmez; ancak tövbe edip pişman olması hariç. Kardeşinin kendisine muhtaç
olduğunu gören kimse, ihtiyacını karşılamak için, onu talepte bulunma zahmetine
düşürmemelidir. (Yani istemeden ihtiyacını karşılamalıdır.) Birbirinizi ziyaret
edin, birbirinize şefkatli davranın, birbirinize bağışta bulunun. Söyleyip amel
etmeyen münafık gibi olmayın. Evlenin; zira Resulullah salla'llâhu aleyhi ve
alih buyurmuştur ki: "Sünnetime uymayı seven mutlaka evlenmelidir. Çünkü
evlenmek sünnetimdendir. Evlat sahibi olmaya çalışın, zira ben sizin
çokluğunuzla diğer ümmetlere karşı övüneceğim.”
Evlatlarınızı
zinakâr ve deli kadının sütünden koruyun. Çünkü süt bulaştırıcıdır. (Bazı ruhi
ve cismi özellikleri çocuğa aktarır.) Taşlığı, mahmuzu ve kursağı olmayan kuşun
etinden uzak olun. Azı dişi olan yırtıcı hayvanın ve pençesi olan kuşun etinden
sakının. Dalak yemeyin; çünkü dalak bozuk kandan oluşur.[19] Siyah elbise giymeyin. Çünkü
siyah elbise Firavun'un elbisesidir. Etin urundan sakının. Zira o cüzam
damarını tahrik eder. Dinde kıyas etmeyin. Çünkü dinde kıyas yapılmaz. Pek
yakında bazı kimseler gelir ki, dinde kıyas ederler; bunlar dinin
düşmanlarıdır. İlk kıyas eden Şeytan'dı. Ucu sivri ayakkabı giymeyin. Çünkü o
Firavun'un ayakkabısıdır. Bu Çeşit ayakkabıyı ilk icat eden şahıs odur.[20]
Şarap
içenlere karşı çıkın. Hurma yiyin. Çünkü hurma dertlere dermandır. Resulullah
salla'llâhu aleyhi ve alih'in sözüne uyun; o şöyle buyurmuştur: "Kim kendi
yüzüne dilencilikten (başkalarına ağız açmaktan) bir kapı açarsa Allah da
fakirlikten onun yüzüne bir kapı açar."
Çok
mağfiret dileyin. Çünkü bu amel, rızkı çoğaltır. Gücünüz yettiği kadar
ahiretiniz için iyi amel gönderin. Zira, onu yarın hazır bulursunuz.
Cedelleşmek ve Tartışmaktan sakının. Çünkü tartışmak şüphe doğurur.[21]
Allah'tan
bir şey dileyen, onu şu üç saatte dilemelidir: 1- Cuma gününde. 2- Öğle
vaktinde, ki rüzgar eser, göklerin kapıları açılır, rahmet iner ve kuşlar öter.
3- Gecenin son saatlerinde şafak söktüğü vakit. Bu vakitte iki melek şöyle
çağrıda bulunurlar: Tövbe edecek var mı tövbesi kabul edilsin? İhtiyacı olan
var mı karşılansın? Mağfiret isteyen var mı bağışlansın? Ve dileği olan var mı?
Öyleyse Allah'ın davetçisine icabet edin.
Şafağın
sökmesinden güneşin doğuşuna kadar rızık talep edin. Çünkü bu, rızık kazanmak
için yeryüzünde dolaşmaktan, daha faydalıdır. İşte bu vakit Allah-u Teâla'nın
kulları arasında rızkı taksim ettiği vakittir. Fereci (kurtuluşu) bekleyin.
Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah katında amellerin en
sevimlisi fereci (kurtuluşu) beklemek ve Müminin sürekli olarak yaptığı (asla
terk etmediği) amelidir. Sabah namazını kıldıktan sonra Allah'a tevekkül edin.
İşte o zaman büyük bağış ve ihsanlar verilir. Kılıçla haremlere (Mescid-ül
Haram ve Mescid-ün Nebi’ye) girmeyin. Kılıç önünüzde (olduğu halde) namaz
kılmayın. Çünkü kıble emniyet yeridir.
Hacca
gittiğinizde, Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'in kabrini ziyaret edin. Bu
ziyareti terketmek zulümdür ve siz buna emrolunmuşsunuz. Üzerinizde hakları olanların
kabirlerinin ziyaretine gidin; bir müddet orada kalın, o kabirlerin kenarında
Allah'tan rızık talep edin. Zira onlar sizin ziyaret etmenizle sevinirler. Kişi
anne ve babasının kabrinin kenarında onların hakkında dua ettikten sonra
(Allah'tan) kendi isteğini dilemelidir. Büyük günahları işlemeye gücünüz
yetmediğinde, küçük günahlarınızı, az saymayın. Çünkü küçük günahlar toplanır
büyük olur. Secdeleri uzatın. Kim secdeyi uzatırsa, Allah'a itaat etmiş ve
kurtuluş bulmuş olur.
Ölümü,
kabirden çıkacağınız ve Allah'ın huzurunda duracağınız günü çok anın ki,
karşılaştığınız musibetler size kolay gelsin. Göz ağrısına tutulan Ayet-el
Kürsi'yi şifa niyetiyle okusun, inşaallah şifa bulur. Günahtan sakının. Çünkü
bütün belalar ve rızkın azlığı, hatta derinin çizilmesi, ayağın taşa çarpması
ve (bütün) musibetler günah sebebiyledir. Allah-u Teâla buyuruyor ki:
"Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizin kazandığı (günahlar)
yüzündendir. Allah ise günahların bir çoğunu bağışlıyor (bunlardan dolayı
musibet vermiyor)."[22]
Yemek
yerken Allah'ı çok anın, konuşmayın. Çünkü yemek, Allah'ın nimet ve
rızıklarından biridir; şükrü ve hamdı ise size farzdır. Nimet elinizden
çıkmadan, ona iyi davranın (kadrini bilin, şükrünü yerine getirin); zira nimet
(sahibinden) ayrılır ve sahibinin kendisine nasıl muamele ettiğine dair şehadet
eder. Kim Allah'ın az rızkına razı olursa, Allah da onun az ameline razı olur. Tefritten
(amel etmede gevşeklik yapmaktan) sakının; çünkü pişmanlığın yarar
sağlamayacağı bir zamanda pişmanlığa sebep olur.
Savaş
alanında düşmanla karşılaştığınızda, az konuşun; Allah'ı çok anın; düşmana sırt
çevirmeyin; zira (bu işinizle) Allah'ın gazabını haketmiş olursunuz. Savaş
meydanında kardeşlerinizden birinin yaralandığını, felakete uğradığını veya
düşmanın onun canına kıymak istediğini gördüğünüz zaman, canınızla onu
güçlendirin.[23] Gücünüz yettiği kadar, hayır iş yapın. Çünkü hayır iş, insanı
kötü ölümden korur.
Kim Allah
katında makamının nasıl olduğunu bilmek istiyorsa, günah işlediği zaman
Allah'ın kendi yanındaki makamının nasıl olduğuna baksın.
Evde
beslenecek en iyi hayvan, koyundur. Kimin evinde bir koyun olursa melekler her
gün bir defa onu takdis eder; her kimin iki koyunu olursa, melekler onu iki
defa takdis eder; keza üç koyunu olanı da ve Allah-u Teâla şöyle buyurur:
"Yaşantınız bereketli olsun." Bir Müslüman zayıf ve güçsüz olduğunda
sütle et yemelidir. Çünkü Allah-u Teâla gücü bu ikisinde bırakmıştır. Hacca
gitmek istediğinizde, gitmeden önce yolculuğun bazı ihtiyaçlarını alıp
hazırlayın. Zira Allah-u Teâla (cihattan kaçmak isteyenler hakkında) şöyle
buyuruyor: "Savaşa çıkmayı kasdetselerdi, elbette bir hazırlıkta
bulunurlardı."[24]
Güneşli
havada oturduğunuzda güneş sırtınıza vuracak şekilde oturun. Çünkü güneş gizli
hastalıkları aşikâr eder.
