Back Index Next

İmam Ali'nin (a.s) kendi rivayetinde ise şöyle geçer: Resul-i Ekrem (s.a.a), "Ben ilim eviyim, Ali ise kapısıdır."[422] buyurmuştur. Veya İbn Abbas'ın rivayet ettiği gibi: Ben hikmet şehriyim, Ali ise onun kapısıdır; ilim ve hikmet isteyen o kapıdan gelsin.[423] Hz. Ali'den (a.s) başka bir rivayette ise Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu kaydedilmiştir: Ben hikmet eviyim, Ali ise kapısıdır.[424]  Ebuzer ise Resul-i Ekrem'in (s.a.a) Ali (a.s) hakkında şöyle buyurduğunu rivayet eder: Ali benim ilmimin kapısıdır, benden sonra benim gönderildiğim şeyi ümmetime açıklayacak olandır.[425] Enes b. Malik de Resulullah'ın (s.a.a) Ali'ye (a.s) hitaben şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Sen benden sonra ümmetime ihtilâf ettikleri konuyu açıklayıp

halledecek olansın. Hâkim, bu rivayetin Şeyheyn'in (Buharî, Müslim) ölçülerine göre sahih olduğunu söyler.[426] Başka bir rivayette Peygamberi Ekrem'in (s.a.a) Ali'ye (a.s) hitaben şöyle buyurduğu kaydedilmiştir: Sen risaletimi sürdüreceksin, sesimi ümmetimin kulağına ulaştıracaksın, benden sonra ümmetimin ihtilâflarını halledeceksin. [427]

 Ali (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) Terbiyesinde

Allah Tealâ, Resulü-i Ekrem (s.a.a) ve Ali'nin (a.s) bir evin çatısı altında yaşamasını dilediği andan itibaren Resulü vasıtasıyla daha küçük bir çocuk olan amcası oğluna ilmi tattırdı. Hâkim bu konuda şöyle der: Allah Tealâ'nın Ali b. Ebu Talib'e vermiş olduğu nimet ve hayırlardan biri şudur:

Kureyş kuraklık yüzünden yoksul düşmüştü. Bu durum, kalabalık bir ailenin sorumluluğunu omuzlarında taşıyan Ebu Talib'i oldukça sıkmıştı. Bu yüzden çok ıstırap çekiyordu. Nihayet o zaman daha peygamber olmayan Resulullah, Hâşim Oğulları arasında zengin ve refah içerisinde olan am-cası Abbas b. Abdulmuttalib'e dedi ki: Kardeşin Ebu Talib'in kalabalık bir ailesi var. İnsanların bu kuraklık ve kıtlıktan ıstırap çektiklerini görüyorsun. Gel birlikte onun yanına gidelim ve her birimiz oğullarından birinin sorumluluğunu üzerimize alıp ona yardımcı olalım. Abbas, peki diyerek Hz. Muhammed'in (s.a.a) önerisini kabul edince birlikte Ebu Talib'e giderek dediler ki: Biz, insanlar bu sıkıntıdan kurtuluncaya kadar senin yükünü azaltmaya karar verdik. Ebu Talib, yalnız Akil'i bana bırakın, istediğinizi yapın dedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) Ali'yi alarak kendi yanına götürdü. Abbas da Cafer'i aldı. O zamandan itibaren Ali, Resulullah'ın (s.a.a) yanındaydı. Allah Tealâ, Hz. Muhammed- 'i (s.a.a)  peygamberliğe seçince Ali onun peygamberliğini doğruladı ve onu izlemeyi canla, başla kabul etti. Cafer de Müslümanlığı kabul edip kendi ayakları üzerinde duruncaya kadar amcası Abbas'ın yanındaydı.[428] Zeyd b. Ali b. Hüseyin, babası kanalıyla dedesinden şöyle rivayet eder: Resulullah (s.a.a), amcaları Abbas ve Hamza'nın da bulunduğu bir sırada odadan dışarıya bakıyordu. O sırada Ali, Cafer ve Akil'in dışarıda bir şeylerle meşgul olduklarını gördü. Bunun üzerine amcalarına hitaben, bu çocuklardan birini seçip sorumluluğunu üzerinize alın, dedi. Onlardan biri, ben Cafer'i seçiyorum dedi. Diğeri ise, ben de Akil'i seçiyorum dedi. İstediğinizi seçmeniz için sizi serbest bıraktım. Ama Allah bana Ali'yi seçti.[429] Emirü'l-Müminin Ali (a.s) Kasıa Hutbesi'nde buna işaret ederek şöyle buyuruyor: Sizler benim Resulullah'a (s.a.a) ne kadar yakın olduğumu, onun yanında nasıl bir mertebeye ulaştığımı bilirsiniz. Çocuktum henüz, o beni bağrına basardı; yatağına alırdı; vücudunu bana sürer, beni koklardı. Lokmayı çiğner, ağzıma verirdi, yedirirdi. Ne bir yalan söylediğimi duymuştur, ne bir kötülük ettiğimi görmüştür. O sütten kesildiği andan itibaren Allah, meleklerinden pek büyük bir meleği ona eş etmişti; o melek gece gündüz, ona yücelik yolunu gösterirdi; âlem ehlinin en güzel yollarını belletirdi. Ben de her an, devenin yavrusu nasıl anasının ardından giderse onun ardından giderdim; o, her gün bana huylarından birini belletir, ona uymamı buyururdu. Onu ben görürdüm, başkası görmezdi. O gün İslâm, Allah'ın salatı ona ve soyuna olsun, Resulullah'la Hatice'den başkasının evinde yoktu; ben de onların üçüncüsüydüm. Vahiy ve peygamberlik nurunu görürdüm, peygamberlik kokusunu duyardım. Ona vahiy gelirken Şeytan'ın feryadını duydum da, "Ya Resulullah!" dedim, "Bu feryat nedir?" Buyurdu ki: "Bu feryat eden Şeytan'dır; kendisine halkın kulluk etmesinden  ümidini kesti artık. Sen benim duyduğumu duymaktasın, gördüğümü görmektesin; ancak sen peygamber değilsin; fakat vezirsin ve hayır üzeresin; ona ulaşmışsın." Ben, Kureyş'in başlarından bir grup Hz. Peygamber'in huzuruna gittikleri andan itibaren onun yanındaydım. Onlar Peygamber'e, "Ey Muhammed!" dediler. "Sen babalarının ve ailenden hiç kimsenin bulunmadığı büyük bir iddiada bulundun. Şimdi senden bir isteğimiz var. Bunu yapar da bize gösterirsen senin Allah'ın elçisi olduğunu biz de kabul ederiz; aksi takdirde sihirbaz ve yalancı biri olduğunu anlarız." Resulullah (s.a.a) "Ne istiyorsunuz?" buyurdu. Onlar, "Bizim için bu ağacı çağır da kökünden çıkarak gelip karşında dursun." dediler. Resulullah (s.a.a), "Allah'ın her şeye gücü yeter." buyurdu. "Eğer Allah bu istediğinizi yaparsa iman ederek hakka tanıklık edecek misiniz?" Onlar, "Evet." deyince

Resulullah (s.a.a), "Sizin hayır ve salah yoluna yönelmeyeceğinizi, sizin aranızda kuyuya düşürülen ve yine Ahzab ordusunu toplayan kimselerin olduğunu bildiğim hâlde istediğinizi yapacağım." buyurdu.[430] Sonra ağaca dönerek, "Ey ağaç! Allah'a ve kıyamet gününe iman etmişsen ve benim Allah'ın elçisi olduğumu biliyorsan kökten çıkarak Allah'ın emriyle bana gel." buyurdu. Onu hak olarak peygamberliğe gönderen Allah'a andolsun

ki o ağaç kökten çıkıp kuşların kanatlarının birbirlerine değmesi gibi büyük bir sesle yerinden hareket ederek Resulullah'ın (s.a.a) karşısında durdu ve büyük dallarının başını Resul-i Ekrem'in (s.a.a) başının üzerine indirdi, bazı dallarını da benim omuzlarıma bıraktı; ben o sırada Resulullah'ın

(s.a.a) sağ tarafındaydım. Onlar bu olanları görünce kibir ve gururla, "Bu ağacın yarısının gelmesini, diğer yarısının da yerinde kalmasını emret." dediler. Resulullah ağaca öyle olmasını emretti. Bunun üzerine ağacın yarısı korkunç bir sesle Resulullah'a (s.a.a) değecek kadar yakına geldi.