Hacca
gittiğinizde Allah'ın evine çok bakın. Çünkü Allah'ın, Beyt'ül Haram'ının
nezdinde yüz yirmi (çeşit) rahmeti vardır. Altmış tanesi tavaf edenler, kırk
tanesi namaz kılanlar, yirmi tanesi de bakanlar içindir. Beytullah-il Haram'ın
kenarında, aklınızda olan günahları itiraf edin, aklınıza gelmeyen günahlar
hususunda ise şöyle deyin: Allah'ım! Bizim unuttuğumuz, fakat senin unutmadığın
günahlarımızı sen affeyle. Zira kim o mekânda günahlarına ikrar eder, onları
sayar, onları hatırlar ve onlardan dolayı Allah'tan mağfiret dilerse, o
günahları bağışlamak Allah'a hak olur. Bela inmeden önce dua etmeye koyulun.
Altı vakitte göğün kapıları açılır: Yağmur yağdığı vakit, cihat vakti (saldırı
zamanı), ezan vakti, Kur'an okunduğu vakit, öğlenin ilk vakti ve şafak söktüğü
vakit.
Kim
ölünün cesedi soğuduktan sonra ona el sürerse, gusletmesi gerekir. Bir Mümine
gusül ettirenin onu kefenledikten sonra, gusledip artık ölüye dokunmaması
gerekir; dokunursa tekrar gusletmesi farz olur.[25] Kefenleri (güzel kokuyla)
tütsülemeyin. Ölülerinize kâfur dışında koku sürmeyin. Çünkü ölü ihrama
giren kimse gibidir (güzel koku kullanmak ihramda olan kimseye haramdır). Ailenize,
ölünün yanında güzel konuşmayı emredin.
Resulullah
salla'llâhu aleyhi ve alih'in kızı Fatıma aleyha selam babası vefat ettiği
zaman, Beni Haşim kızları kendisine matem elbisesi getirdiklerini
bildirdiklerinde şöyle buyurdu: "Matem elbisesini (cahiliye âdetlerini)
bir kenara bırakın, (onun yerine) dua edin."
Müslüman,
kardeşinin aynasıdır; kardeşinizde bir yanlışlık gördüğünüzde, ona yüklenmeyin;
onu irşad edin; ona nasihatta bulunun ve onunla iyi geçinin. İhtilaftan
sakının. Çünkü ihtilaf dinden çıkıp dinin hükümlerine uymamaya sebep olur. Orta
halli olun (ifrat ve tefritten sakının). Birbirinize şefkatli ve merhametli
davranın.
Hayvanıyla
yolculuğa çıkan (konaklayacağı yere ulaştığında) ilk önce onun otunu ve suyunu
vermelidir. Hayvanın yüzüne vurmayın. Çünkü o da Rabbini tenzih ve tesbih
ediyor.
Kim
yolculukta yolunu yitirir veya canından korkarsa; "Ey Salih yardımıma
koş" diye çağrıda bulunsun. Zira cinden olan kardeşlerinizin arasında
sesinize cevap verecek, yolunu şaşırana yol gösterecek ve hayvanını koruyacak
kimseler vardır. Kim arslandan, canı, hayvanı (atı, devesi) veya koyunu için korkarsa,
onların etrafına daire şeklinde bir çizgi çizip şöyle demelidir:
"Allah'ım! Ey Danyal’ın,[26] kuyunun ve her yırtıcı arslanın Rabbi!
Beni ve koyunumu koru."
Boğulmaktan
korkan şöyle demelidir. "Bismillahi mecraha ve mürsaha inne Rabbî
leğafûrun rahim."[27] Vema kaderullahe hakke kadrihi ve'l erzu cemîan
kabzetuhu yevmel kıyameti ve's semavatu metviyyatun biyemînihi Subhanehu ve
Teâla amma yuşrikûn"[28] Akrepten korkan şu ayeti okumalıdır:
"Selamun ala Nuh'in fil alemin. İnna kezalike neczil muhsinîn. İnnehu
min ibadin'el mu'minîn."[29]
Yeni
doğan evladınız için yedinci gününde akike (kurban) kesin. Saçlarını tıraş
ettiğinizde saçlarının ağırlığı kadar gümüş sadaka verin. Bu iş, her Müslüman
için gereklidir. Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih de Hasan ve Hüseyin için
böyle yaptı. Dilenciye bir şey verdiğinizde ondan hakkınızda dua etmesini
isteyin; zira duası sizin hakkınızda kabul olur, ama kendi hakkında kabul
olmaz. Çünkü (dilenciler genellikle) yalan konuşurlar.
Kendisiyle
sadaka verdiğiniz elinizi öpün; zira sadaka dilencinin eline geçmeden önce
Allah onu alır. Nitekim Allah-u Teâla (Kur'an'da) buyurmuştur ki:
("Bilmezler mi bizzat Allah kullarından tövbeyi kabul eder) ve sadakaları
alır."[30] Sadakayı gece (vakti) verin. Çünkü gece verilen sadaka
Allah'ın gazabını yatıştırır.
Sözlerinizi
amellerinizden sayın ki, hayır işlerin dışında, konuşmalarınız azalsın. Allah'ın
size verdiği rızıktan (fakirlere) infak edin; zira infak eden kimse, Allah
yolunda cihat eden kimse gibidir. Mükâfata yakini olan, cömertçe infak eder.
Bir şeye
yakini olup da sonra şüpheye düşen, önceki yakini üzere amel etmelidir. Çünkü
şüphe yakini gidermez ve onu bozmaz. Yalan yere şahitlik yapmayın. Şarap içilen
sofrada oturmayın. Çünkü insan ne zaman alınıp götürüleceğini (öleceğini)
bilmez.
Yemeğe
oturduğunuzda köleler gibi oturun, yerde (oturarak) yiyin; bacak bacak üzerine
atmayın ve bağdaş kurup oturmayın; çünkü böyle oturmak Allah'ın sevmediği bir
oturuştur ve böyle oturana Allah gazap eder. Peygamberlerin akşam yemeği yatsı
(namazın)dan sonra idi. Akşam yemeğini terketmeyin. Çünkü onu terketmek bedeni
çökertir.
Bedenin
ateşi, ölümün öncüsü ve Allah'ın yeryüzündeki zindanıdır. Allah-u Teâla
kullarından istediği kimseyi onda mahpus eder. Ateş, devenin hörgücünden
tüylerin dökülmesi gibi günahları döker. Yara ve ateşten başka bütün
hastalıklar, bedenin dahilindedir, ama bunlar bedenin zahirinde olurlar. Bedendeki
ateşi menekşe ve soğuk suyla düşürün. Çünkü bu ateşin sıcaklığı cehennemin
sıcaklığındandır.
Müslüman
bir kimse, hastalığı sıhhatine galip olmadıkça ilaç kullanmamalıdır.
Dua,
kesinleşen kaza ve kaderi geri çevirir. Öyleyse onu hazırlayın ve okuyun. Temizlendikten
sonra alınan abdestin on hasenesi vardır; öyleyse kendinizi temizleyin. Tembellikten
kaçının. Çünkü tembellik eden kimse Allah'ın hakkını edâ edemez. Bedenin pis
kokusunu, suyla temizleyin.
Kendinizi
kontrol edin; Temizliği riayet etmediği için birlikte oturduğu kimsenin
rahatsızlığına sebep olan kulu, Allah sevmez. Namazda sakalınızla ve sizi
oyalayan herhangi bir işle uğraşmayın.
Başka bir
işle meşgul olmadan önce, hayır iş yapmaya koşun. Müminin nefsi kendi
tarafından meşakkattedir, (fakat) başkaları ondan rahattırlar. Sözlerinizin
çoğu Allah'ın zikri olmalıdır.
Günahtan
sakının. Çünkü kul günah işler ve rızık ondan kesilir. Hastalarınızı sadakayla
tedavi edin. Mallarınızı zekât vermekle koruyun. Namaz, her takvalının
(Allah'a) yaklaşma vesilesidir. Hac her güçsüzün cihadıdır. Eşine iyi
davranmak, kadının cihadıdır. Fakirlik en büyük ölümdür.[31] Aile azlığı, iki
kolaylıktan biridir. Takdir (ölçülü davranmak), geçimin yarısıdır.