Kureyş düşmanlıklarından dolayı, şimdi de ağacın bu yarısının kendi yerine dönmesini ve ilk başta olduğu gibi diğer yarısına yapışmasını emret dedi. Resulullah (s.a.a) da emredince ağacın yarısı geri döndü. Ben bu olanları görünce, "La ilâhe illallah." dedim. "Ya Resulullah! Ben sana iman eden

ilk kişiyim, ağacın Allah'ın emriyle senin nübüvvetini ve pey gamberliğini doğrulamak ve senin sözünü yüceltmek için bütün bu olanlara tanıklık eden ilk kişiyim." Onlar ise hep bir ağızdan, hayır dediler. "O çok yetenekli ve usta bir yalancı ve sihirbazdır." (Daha sonra bana işaret ederek sözlerini şöyle sürdürdüler:) "Bunun dışında senin işlerini doğrulayacak başka bir kimse var mı?!"[431] Resulullah (s.a.a), Ali'yi (a.s) küçük yaşta güzel ahlâk ve davranışıyla böyle yetiştiriyor ve ona bunlara itaat etmesini emrediyordu. Büyüyünce de yüce ilimler okyanusunu tattırmış, onu özel yardımcısı, sırdaşı etmiştir. Bu konuda örnek olarak şu rivayet yeter: Sahih-i Tirmizî ve diğer muteber kaynaklarda Cabir b. Abdullah Ensarî'den şöyle rivayet edilir (biz Tirmizî'den naklediyoruz): Taif Savaşı'nda Resulullah (s.a.a), Ali'yi (a.s) yanına çağırarak uzun bir süre onunla gizli konuştu; halkın, "Amcası oğluyla gizli konuşması ne kadar da uzun sürdü?!" demesi üzerine o şöyle buyurdu: "Ben onunla kendi başıma gizli konuşmadım; onu benimle gizli konuşmaya Allah Tealâ davet etmişti."[432] Bu olay başka bir rivayette şöyle geçer: Taif Savaşı'yla karşılaşıldığında Resulullah (s.a.a.) Ali'yi çağırarak uzun bir süre onunla yavaşça ve gizlice konuştu. Bunun üzerine sahabelerden biri şöyle dedi...[433] Cündeb b. Naciye'nin veya Naciye b. Cündeb'in rivayetlerinde şöyle kaydedilmiştir: Taif Savaşı'nda Resulullah (s.a.a) yerinden kalkarak Ali'yle (a.s) birlikte gezinmeye başladı. Resulullah (s.a.a) geri dönünce Ebu Bekir ona, "Ali'yle gizli konuşman çok uzun sürdü?!" dedi. Resulullah (s.a.a) bunun üzerine, "Ben onunla  kendi başıma gizli konuşmuyordum, bazı konuları onun kulağına söylemem Allah'ın emriydi." buyurdu.[434] Emirü'l-Müminin Ali (a.s), Resulullah'tan (s.a.a) ilim ve marifet edinme konusunda çok hırslıydı. Nihayet, "Ey iman edenler, Peygamber’e gizli bir şey arz edeceğiniz zaman, gizli konuşmanızdan önce bir sadaka verin."[435] ayeti nâzil olunca Ali yine sadaka vererek Resulullah'la (s.a.a) gizli konuşmaya devam ediyordu. Ta-berî bu konuda şöyle yazar: Müminler sadaka vermeden Resulullah'la (s.a.a) gizli konuşmaktan men edildiler. Bu arada sadaka vererek  Resulullah'la (s.a.a) gizli konuşmasını sürdüren tek kişi Ali b. Ebu Talib'di.[436] Vahidî Esbabu'n-Nüzul adlı kitabında ve diğerleri de kendi  kaynakla-rında Ali b. Ebu Talib'den şöyle naklederler: Benim bir dinarım vardı. Bu paramı dirheme çevirerek Resulullah'la (s.a.a) gizli  konuştuğumda bir dirhemini sadaka veriyordum. Dirhemlerim bitinceye kadar böyle devam ettim.[437] Diğer bir rivayette ise şöyle geçer: Benim bir dinarım vardı, onu on dirheme çevirdim ve Resulullah'ın (s.a.a) huzuruna çıktığımda...[438] Zemahşerî yukarıdaki ayetin tefsirinde şöyle yazar: Ali, Resulullah'tan (s.a.a) sorduğu on mesele için parasını sadaka verdi. İmam Ali'nin (a.s) kendisi bu konuda şöyle der: Kur'ân'da bir ayet var ki, ne benden önce ve ne benden sonra kendimden başka hiç kimse onunla amel etmemiştir. O ayet Necva ve gizli konuşma ayetidir: "Ey iman edenler, Peygamber'e

gizli bir şey arz edeceğiniz zaman..."[439] Benim bir dinarım vardı... Nihayet bu ayet neshedildi ve benden başka hiç kimse bu ayetle amel etmedi. Bu ayetin yerine şu ayet nâzil oldu: "Gizli konuşmanızdan önce sadaka vermenizden ürküntü mü duydunuz?..."[440] Böylece Ali (a.s) devamlı  Resulullah'ın (s.a.a) yanı başında yer almış, hayatının son anlarına kadar ondan ayrılmamıştır. Ümmü'l- Müminin Aişe bu konuda şöyle der:

Resulullah ölüm anı yaklaşınca, "Bana habibimi çağırın." buyurdu. Oradakiler Ebu Bekir'i çağırdılar. O başını kaldırıp Ebu Bekir'in geldiğini görünce başını tekrar yastığa koyarak, "Bana habibimi çağırın." buyurdu. Bu defa da Ömer'i çağırdılar. Başını kaldırdığında Ömer'i görünce tekrar başını yastığa koyarak, "Bana habibimi çağırın." buyurdu. Nihayet Ali'yi çağırdılar. Resulullah (s.a.a) Ali'yi görünce üzerine örttükleri örtüyü Ali'nin üzerine çekerek onu göğsüne yapıştırdı ve elini onun boynuna koydu. Vefat edinceye kadar da bu hâlde kaldı.[441] İbn Abbas'tan da şöyle rivayet edilir: Resulullah'ın (s.a.a) hastalığı ağırlaşınca, Aişe ve Hafsa yanlarındaydı. Bu sırada Ali içeri girdi. Resulullah (s.a.a) Ali'yi

görünce, başını kaldırarak ona, "Yakına gel, yakına gel." buyurdu. Ali yakına gelince onu sımsıkı kucakladı, irtihal edinceye kadar da öyle kaldı.[442]

Ümmü'l-Müminin Ümmü Seleme'den de şöyle rivayet edilir: Vallahi Ali Resulullah'a (s.a.a) herkesten yakındı, ölüm anına kadar onun yanındaydı. Sabahleyin Resulullah'ı görmeye gittiğimde onun devamlı, "Ali mi geldi, Ali mi geldi?" dediğini gördüm. Bunun üzerine Fâtıma, "Kendiniz onu bir

işe gönderdiniz." dedi. Nihayet Ali geldi. Ben Resulullah'ın (s.a.a) onunla gizli bir işi olduğunu sandım. Bu yüzden hepimiz kalkarak odadan dışarı çıkıp kapının eşiğinde oturduk. Ben diğerlerinden kapıya daha yakındım. O sırada Resulullah'ın (s.a.a) Ali'yi kucaklayarak onunla gizli konuştuğunu

gördüm. Resul-i Ekrem (s.a.a) o gün vefat etti. O vefat edince Ali yanındaydı ve hayatının son anlarına kadar ondan ayrılmadı. Hâkim, bu hadis senet bakımından sahihtir, demiştir.[443]