Üzüntü, ihtiyarlığın yarısıdır. İktisatlı (orta halli) davranan kimse, fakir
olmaz. İstişare eden, helak olmaz. Şerefli ve dindar kimselerden başkasına
ihsan etmek uygun değildir. Her şeyin meyvesi vardır, hayır işin meyvesi ise
onu çabuklaştırmaktır.
Mükâfata
yakini olan, cömertçe bağışta bulunur. Musibet vakti bacaklarına vuranın,
mükâfatı hiç olup gider. Müminin en iyi ameli, fereci (kurtuluşu) beklemektir.
Ana babayı üzen, onlara asilik yapmıştır. Rızkı sadakayla indirin.
Çeşitli
belaları, duayla defedin. Bela inmeden önce, duaya sarılın. Taneyi (tohumu)
yaran ve insanları yaratan Allah'a andolsun ki, belanın Mümine saldırısı, selin
tepenin yukarısından aşağıya dökülmesinden ve beygirin koşuşundan daha
süratlidir.
Belaların
zorluğundan kurtulmayı Allah'tan dileyin. Çünkü belanın çetinliği dini yok
eder. Mutlu kimse, başkalarının başına gelenlerden ibret alan kimsedir.
Riyazetle,
güzel ahlakı kendinize kabullendirin. Çünkü Mümin bir kul, güzel ahlakıyla,
gündüzleri oruç tutan ve geceleri namaz kılan kimse derecesine erişir.
Bilerek
şarap içen kimse bağışlanmış olsa bile, Allah-u Teâla cehennem ehlinin
bedenlerinden akan sarı suyu ona içirir. Günah işlemek için adanan adak
geçersizdir. Akrabalık ilişkisini kesmek için edilen yemin geçersizdir. Amelsiz
dua eden, yaysız ok atan kimseye benzer. Kadın, sadece kendi kocası için güzel
koku sürmelidir. Malını savunma yolunda ölen, şehittir. Aldatılan, ne övülür ve
ne de görüşü alınır.
Evladın babasının,
kadının da kocasının izni olmaksızın yemin etmeleri geçersizdir.
Allah'ı
zikir etmeden akşama dek konuşmayı terketmek, (samt orucu tutmak) doğru
değildir. Hicretten sonra taarrub (küfür vatanına dönmek) caiz değildir.
Mekke fethinden sonra hicret etmek, farz değildir.
Allah
katında olanı talep edin; çünkü Allah katında olan şey, sizi halkın elinde olan
şeyden ihtiyaçsız kılar. Allah-u Teâla, mesleğinde güvenilir olan kimseyi
sever. Allah indinde, namazdan daha sevimli bir iş yoktur. Sakın dünyevi işler,
sizi namazı vaktinde eda etmekten alıkoymasın.
Allah-u
Teâla, namazı vaktinde edâ etmeye itina göstermeyenleri kınayıp şöyle
buyurmuştur: "Vay o namaz kılanların haline ki, namazlarından
gafildirler."[32]
Biliniz
ki, düşmanlarınızın salihleri riyakârdırlar; Çünkü Allah-u Teâla onları
(ihlasla amel yapmaya) muvaffak kılmaz ve rızası için yapılmayan hiç bir ameli
de kabul etmez.
İyilik
eskimediği gibi günah da (kötülük de) unutulmaz. "Şüphe yok ki, Allah-u
Teâla sakınanlar ve iyilik edenlerle beraberdir."[33]
Mümin,
kardeşini ayıplamaz; ona hıyanet etmez; ona iftirada bulunmaz; (zorluklarda)
yalnız bırakarak yardımını kesmez ve ondan teberri etmez (uzaklaşmaz). Kardeşinin
mazeretini kabul et, mazereti olmadığı takdirde ona bir mazeret bul.[34]
Dağları
yerinden söküp atmak, süresi gelmemiş saltanatı yerinden söküp atmaktan daha
kolaydır. “Allah'tan yardım isteyin; sabredin. Şüphe yok ki yeryüzü
Allah'ındır, kullarından dilediğini ona mirasçı kılar ve sonuç (zafer)
sakınanlarındır.”[35]
Vakti gelmeden
önce bir işe başlamakta acele etmeyin, sonunda pişman olursunuz. Vakit (ömür)
uzun görünmesin size, yoksa kalbiniz sertleşir. Güçsüzlerinize rahmedin ve
Allah-u Teâla'dan rahmet dileyin.
Gıybetten
sakının; müslüman, kardeşinin gıybetini etmez; Allah-u Teâla gıybet etmeyi
nehyetmiş ve şöyle buyurmuştur: "Bazınız, bazınızın gıyabında kötülüğünü
söylemesin; hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Ondan
tiksinirsiniz."[36]
Mümin
namazda elini bağlamamalıdır... Ayakta iken su içmeyin. Zira insanı çaresiz bir
derde düşürür; ancak Allah şifa vermiş olması hariç. Namaz halinde üzerinizde
bir böcek gördüğünüzde onu toprağa gömün veya namaz bitene kadar elbisenizde
tutun. (Yani namazda onu öldürmeyin.)
Haddinden
fazla kıbleden yüzü çevirmek, namazı bozar; böyle yapan bir kimsenin ezan,
ikaamet ve iftifah tekbiri ile yeniden namaza başlaması gerekir.
Kim güneş
doğmadan önce, on defa İhlâs ve Kadir surelerini, on defa da Ayet-el Kürsi'yi
okursa, malını korktuğu şeyden korumuş olur. Ve kim İhlâs ve Kadir surelerini
güneş doğmadan önce okursa, şeytan onu günaha düşürmek için çaba gösterse dahi
günaha düşmez. Borcun sizi yenmesinden Allah'a sığının.
Ehl-i
Beyt, Nuh'un gemisine benzer; o gemiden geri kalan helak olur.
Elbiseyi
(yerlere sürünen kısmını) katlamak namaz için temizliktir. Allah-u Teâla
buyurmuştur ki: "Elbiselerini temizle."[37] Yani (temiz kalması için) çemre. Bal
yalamak şifadır. Allah-u Teâla buyurmuştur ki: "O arıların karınlarından
çeşitli renkte ballar çıkar, onlarda insanlar için şifa vardır." [38]
Yemeye tuzla başlayın, tuzla da bitirin. Eğer insanlar tuzda olan yararı bilselerdi, onu panzehirden daha çok değer verirlerdi. Kim yemeğe tuzla başlarsa, Allah-u Teâla kendisinden başka hiç kimsenin bilmediği yetmiş belayı ondan uzaklaştırır.
Her ayın üç günü, oruç tutun. Zira böyle bir amel, ömür boyu oruç tutmayla eşittir. Biz ayın ilk ve son perşembe günlerini ve bunların arasındaki çarşamba gününü oruç tutarız. Allah-u Teâla cehennemi çarşamba günü yaratmıştır; öyleyse ondan Allah'a sığının.
Bir ihtiyacı olan, perşembe günü sabah erken onun peşine gitmelidir. Çünkü Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih şöyle dua etmiştir: "Allah'ım! Perşembe gününün sabahını ümmetim için mübarek kıl."
Biriniz evinden çıktığında: "İnne fî halk'is semavati vel arzi vehtilafil leyli ven nehar" ayetinden "İnneke la tuhlif-ul mîad" ayetine kadar[39] ve Ayet-el Kürsi'yi, Kadir ve Hamd surelerini okumalıdır; çünkü bunları okuması ihtiyaçlarının karşılanmasına sebep olur.
Kalın dokunmuş elbise giyin. Çünkü elbisesi ince olanın, imanı zayıf olur. (Bu tür elbise insanın vücudunu göstermesi gönünden iffete aykırıdır.) Namaza durduğunuzda bedeni gösteren elbise giymeyin.
Allah'a tövbe edin. O'nun muhabbetine girin. Zira Allah-u Teâla tövbe eden ve temiz olan kimseleri sever. Mümin, Allah'a dönen ve çok tövbe eden kimsedir.
Mümin kardeşine öf dediğinde, onların arasındaki (kardeşlik bağı) kesilir. Yine ona sen kâfirsin dediğinde, onlardan biri kâfir olur. (Elbette maksat zahiri küfür değildir.)
Müminin kardeşine iftira etmesi, ona yakışmaz; iftira ederse tuzun suda erimesi gibi aralarındaki iman da erir. (Yani iftira edenin imanı erir.)
Tövbe kapısı, tövbe etmek isteyen kimse için açıktır. Öyleyse, Allah'a Tövbe-i Nasuh (halis olarak günahı tekrarlamamak düşüncesiyle tövbe) edin; umulur ki Rabbiniz kötü amellerinizi bağışlar.
Bir anlaşma yaptığınızda anlaşmanıza bağlı kalın. Çünkü hiç bir kavimden, hiç bir nimet ve bolluk günaha düşmedikçe alınmamıştır. Allah-u Teâla kulları hakkında zulmedici değildir. Eğer bela inmeden önce duada bulunurlarsa, nimetleri ellerinden çıkmaz. Eğer bela indikten veya nimet elden çıktıktan sonra samimi olarak Allah'a yönelirlerse, gevşeklik ve israfta da bulunmazlarsa, Allah-u Teâla onların bütün kötülüklerini ıslah eder ve elden çıkmış tüm nimetlerini de kendilerine geri çevirir.
Müslüman sıkıntıya düştüğünde Rabbinden şikayet etmemelidir; ama (sıkıntılardan) dolayı O'na şikayet etmelidir. Çünkü bütün işlerin anahtarı, yerdeki ve gökteki ve bunların arasındaki bütün şeylerin tedbiri O'nun elindedir. O büyük arşın Rabbidir ve bütün hamdlar alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. İnsan uykudan kalkıp oturduğunda ayağa kalkmadan önce şöyle demelidir: "Hasbiye'r Rabbu minel ibad, Hasbî Huve hasbî ve ni'mel vekîl."[40]
Herhangi biriniz, gece yarısı uykudan kalktığında göğün etrafına bakıp: "İnne fî halk'is semavati ve'l-arzi vehtilafil leyli venne-har" ayetinden "inneke la tuhlif'ul mîad" ayetine kadar okumalıdır.[41]
Zemzem kuyusunun suyundan içmek, hastalığı giderir. Öyleyse Hacer-ül Esved taşının önünde o sudan için. Dört nehir (çok bereketli ve yararlı olduklarından dolayı sanki) cennet nehirlerindendir: Fırat, Nil, Seyhan ve Ceyhan.
Müslüman bir kimse hükmüne güvenmediği ve toplumda Allah'ın emrini icra etmeyen bir kimsenin emri altında cihada gitmemelidir. Gidip ölürse, hakkımızı gasp ve kanımızı dökmekte düşmanımıza yardımda bulunmuştur; ölümü de cahiliye ölümüdür.
Biz Ehl-i Beyt'i anmak, pisliğe, hastalıklara, şüphe ve günah vesvesesine şifadır ve bizim sevgimiz Allah'ın rızasıdır. Emirlerimizi dinleyen, yolumuza koyulan ve yolumuzu kabullenen kimseler, yarın Firdevs cennetinde bizimle beraber olacaklardır. Bizim hükümetimizi bekleyen, Allah yolunda kendi kanına boyanan kimse gibidir.
Kim bizi bir savaşta görür ve yardım dileme feryadımızı duyar da yardımımıza koşmazsa, Allah-u Teâla onu yüzü üstü cehenneme atar. İnsanların yeniden dirilip yolların daraldığı zamanda (kıyamet günü), cennetin kapısı biziz. Biz Hıtta (mağfiret) kapısıyız; o kapı selamet ve kurtuluş kapısıdır; o kapıdan giren kurtuluşa erer; ondan geri kalan ise helak olur.[42]
Allah-u Teâla bizimle (insanların yaratılışını) başlatmıştır; bizimle sona erdirecektir.[43] Bizimle istediği şeyi yok eder; bizimle zamanın zorluklarını uzaklaştırır ve bizim vesilemizle yağmur yağdırır. Sakın aldatıcı şeytan sizi aldatmasın. Eğer Kaim'imiz (Hz. Mehdi) kıyam ederse, gök yağmurunu yağdıracak; yeryüzü otlarını bitirecek; kulların kalbinden düşmanlık silinecek; evcil ve yırtıcı hayvanlar birbirleriyle uzlaşacaktır, kaynaşacaktır; öyle ki, bir kadın başında sepet, Irak ile Şam arasında gidip geldiğinde, ayağını yeşillikten başka bir şeyin üzerine basmayacaktır; hiç bir yırtıcı hayvan onu ürkütüp korkutmayacaktır. Eğer düşmanlar arasında kalmanın ve duyduğunuz incitici sözlere karşı sabretmenin mükâfatını bilseydiniz, gözleriniz ışıklanırdı.
Eğer beni kaybederseniz, benden sonra karşılaşacağınız zulüm, tecavüz, ayrım, ilahi haklara itinasızlık ve can korkusu gibi (tatsız) olaylardan dolayı ölümü arzulayacaksınız. İşte böyle bir zamanda hep birlikte Allah'ın ipine (Kur'an'a) sarılın ve tefrikaya düşmeyin; sabra, namaza ve takıyeye sarılın. Bilin ki, Allah-u Teâla kullarının (söz ve amellerinde) çeşitli renklere girmelerini sevmez.
Haktan ve hak ehlinden ayrılmayın. Başkasını bizim yerimize seçen kimse, helak olur, dünyasını kaybeder ve günahkâr olduğu halde bu dünyadan ayrılır.
Evinize girdiğinizde evdekilere selam verin; evde kimse olmadığında ise "Esselamu aleyna min Rabbina" deyin.[44] Evinize girdiğinizde "Kul huvellahu ehad" suresini okuyun. Çünkü onu okumak fakirliği giderir.
Çocuklarınıza namaz öğretin; sekiz yaşına girdiklerinde namaz kılmadıkları takdirde bu işten dolayı onları sorgulayın.
Köpeklerden uzak durun; her kimin elbisesine kuru olarak köpek dokunursa elbisenin üzerine su serpsin; eğer yaş ise elbiseyi yıkasın.
Bizden tefsirini anlamadığınız bir hadis duyduğunuzda onu bize bırakın ve durun (kendi görüşünüzü söylemeğe yeltenmeyin); hak aşikâr olduğunda da teslim olun; aceleci ve sırrı ifşa eden olmayın; aşırı gidenler (gulüv ehli), bize dönmelidirler; geri kalanlar (Ehl-i Beyt'in makamını olduğundan aşağı bilenler) da bize ulaşmalıdırlar.
Bize sarılan, bize ulaşır; bizi terkeden de helak olur. Emrimize uyan, bizimle olur; yolumuzdan gitmeyen ise ezilir.
Dostlarımız için Allah’ın indinden fevç fevç rahmet akınları vardır; düşmanlarımız için de Allah indinden fevç fevç gazap vardır. Yolumuz orta yoldur; emrimiz ise hidayettir.
Beş şeyde şüphe caiz değildir (onlarda şüpheye düşülürse namaz bozulur): Vitir namazı (gece namazındaki son bir rekat), kıraatın (Fatiha ve surenin) farz olduğu her farz namazın birinci ve ikinci rekatları, sabah namazı, akşam namazı, seferi olsa bile bütün iki rekatlı farz namazlar.
Akıllı adam, temiz olmadıkça Kur'an okumaz. Namazda okuduğunuz surenin, rüku ve secde hakkını verin. (Namazda sure okunduktan sonra rüku ve secdeye gitmek o surenin hakkıdır. Bir rekatta bir sureden fazla okunmamalıdır, ama nafile namazlarında bir rekatta iki sure okumak caizdir.)
Erkek, namazda gömleğini (kılıç hamaili gibi) kendisine sarmamalıdır. Çünkü bu, Lut kavminin yaptığı bir ameldir. Erkek, iki tarafını boynuna düğümleyerek veya düğmeleri kapatılmış kalın bir elbiseyle namaz kılabilir.