* * *

İbn Abbas'tan Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilir: Benim gibi yaşayıp benim gibi ölmek ve Rabbimin yarattığı Adn Cenneti'ne girmek isteyen kimse benden sonra Ali'yi veli ve emir sahibi edinmeli, onu sevenleri sevmeli ve benden sonraki imamlara uymalıdır. Çünkü onlar benim toprağımdan yaratılmış, benim bilgimden yararlanmış olan itretimdirler. O hâlde ümmetimden onların fazilet ve üstünlüğünü inkâr edenlerin, onlardan kesilip ayrılarak bağlarını benden kesenlerin vay hâllerine! Allah Tealâ kıyamet günü benim şefaatimi onlara nasib etmeyecektir.[444]

Buraya kadar Resulullah'ın (s.a.a) ilk vasisi hakkında kaydedilenlere işaret ettik. Şimdi ise Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'den (a.s) sonraki diğer vasileri hakkındaki bazı konuları inceleyeceğiz.

RESULULLAH'IN (S.A.A) İKİ TORUNU

Geçen bahsimizde birinci imam Hz. Ali (a.s) hakkındaki rivayetlerin bir bölümüne değindik. Şimdi ise Resulullah'ın (s.a.a) iki torunu, yani İmam Hasan ve İmam Hüseyin (a.s) hakkında nakledilen rivayetleri inceleyeceğiz. Meselâ, Resulullah (s.a.a) İmam Hasan ve İmam Hüseyin (a.s) hakkında ayrı ayrı, "Bu bendendir." buyurmuştur. Bu rivayetin Arapça'sında geçen "minni" (bendendir) kelimesinin ne anlama geldiğini daha önce söylemiştik. Hasan ve Hüseyin Peygamber'dendir ve Onun İki Torunudurlar Müsned-i Ahmed b. Hanbel'de, Mikdam b. Ma'dikerib'den  Resulullah'ın (s.a.a) Hasan'ı yanına oturtarak, "Bu bendendir..." buyurduğu nakledilir.[445] Yine Berâ b. Azib'den Resulullah'ın (s.a.a) Hasan veya

Hüseyin hakkında, "Bu bendendir." buyurduğu rivayet edilir.[446] Buharî, Tirmizî, İbn Mâce, Ahmed b. Hanbel, Hâkim Nişaburî, Ya'la b. Mirre'den Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakleder: Hüseyin bendendir ve ben de Hüseyin'denim, Allah Hüseyin'i seveni sever. Hüseyin torunlardan bir torundur.[447] Diğer bir rivayete göre "Hasan ve Hüseyin torunlardan iki torundur."buyurmuştur.[448] Ebu Remse'den Resulullah'ı (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: Hüseyin bendendir ve ben de ondanım; o torunlardan bir torundur.[449] Başka bir rivayette ise şöyle yer alır:

Hasan ve Hüseyin torunlardan iki torundur.[450] Berâ b. Azib'in Resulullah'tan (s.a.a) naklettiği bir rivayette de şöyle geçer: Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin'denim. Allah Hüseyin'i seveni sever. Hasan ve Hüseyin torunlardan iki torundur.[451] Resulullah'ın (s.a.a) bu hadislerinde İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin (a.s) hakkında geçen "minnî" (benden) tabirini o hazret daha önce Hz. Ali (a.s) hakkında da buyurmuştu. Bütün bu hadislerde, bu tabirle o yüce şahsiyetlerin İslâm'ın hükümlerini tebliğ konusunda Resulullah'tan (s.a.a) olduğu kastedilmiştir. Yine Resul-i Ekrem'in (s.a.a) İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin (a.s) hakkında, "Bunlar torunlardan iki torundur." buyurduğunu görüyoruz. Burada hadisin Arapça'sında geçen "sıbt" kelimesinden onların herkeste olduğu gibi Resulullah'ın (s.a.a) "torunlar"ı olduğu kastedilmemiştir. Çünkü torunu olmak sadece Resulullah'a (s.a.a) has bir olay değildir; bütün insanlar için söz konusudur. Bu kelimenin "torun" anlamında alınması çok ilgisiz olur ve bu Resul-i Ekrem'in (s.a.a) yüce makamına yakışmaz. Aksine, hadisin Arapça'sında "elesbat" kelimesindeki "Elif" ve "Lam" harfleri "ahd-i zikri" olup insanın zihnini Kur'ân'da anılan "esbat"a yöneltmekte, onu çağrıştırmaktadır. Meselâ, Kur'ân-ı Kerim şöyle buyurur: Deyin ki: "Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve esbata (torunlarına) indirilene, Musa ve İsa'ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırmayız ve biz O'na teslim olmuşlarız."[452] Yoksa siz, gerçekten İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın, Yakub'un ve esbatın (torunlarının) Yahudi veya Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz?...[453] De ki: Biz Allah'a, bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve esbata (torunlarına) indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rabblerinden verilenlere iman ettik.[454] Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, esbata (torunlarına), İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a

da vahyettik.[455]O hâlde İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin (a.s) hakkında Resulullah'ın (s.a.a) hadislerinin Arapça'sında geçen "el-esbat"  kelimesindeki "Elif" ve "Lam" harfleri, Müslümanları Kur'ân'da zikredilen "esbat"a yöneltmek içindir. Resulullah (s.a.a), İmam Hasan ve İmam Hüseyin hakkındaki söylediklerini, babaları Ali b. Ebu Talib (a.s) hakkında da söylemiştir: "Ali bana nispetle Harun'un Musa'ya olan menzilesindedir (konumundadır)" Harun'un Hz. Musa'ya (a.s) olan konumunu, Allah Tealâ Hz. Musa'nın (a.s) kıssasında şöyle kaydeder:

Ailemden bana bir yardımcı kıl, kardeşim Harun'u. Onunla arkamı kuvvetlendir. Onu işimde ortak kıl. Böylece seni çok tesbih edelim. Ve seni çok zikredelim. Hiç şüphesiz sen, bizi görmektesin. (Allah) Dedi ki: Ey Musa istediğin sana verilmiştir.[456] Veya Hz. Musa'nın (a.s) dilinden şöyle buyurur: Ve kardeşim Harun; dil bakımından o benden daha düzgün konuşmaktadır, onu da benimle birlikte bir yardımcı (vezir) olarak gönder, beni doğrulasın. Çünkü onların beni yalanlamalarından korkuyorum. (Allah) dedi ki: Pazunu kardeşinle pekiştirip güçlendireceğiz...[457] Musa, kardeşi Harun'a, kavmimde benim yerime geç, ıslah et ve bozguncuların yolunu tutma, dedi.[458] Andolsun, biz Musa'ya kitabı verdik ve onunla birlikte kardeşi Harun'u yardımcı kıldık.[459] Sonra Musa ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.[460] Bu ayetlerde Allah Tealâ, Harun'u Hz. Musa'nın yar ve yardımcısı, destekçisi, risalette ortağı kılmış, Musa (a.s) da kavminde onu kendi yerine geçirmiştir. O hâlde Resulullah (s.a.a) açıkça, Ali'nin kendisine nispetle Harun'un Musa'ya (a.s) olan konumuna sahip olduğunu söyleyip kendisinden sonra peygamber olmadığı için Harun'un sahip olduğu bütün özelliklerden sadece peygamberliği istisna etmişse, bu durum Emirü'l-Müminin Hz. Ali (a.s) için geriye, Peygamber’e yardımcı olması, Resulullah'ın (s.a.a) hayatı döneminde Allah'ın hükümlerini tebliğde onunla ortak olması ve ondan sonra da ümmeti arasında halifesi olup tebliğ yükünü üstlenmesi kalıyor. Bu konu, Resulullah'ın (s.a.a) iki torunu Hasan ve Hüseyin (her ikisine selâm olsun) için de geçerlidir; elbette diğer torunlarının sahip olduğu peygamberlik makamı bunun dışındadır. Çünkü Resulullah'tan (s.a.a) sonra artık peygamber gelmeyecektir. O hâlde Hasan ve Hüseyin için geriye risalet, İslâm hükümlerini İslâm toplumuna tebliğ etme sorumluluğu kalıyor. Resulullah'tan (s.a.a) sonra ilk üç vasi hakkında geçenler bunlardır. Şimdi ise nebevî sünnetten onun en son vasisi hakkında geçen bazı konulara değineceğiz.