İnsan, resim ve resimli olan bir serginin üzerine secde etmemelidir. Ama resim ayağının altında kalır veya üzerine onu örtebilecek herhangi bir şey atarsa, caizdir. Kişi namaz halinde resimli olan parayı elbisesine bağlamamalı (ve onunla namaz kılmamalıdır). Ama para bir kesede veya dış elbisede olursa caizdir.[45]
İnsan buğday ve arpa yığınının veya yiyilecek herhangi bir şeyin ve ekmeğin üzerine secde etmemelidir.
Herhangi biriniz helaya gitmek istediğinde şöyle demelidir: "Bismillah Allahumme emit anni'l eza ve eiznî mineş-şeytanirracîm."[46] Oturduğunda da şöyle demelidir. "Allahumme kema et'amtenîhi tayyiben ve sevveğtenîhi fekfinîh."[47] Temizlendikten sonra da şöyle demelidir: "Allahumm'er-zukni'l helal ve cennibni'l haram."[48] Zira Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih buyurmuştur ki: Allah-u Teâla her kulu için meleklerden bir vekil kılmıştır; kazay-ı hacet yaptığında bu melek onun kendi hadesine bakması için boynunu aşağı doğru eğer, bu anda kulun Allah'tan helal mal istemesi yerinde olur. Melek (o anda insana) şöyle der: "Ey insan oğlu, işte senin heveslenip arzu ettiğin şey budur, nereden aldığına ve şu anda ne hale geldiğine bir bak."
İnsan, abdest alırken elini suya sokmadan (elini yıkamadan) önce şu duayı okumalıdır: "Bismillah, Allahummec'alnî minet tevvabîn vec'alnî minel mutatahhirîn."[49] Abdest aldıktan sonra da şöyle demelidir: "Eşhedu en la ilahe illallah vahdehu la şerike leh ve enne Muhammed'en abduhu ve Resûluh, salla’llahu aleyhi ve alihi ve sellem."[50] Bu durumda mağfirete müstahak olur. Kim namazın hakkını bilerek kılarsa, Allah-u Teâla onu bağışlar.
Kişi nafileyi (müstahap namazı) farz namazın vaktinde kılmamalıdır; özrü olmaksızın da onu terketmemelidir. (Mazeretten dolayı kılmamışsa) mümkün olduğu zaman onu kaza etmelidir. Zira Allah-u Teâla (namaz kılanların vasfında) şöyle buyuruyor: "Öyle namaz kılanlar ki, namazlarını daima kılarlar."[51] Bunlar, gecenin kaza olan nafilelerini gündüz, gündüzün de kaza olan nafilelerini gece kılan kimselerdir. (yani nafileleri asla ihmal etmeyen kimselerdir)
Farz namazın vaktinde nafilenin kazasını kılmayın. Önce farzı kılın, daha sonra dilediğiniz namazı.
Mekke ve Medine hareminde kılınan namaz bin namaza eşittir. Hac yolunda harcanan bir dirhem (başka yerde harcanan) bin dirheme eşittir. İnsan namazında huşu içinde olmalıdır; huşu içinde olan kimse ise namazda bir şeyle oynamaz.
İki rekatlı olan her namazın kunutu (cuma namazı hariç) ikinci rekatin rükuundan öncedir. Cuma namazında iki kunut vardır; biri ilk rekatin rükuundan öncedir; diğeri ise ikinci rekatın rükuundan sonradır.
Cuma namazının ilk rekatında Fatiha'dan sonra Cuma suresi, ikinci rekatında ise Münafikun suresi okunmalıdır. Secdelerden sonra bedeniniz sakin olacak şekilde (birazcık) oturun; daha sonra ayağa kalkın; işte bizim amelimiz böyledir.
Sizden biriniz Tekbiret-ul İhram dediğinde ellerini göğsünün hizasına kadar kaldırsın; Allah'ın huzurunda durduğunda en azından farz miktarına riayet etsin; düz dursun ve eğilmesin; namazdan sonra, dua ederken elini göğe doğru kaldırıp düz tutsun.[52]
İbn-i Seba: "Ey Emir-el Müminin, Allah her yerde yok mu?" diye sorduğunda İmam Ali aleyhi'sselâm: "Evet Allah her yerde vardır." buyurdular. İbn-i Seba: "Öyleyse neden elimizi göğe doğru kaldıralım?" dedi. İmam Ali aleyhi'sselâm buyurdular ki: “Yazıklar olsun sana; bu ayeti hiç okumuyor musun? "Rızkınız ve size sözü verilen şey göktedir."[53] Öyleyse rızkı, Allah'ın Vaat ettiği üzere gökte olduğu halde, gökten talep etmeyip de nereden talep edelim?
Hiç bir insanın, Allah'tan cenneti istemedikçe, cehennemden O'na sığınmadıkça ve Hur-ul ayn’la evlenmeyi O'ndan talep etmedikçe, namazı kabul olmaz.[54] Namaza durduğunuzda vedalaşanın namazı (son namaz) gibi kılın. Tebessüm, namazı bozmaz; ama kahkaha bozar.
Uyku kalbe musallat olursa, abdestin yenilenmesi gerekir. Eğer namazda iken uykudan gözlerin açılmazsa, namazı boz ve uyu. Çünkü sen (artık ne söylediğini) bilmiyorsun; kendi zararına dua da edebilirsin.
Kim, kalbiyle bizi sever, diliyle bize yardımda bulunur ve eliyle bizim yanımızda savaşırsa, cennette bizimle aynı derecede olur. Kim, bizi kalbiyle sever, ama diliyle bize yardım etmez ve eliyle bizim yanımızda savaşmazsa, o bir derece aşağıda olur. Kim, bizi kalbiyle sever, ama eli ve diliyle yardımda bulunmazsa, cennette bizimle beraber olur.[55]
Kim, kalbinde bize düşmanlık besler, dili ve eliyle de aleyhimizde olursa, cehennem ateşinin en aşağı tabakasında olur. Kim, kalbinde bize karşı düşmanlık besler, diliyle muhalefet eder ama eliyle aleyhimizde bulunmazsa önceki tabakadan bir derece yüksekte olur. Kim, kalbinde bize düşmanlık besler, ama dili ve eliyle aleyhimizde olmazsa, o da ateşte olur. Cennet ehli, insanın gökte yıldızları seyrettiği gibi, cennette şiâmızın bulundukları makamları seyrederler.
Tesbih (Yusebbihu veya Sebbehe) ile başlayan sureleri okuduğunuzda "Subhane Rabbiyel a'la"[56] deyiniz. "İnnellahe ve me-laiketehu yusellûne alen nebiy"[57] ayetini okuduğunuzda Pey-gamber'e çok salavat gönderin; (ister) namazda olsun, ister namazın dışında.
Bedende gözden daha az şükreden bir uzuv yoktur; öyleyse isteklerini kabul etmeyin; zira sizi Allah'ın zikrinden alıkor.
Tin suresini okuduğunuzda, sonunda "Ve nahnu ala zalike min'eş şahidin"[58] deyiniz. "Kûlû amenna billah"[59] ayetini okuduğunuzda "Amenna billah" (Allah'a iman ettik) deyin ve "Ve nahnu lehu muslimûn" ayetine kadar okuyun. İnsan farz namazın son teşehhüdünde "Eşhedu en la ilahe illallah vahdehu la şerike leh ve enne Muhammed'en abduhu ve rasûluhu ve enne's saate atiyetun la reybe fiha ve ennellahe yeb'asu men fil kubûr"[60] okuduktan sonra kendisinden abdesti batıl edecek bir şey çıkarsa, namazı tamamdır; yenilemesi gerekmez.[61]
Allah'a, namaz için (camiye) yaya gitmek kadar daha ağır bir ibadet yapılmamıştır.[62]
Hayrı, su yolunda gidip gelen develerin boynunda ve tırnaklarında arayın.[63] Nebiz'e (acılığını gidermek için içerisine hurma veya kuru üzüm dökülen su) nebiz-i sikaye (hacılara verilen su) denilmesinin sebebi şudur: Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'e Taif'ten kuru üzüm getirdiklerinde Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih zemzem suyunun acılığını gidermek için o üzümün, zemzem suyuna dökülmesini emretti.[64] Eğer bir müddet kalırsa onu içmeyin.