RESULULLAH (S.A.A), AHİR ZAMANDA MEHDİ'NİN (A.F) ZUHURUNU MÜJDELİYOR

Mehdi, Resulullah'ın (s.a.a) İsmini Taşıyor Sünen-i Tirmizî'nin, "Mâ Câe Fi'l-Mehdi" bölümünde, Ebu Davud'un Sahih'inde, "el-Mehdi" kitabında ve diğer kaynaklarda Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu kaydedilir: Benim Ehlibeyt'imden, benimle aynı isimde olan biri gelip hükümete geçmedikçe dünya sona ermez.[461] Müstedreku's-Sahiheyn, Müsned-i Ahmed'de ve diğer kaynaklarda Ebu Said Hudrî'den Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu kaydedilmiştir: Yeryüzü zulüm ve adaletsizlikle dolduktan sonra benim Ehlibeyt'imden biri kıyam ederek zulümle dolan yeryüzünü

adalet ve eşitlikle dolduruncaya kadar kıyamet kopmaz.[462]

Mehdi, Resulullah'ın (s.a.a) Ehlibeyti'ndendir

Sünen-i İbn Mâce, "Cihad" bölümünde Ebu Hüreyre'den Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilir: Dünyanın ömründen bir günden fazla kalmasa dahi Allah Tealâ o günü Ehlibeyt'imden bir kişi hükümete geçip Deylem ve Kostanteniyye'ye hükümet edinceye kadar uzatır. Sünen-i İbn Mâce, "Fiten" bölümünün "Hurucu'l-Mehdi" kısmında, Müsned-i Ahmed'de ve diğer kaynaklarda Ali b. Ebu Talib (a.s) kanalıyla Resulullah'tan (s.a.a) şöyle rivayet ediliyor: Mehdi biz Ehlibeyt'tendir. Allah Tealâ bir gecede onu kıyama hazırlayacaktır. Bu hadisi diğerleri de kaydetmişlerdir.[463]

Müstedreku's-Sahiheyn'de de Ebu Said Hudrî kanalıyla Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilir: Kartal burunlu ve yüksek alınlı Mehdi, biz Ehlibeyt'tendir; o yeryüzünü zulüm ve sitemle dolduktan sonra adaletle dolduracaktır. Daha sonra Resulullah (s.a.a) sol elinin parmaklarıyla sağ

elinin iki parmağını açarak, "O, bu kadar (yedi yıl) hükümet edecektir." buyurdu. Hâkim ise buna şöyle ekler: Bu hadis Müslim'in şartına göre sahihtir, ama Buharî ve Müslim bunu kaydetmemişlerdir. Yine Ebu Davud Teyalasî bu hadisi kendi Müsned'inde nakletmiştir.[464]

 Mehdi, Fâtıma'nın (s.a) Evlâtlarındandır

 Ebu Davud'un kendi Sünen'inde Ümmü Seleme'den şöyle rivayet edilir: Resulullah'ın (s.a.a), "Mehdi benim itretimden, Fâtıma' nın evlâtların-dandır." buyurduğunu duydum.[465] Kenzü'l-Ummal'da Hz. Ali'nin (a.s) şöyle buyurduğu geçer: Mehdi bizden bir kişidir, Fâtıma'nın evlâtlarındadır.[466]