Kişi çıplak olduğunda şeytan ona bakıp tamah eder; öyleyse kendinizi örtün. Kişinin elbisesini dizlerinden yukarıya toplayarak halkın önünde oturması doğru değildir. Kim kokusu diğerlerine eziyet eden bir şey yerse camiye yaklaşmamalıdır. İnsan namazın secdesinde sırtını yüksek tutmalıdır.
Sizden birisi, gusül etmek istediğinde önce ellerini dirseğe kadar yıkasın. Yalnız olarak namaz kıldığında, kıraat, tekbir ve tesbihin sesini kendine işittir. Namaz kılıp bitirdiğinde yüzünü sağ tarafa çevir.
Dünyadan takva azığı toplayın. Çünkü takva, dünyadan topladığınız en iyi azıktır. Kim, üç gün hastalığını halktan gizleyip Allah'a (o acıdan dolayı) yakarırsa Allah’ın, ona şifa vermesini hakeder. Kulun, Allah'tan en uzak olduğu hal, bütün kaygısının karnı ve tenasül organı olduğu zamanki halidir.
İnsan, dininin tehlikeye düşeceğinden korktuğu bir yolculuğa çıkmamalıdır.
Duada dört şeye dikkat et: Peygamber'e ve Ehl-i Beyt'ine salavat getirmeye, cenneti Allah'tan istemeye, cehennemden O'na sığınmaya, hur-ul ayn’ı O’ndan dilemeye.
Kişi namazını kılıp bitirdikten sonra, Peygamber salla'llâhu aleyhi ve alih'e salavat getirmeli; cenneti Allah'tan dilemeli; ateşten O'na sığınmalı, hur-ul ayn’la (cennet kızıyla) evlenmeyi O'ndan istemelidir. Çünkü kim Peygamber'e salavat getirmezse, duası geri döner. Kim cenneti Allah'tan dilerse, cennet onu duyup şöyle der: Allah'ım, kulunun dilediği şeyi ona bağışla. Kim cehennemden Allah'a sığınırsa, cehennem şöyle der: Allah'ım, kulunun senden güvence istediği şeyde, ona güvence ver. Kim hur-ul ayn’ı Allah'tan dilerse, hur-ul ayn onu duyup şöyle der: Allah'ım kuluna istediği şeyi ver.
Tağanni (şarkı), şeytanın cennete olan ağıtıdır. Sizden biri, uyumak istediğinde sağ elini, sağ yanağının altına koyup şöyle desin: "Bismillahi veza’tu cenbî lillahi ala milleti İbrahim’e ve dîni Muhammed'in ve vilayeti men-ifterazallahu tâa-tehu, ma şâellahu kane ve ma lem yeşe’ lem yekun."[65]
Kim, uyuduğu vakit bu duayı okursa, yağmacı hırsızdan ve enkaz altında kalmaktan korunur ve melekler uykudan kalkana dek ona mağfiret dilerler.
Kim yatağa girdiğinde "İhlas" suresini okursa, Allah-u Teâla elli bin meleği, gece onu korumak için görevlendirir.
Sizden yatmak isteyen bir şahıs şu duayı okumadan yatağa uzanmasın: "Uizu nefsî ve ehlî ve dinî ve malî ve vuldî ve havatîme amelî ve [ma] havvelenî Rabbî ve razekanî bi izze-tillahi ve azametillahi ve ceberûtillahi ve sultanillahi ve rah-metillahi ve râ’fetillahi ve gufranillahi ve kuvvetillahi ve kud-retillahi vela ilahe illellahu ve erkanillahi ve sun'illahi ve cem'-illahi ve bi rasulillahi salla'llâhu aleyhi ve alih ve bi kudretihi ala ma yeşau min şerri-s sâmmeti vel hâmmeti ve min şerril cinni vel insi ve min şerri ma zeraa fil erzi vema yahrucu minha ve min şerri ma yenzilu mines semâi vema ya'rucu fîha ve min şerri kulli dabbetin ente ahizun bi nasiyetiha. İnne Rabbî ala siratin mustakîm ve huve ala kulli şey'in kadir vela havle vela kuvvete illa billah."[66]
Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih Hasan ve Hüseyn'in korunması için bu duayı okurdu ve bize de bu duayı okumayı emretti.
Biz, Allah'ın dininin hazinedarları ve ilim kandilleriyiz. Bizden bir kandil söndüğünde, diğer kandil yanar. Bize uyan sapmaz. Bizi inkâr eden, doğru yolu bulmaz. Bize karşı düşmanımıza yardımda bulunan da kurtuluşa eremez.
Bizi yalnız bırakana yardım edilmez. Zevale uğrayacak olan dünya metaı (malı) tamahıyla, bizi bırakmayın. Kim, dünyayı bize tercih ederse, yarın üzüntüsü çok olur. İşte Allah-u Teâla'nın: “(Farkına varmadığınız bir sırada size ansızın azap gelmeden) ve nefsin: "Allah hakkında kusur edişimden dolayı vah bana. Hakikaten ben alay edenlerdendim" demesinden önce (Rab-binizden size indirilenin en güzeline uyun).”[67] buyruğunun anlamı budur.
Çocuklarınızı yıkayarak tenin kötü kokusunu temizleyin. Çünkü şeytan ondaki kötü kokusunu alırken çocuk uykuda korkar; ameli yazan iki kâtip de ondan eziyet görürler.
Kadınlara ilk bakış (farkında olmadan gözün çarpması), serbesttir. Ama o bakışı sürdürmeyin ve fitneden kaçının. Şaraba alışkın bir kimse, puta tapıyormuş gibi Allah azze ve celle’yi (ölüm vakti) mülakat eder. Hicr ibn-i Adiy: “Ya Emir-el Mü'-minin şaraba alışkın kimdir?” dediğinde, "Bulduğu vakit onu içen kimsedir." buyurdu.
Kim, sarhoş edici bir şey içerse, kırk gece namazı kabul olmaz.
Kim, bir Müslüman’a haysiyetini zedelemek kastıyla bir söz söylerse, dediği sözden kendisini kurtaracak bir delil (bir mazeret) gösterene dek Allah-u Teâla onu, cehennem ehlinin bedenlerinden çıkan irininin içerisinde hapseder.
İki erkek veya iki kadın bir örtünün altında uyumamalıdırlar; uyurlarsa onlara tazir (hakimin uygun gördüğü şer'i ceza) uygulanmalıdır.
Kabak yiyin; çünkü kabak insanın akıl gücünü çoğaltır; Peygamber salla'llâhu aleyhi ve alih de ondan hoşlanıyordu. Yemekten önce ve sonra turunç yiyin. Zira Âl-i Muhammed salla'llâhu aleyhi ve alih onu yiyorlardı.
Armut kalbi aydınlatır ve Allah'ın izniyle onun ağrılarını durdurur.
İnsan, namaza kalktığında, şeytan Allah'ın rahmetinin onu sardığını gördüğünden dolayı hasetle ona bakar.
İşlerin en kötüsü, yeni çıkan bid’atlardır. İşlerin en hayırlısı Allah rızası için olanlardır. Dünyaya tapanın ve onu ahirete tercih edenin akıbeti vahim olur.
Eğer namaz kılan insan, (baştan aşağıya) kendisini kuşatmış olan Allah'ın rahmetinden haberdar olsaydı, namazı bitirmez ve başını secdeden kaldırmak istemezdi.
Hayır ameli ertelemekten sakının; mümkün olduğu kadar onu yapmakta acele edin. Mukadder olan rızk, güçsüz de olsanız, size ulaşacaktır. Mukadder olan ziyanı, tedbir almakla da geri çeviremezsiniz. İyiliği emredin, kötülükten sakındırın.
İnsan ayağını üzengiye koyduğunda şu ayeti okumalıdır: "Subhanellezi sehhara lena haza vema kunna lehu mukrinin ve inna ila rabbina le munkalibûn."[68]
Yolculuğa çıkmak istediğinizde şöyle deyin: “Allahumme ente’s sahibu fis sefer vel hamilu ala’z zahri vel halifetu fil ehli vel mali vel veled.”[69]
Konakladığınızda şöyle deyin: “Allahumme enzilna munzelen mubareken ve ente hayr-ul munzilîn.”[70]
Bir iş için pazara gittiğinizde de şöyle deyin: “Eşhedu enla ilahe illellah, vahdehu la şerîke leh ve enne Muhammeden abduhu ve rasûluh salla'llâhu aleyhi ve alih. Allahumme innî eûzu bike min safkatin hâsiretin ve yemînin fâciretin ve eûzu bike min bevâr-il eyyim.”[71]
İkindi namazını kıldıktan sonra (camide oturup) akşam namazının vaktini bekleyen kimse Allah'ın ziyaretçisidir; Allah ise ziyaretçisine ikramda bulunur ve istediği şeyi ona bağışlar.
Hac veya Umre için Allah'ın evinin ziyaretine giden, Allah'ın misafiridir; Allah kendi misafirine ikramda bulunur ve mağfiretiyle ona ihsan eder.
Kim iyiden kötüyü ayırt edemeyen bir çocuğa sarhoş edici bir şey içirirse, Allah-u Teâla onu, yaptığı işten kurtaracak bir mazeret getirene dek cehennem ehlinin bedenlerinden çıkan irin içerisinde hapseder.
Sadaka, büyük bir siperdir; Mümin için cehennem ateşinden koruyan bir engel, kâfir için ise malının zayi olmasını önleyecek bir koruyucudur. Onun bedeli hemencecik kâfire verildiği gibi bedeni hastalıkları da giderilir, ama ahirette onun için hiç bir pay yoktur.
Cehennem ehlini yüz üstü cehenneme düşüren dil olduğu gibi, kabir ehlini nura layık kılan da yine dildir. Öyleyse dilinizi koruyun ve onu Allah'ın zikriyle meşgul edin.
Heykel yapan, kıyamet günü yaptığı işten sorumludur. Bir kimse çerçöp ve dikeni sizden uzaklaştırırsa (bulunduğunuz yeri temizlerse) şöyle deyin: "Allah-u Teâla sevmediğin şeyi senden uzaklaştırsın."
Bir adam, hamamdan çıktığında (Müslüman) kardeşi ona: "Sıhhatler olsun" demelidir; onun da cevabında: "Allah sana huzur versin" demesi gerekir.
Eğer bir kimse birine: "Allah'ın selamı sana olsun" derse, o da cevabında: "Sana da Allah'ın selamı olsun ve yerin cennet olsun" demelidir.
Önce meth, sonra rica (olunur). İlk önce Allah'a hamd-u senâ edin; sonra ihtiyaçlarınızı isteyin. Talep etmeden önce meth-u senâda bulunun.
Ey dua eden (şahıs), olmayacak ve haram olan bir şeyi (Allah'tan) isteme.
Bir kimseye, yeni doğan erkek çocuğundan dolayı tebrikte bulunmak istediğinizde şöyle deyin: "Allah-u Teâla bu bağışı mübarek etsin. Onu kemale eriştirsin ve hayrını sana nasip etsin.”
Sizden biri, Mekke'den geldiğinde gözlerinden ve Resu-lullah salla'llâhu aleyhi ve alih'in öpmüş olduğu Hacer-ül Esved taşını öptüğü ağzından, secde yerlerinden ve alnından öpün. Hacdan geleni tebrik ettiğinizde şöyle deyin: "Allah-u Teâla ibadetlerini kabul etsin; sa'yına (çabalarına) karşılık versin; yaptığın masrafın yerini doldursun; bunu en son haccın kılmasın."
Alçak kimselerden korkun. Çünkü onlar Allah'tan korkmazlar.
Allah-u Teâla (yeryüzüne) bakıp bizi seçti, bizim için de şiamızı seçti; onlar bize yardım ederler; sevincimizle sevinirler; üzüntümüzle üzülürler; mal ve canlarını bizim yolumuzda feda ederler; onlar bizdendir; dönüşleri de bizedir. Şiamızdan birisi yasakladığımız bir işi yaptığı takdirde kesinlikle ölmeden önce, günahlarının temizlenmesi ve günahsız olarak Allah'ın huzuruna çıkması için malında, evladında veya canında bir belaya duçar olur. Eğer günahlarından bir miktar kalırsa, ölüm anında ölüm ona zorlaştırılır ve böylece günahı tamamıyla temizlenmiş olur. Taraftarlarımızdan ölen (kendi eceliyle de ölse) sıddık ve şehittir. Çünkü o, Allah ve Resulüne iman etmiş olduğu halde Allah'ın rızası için, velayetimize inanmış, bizim için sevip bizim için nefret etmiştir.
Her kim sırlarımızı ifşa ederse, Allah-u Teâla ona demirin şiddetli azabını tattırır (yani kılıçla katledilir).
Yeni doğan çocuklarınızı yedinci günü sünnet edin; soğuk ve sıcak sizi bu işten alıkoymasın. Çünkü bu amel bedenin temizliğine sebep olur. Şüphesiz yeryüzü sünnet edilmemiş kimsenin idrarından Allah'a feryat eder.
Sarhoşluk dört çeşittir: Gençlik sarhoşluğu, servet sarhoşluğu, uyku sarhoşluğu, saltanat sarhoşluğu.
Müminin, on beş günde bir defa hamam otu kullanmasını severim.
Balık yemeyi azaltın (az balık yeyin). Çünkü çok balık yemek bedeni eritir; balgamı çoğaltır; kanı katılaştırır. Süt aşı, ölüm hariç, her derdin devasıdır.
Narı, içerisindeki perdesiyle yeyin. Zira mideyi sepiler; kalbi diriltir ve şeytanın vesvesesini giderir.
Hindiba otu yiyin. Zira her sabah vakti cennet suyundan bir damla su onun yaprağının üzerinde toplanır.
Yağmur suyu için. Çünkü yağmur suyu bedeni temizlediği gibi dertleri de giderir. Nitekim Allah-u Teâla şöyle buyurmuştur: "Sizi arıtmak, sizden şeytanın pisliğini gidermek için gökten bir yağmur yağdırdı."[72]
Çöre otu, ölümden başka her derdin dermanıdır. Sığırın eti derttir; sütü, yağı ise şifadır.
Hamile kadın için taze hurma yemeden daha iyi bir şey yoktur. Zira Allah-u Teâla (Hz. Meryem'e) şöyle vahyetti: "hurma ağacını silk, sana teru-taze hurmalar dökülecek."[73]
Yeni doğan çocuğun damağına hurma sürün. Zira Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih Hasan ve Hüseyn’e böyle yaptı.
Biriniz hanımıyla cinsi münasebette bulunduğunda acele etmesin, zira kadının da erkek gibi isteği vardır. Bir kadına gözü çarpıp ondan hoşlanan kimse, kendi hanımıyla cima etsin.... Şeytana kendi kalbine musallat olacak bir yol bırakmasın. Gözünü namahremden çevirsin. Hanımı olmadığı takdirde, iki rekat namaz kılıp Allah'a çok hamd etsin.[74]
Cima yaptığınız vakit az konuşun. O esnada konuşmak çocuğun dilsiz olmasına sebep olur. Hanımın fercinin içerisine bakmaktan sakının. Çünkü bu iş (çocuğun) abras olmasına sebep olur. Cima vakti şöyle deyin: “Allahumme innî istahleltu ferceha biemrike ve kabiltuha biemanike, fein kazeyte minha veleden fec'elhu zekeren seviyyen ve la tec'el lişşeytani fîhi şirken ve nasiba.”[75]
Tenkiye, Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'in tavsiye ettiği dört şeyden biridir. Tenkiye, kendinizi tedavi ettiğiniz şeylerin en iyisidir; karnı genişletir; batındaki dertleri giderir; bedeni de kuvvetlendirir.
Menekşe çiçeğinden enfiye yapın. Zira Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih buyurmuştur ki: "Eğer insanlar menekşede olan özelliği tanısaydı (onun suyunu) yudum yudum içerlerdi.”
Ayın evvellerinde ve yarısında cima etmekten sakının. Çünkü şeytan bu iki vakitte çocuk ister (nütfede ortak olur). Çarşamba ve cuma günleri hacamat yapmaktan sakının. Zira çarşamba daima uğursuz bir gündür ve bu günde cehennem yaratılmıştır. Cuma gününde de öyle bir vakit vardır ki, o vakitte hacamat yapan bir kimse ölümle karşılaşır.
[2]- Bu, sözkonusu hutbenin bir bölümüdür.
[7]- Fakirlik, yani insanın kendi geçimini sağlayacak
mıktarda mal varlığına sahıp olmaması insanın fikrini meşgul edip Allah’a
hakkınca ibadet etmesine engel olduğu için bir çok hadiste kınanılmıştır. Bu
yüzden mümin ihtiras ve dünya sevgisinden uzak durmakla birlikle, sürekli
olarak helal yoldan kazanç elde etmeğe ve fakirlikten kurtulmaya çalışmalıdır.
[13]-
"Beni güzel olarak yaratan ve bana güzel bir şekil veren, başkalarında çirkin olan uzuvları
bende güzel kılan ve beni İslam'la şereflendiren Allah'a hamd olsun."
[15]- Hisal ve
Mevaiz-ül Adediye'nin naklettiğine
göre: “Üşenerek ve uyuklayarak namaza durmayın.”
[19]- Mevaiz kitabının nakline göre: “bozuk kan
üretir.” Hisal kitabının nakline göre de: “bozuk kan merkezidir.”
[20]- Hisal ve
Mevaiz kitabında “sivri ayakkabı” yerine “düz ayakkabı” nakledilmiştir. Giyim
âdâbında şöyle bir hadis geçmiştir: “Tabanı ayak ayası gibi olan ayakkabı giymek müstehaptır.”
[23]- Mevaiz
kitabında: "canınızı ona siper edin" diye geçmiştir.
[26]-
Nakledildiğine göre İsrail oğullarının büyük peygamberi olan Hz. Danyal'ı, Buht-un Nasr zamanında esir alıp Babil
şehrine götürdüler ve içerisinde arslan bulunan bir çukura attılar. Allah-u
Teâla Hz. Danyal'ı o yırtıcı hayvandan kurtardı ve ertesi günü onu salim
gördüler.
[27]-
"Onun akıp gitmesi de, durması da Allah'ın adıyladır. Şüphe yok, benim Rabbim bağışlayandır, esirgeyendir.
" (Hud/41.)
[28]-
"Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü
yer, bütünüyle O'nun avucu (kabzası)ndadır; gökler de, kudretiyle
dürülüp-bükülmüştür. O, onların
şirk koşmakta oldukları şeyden münezzeh ve yücedir." (Zümer/67.)
[31]- Bkz. sayfa 94’de yer alan 7. numaralı dipnota.
[34]- Yani
insan, mümin kardeşiyle ilişkisini, devamlı hüsn-i zan üzerine kurmalıdır. Bu
iş, ferdi pilanda insanın bazen zarar görmesine sebep olsa bile müminler
arasındaki muhabbet bağının
kopmasını önlediği için riayet edilmelidir.
[46]- Allah'ın adıyle. Allah'ım, zorluğu benden
uzaklaştır ve taşlanan şeytandan bana sığınak ver.
[49]- Allah'ın adıyle. Allah'ım, beni tövbe edenlerden
ve temizlenenlerden kıl.
[54]- Bunları
namaz kılarken Allah Teala’dan istemenin önemi şundan kaynaklanıyor ki, Bunları Allah Teala’dan istemek insanın
ahiret nimetlerine yöneldiğini gösterir. Bir kimse, dünya hayatına kalbı
bağlılığı azalırsa, Allah’tan, onu ahiret azabından kurtarmasını ve cennet
nimetlerine eriştirmesini isterse Allah’a yönelmesi kolaylaşır ve böyle birinin
namazı kabul olur. Ama insan genelde dünya nimet ve zevklerine bağlılığı
yüzünden gerçek anlamda ahiret nimetlerine önem vermemekte ve Allah’a
yönelememektedir.
[55]- İkinci ve
üçüncü kısım: Mevaiz-ül Adediyye kitabında şöyle nakledilmiştir: "Kim bizi kalbiyle sever, diliyle de yardımda
bulunur, ama savaşta bizimle beraber düşmana karşı savaşmazsa, bir derece
aşağıda olur. Kim bizi kalbiyle sever, ama eli ve diliyle yardımcı olmazsa, iki
derece aşağıda olur." Bu rivayet daha doğrudur. Büyük bir ihtimalle
yukarıdaki metinde bir yanlışlık vardır.
[60]- Şehadet
ediyorum ki, Allah'tan başka ilah yoktur. Tektir, ortağı yoktur. Gerçekten Muhammed O'nun kulu ve
elçisidir ve şüphesiz kıyamet gelmektedir, onda şüphe yoktur. Gerçekten Allah
kabirlerde olanları diriltecektir.
[61]- Bu
hadise, fıkıh ve fetva açısından amel edilmez. Zira diğer hadisleri de nazara alan müçtehidlerin görüşüne göre,
selamdan önce çıkan hades namazı batıl eder.
[63]- İnsanları
deve beslemeye teşvik etmek
için söylenmiştir. Çünkü o zamanlar deve, diğer hayvanlardan daha yararlı idi,
insanlar onun etinden, sütünden, tüyünden, taşıma gücünden faydalanırlardı.
[64]- Zemzem
suyu hacılara verildiği için ona nebiz-i sikaye denmiştir. Daha sonra acılığı bu şekilde giderilen her suya
nebiz-i sikaye denildi. İçine üzüm konan bu tür su, çok kaldığında bir çeşit
şaraba dönüşüp sarhoş edici olurdu. Bazı kimseler bunun önceki ve sonraki
halini göz önünde bulundurmadan nebiz içmek helaldir, diyorlardı. Nitekim bu
yanlışlık, Ehl-i sünnet fıkhının bazı kollarına sirayet etmiştir ve
günümüzde de bunun helal olduğunu sanmaktadırlar.
[65]- Allah’ın
adıyla. Hz. İbrahim’in ve Hz. Muhammed’in dini ve Allah’ın itaatını farz
kıldığı kimsenin velayetiyle Allah için sağ yanım üzerine yatıyorum. Allah’ın dilediği her şey olur,
dilemediği hiçbir şey de olmaz.
[66]- Ben,
kendimi, ailemi, dinimi, malımı, çocuklarımı, amelimin akıbetini, Rabbimin bana
lütufta bulunduğu ve beni kendisiyle rızıklandırdığı şeyleri; zehiri öldürücü olan ve olmayan haşarelerin,
cin ve insanların, Allah’ın yeryüzünde üretip-bitirdiği, gökten inen ve göğe
çıkan ve Allah’ın, perçeminden yakalayıp - denetlediği her canlı varlığın
şerrinden koruması için; O’nun izzetine, azamatine, ceberutuna, saltanatına,
rahmetine, ra’fetine, bağışına, kuvvetine, gücüne birlik ve tekliğine,
erkânına, (kıyamet günü insanları bir araya) toplamasına, Resulullah’a ve
dilediği her şeye olan gücüne havale ediyorum.
[68]- Bunu
bizim için boyun eğdiren
(Allah) ne yücedir, yoksa biz bunu (kendi hizmetimize) yanaştıramazdık. Ve biz
elbette, Rabbimize döneceğiz. (Zuhruf/12-14).
[70]- Allah’ım, bizi mübarek bir yerde yerleştir.
Sen en hayırlı yer verensin.
[71]- Şehadet
ediyorum ki Allah’tan başka bir ilah yoktur, tektir, ortağı yoktur. Ve şüphesiz
Muhammed O’nun kulu ve elçisidir. Allah’ım, zararlı alış-verişten, yalan yere
and içmekten ve günahın
azabından sana sığınırım.
[75]- Allah’ım, bu kadını senin emrinle kendime
helal bildim ve senin emanetin olarak kabullendim. Bu kadından bana bir evlat
verilmesini takdir etmişsen, onu noksansız bir erkek çocuğu kıl ve şeytanı o
çocukta ortak ve pay sahibi kılma.