Mehdi, İmam Hüseyin'in (a.s) Soyundan

Zehairu'l-Ukba kitabında Ebu Eyyub Ensarî'den Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilir: Bu ümmetin Mehdisi o ikisinden (Hasan ve Hüseyin'den) doğacaktır.[467] Yine bu kitapta Huzeyfe'den Resul-i Ekrem'in (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilir: Dünyanın ömründen bir günden fazla kalmamış bile olsa, Allah Tealâ benimle aynı isimde olan benim evlâtlarından bir kişiyi hükümete geçirinceye kadar o günü uzatır. Selman, "Hangi evlâdınızdan ya Resulullah?!" diye sorunca mübarek eliyle Hüseyin'in (a.s) omzunu okşayarak, "Bu oğlumdan." buyurdu.

* * *

Resulullah (s.a.a) kendi hadislerinde birinci imam Ali b. Ebu Talib'in imametini diğer Ehlibeyt İmamları'ndan daha fazla vurgulamış, onların sonuncusu olan Hz. Mehdi'nin (a.s) kıyamını müjdelerken bu alanda birçok hadisler buyurmuş ve Ehlibeyt İmamları'nın sayısının on iki olduğunu vurgulamıştır. Burada Ehlibeyt İmamları'nın ilkini, sonuncusunu ve onların sayısını belirttikten sonra artık ilki Hz. Ali (a.s) ve sonuncusu ise Mehdi olan imamlar (selâmullahi aleyhim ecmain) hakkında hiçbir şüphe kalmıyor.

EHLİBEYT'İN İMAMETİ KONUSUNDAKİ NASLAR

Resulullah'tan (s.a.a) sonra Ehlibeyt'in imameti konusunda rivayet edilen nasların sayısı oldukça fazladır. Bu naslardan bir kısmı Ehlibeyt'in hepsinin, bazıları ise onlardan bazılarının imametini içermektedir. Ehlibeyt'in hepsinin imametini içeren naslar şunlardır:

Sekaleyn Hadisi

a) Veda Haccı'nda

Tirmizî, Cabir b. Abdullah'tan şöyle nakleder: Resulullah'ın (s.a.a) Veda Haccı'nda Arefe günü, kulağının ucu kesilmiş bir devenin üzerinde durup halka şöyle hitap ettiğini gördüm: Ey insanlar! Ben sizin aranızda öyle bir şey bırakıyorum ki eğer onlara sımsıkı sarılacak olursanız asla sapmaz-sınız: (Onlar) Allah'ın Kitabı ve itretim, Ehlibeytim(dir). Tirmizî bunu Menakıb-ı Ehlibeyt'te Ebu Said Hudri, Zeyd b. Erkam ve Huzeyfe b. Useyd'den nakleder.[468]

b) Gadir-i Hum'da

Sahih-i Müslim, Müsned-i Ahmed, Sünen-i Daremî, Beyhakî ve diğer kaynaklarda Zeyd b. Erkam'dan şöyle nakledilir: Resulullah (s.a.a) Mekke ve Medine arasında, "Hum" denilen su alma yerinde bir konuşma yaparak konuşmasında buyurdu ki: Ey insanlar! Ben de sizler gibi bir beşerim. Yakında Allah'ın elçisi gelecek ve ben de ona icabet edeceğim. Ben sizin arasızda iki değerli emanet bırakıyorum. Onların biri içinde nur ve hidayet olan Allah'ın Kitabıdır. O hâlde Allah'ın Kitabını elinize alarak ona sarılın... Diğeri ise benim Ehlibeyt'imdir...[469] Sünen-i Tirmizî, Müsned-i Ahmed b. Hanbel'de kaydedilen diğer bir hadiste de şöyle geçer (biz Tirmizî'den naklediyoruz): Ben sizin aranızda öyle bir şey bırakıyorum ki, ona sarılacak

olursanız benden sonra asla sapmazsınız. Onlardan biri diğerinden daha büyüktür. Onlardan biri gökten yere uzanan bir ip olan Allah'ın Kitabı, diğeri ise İtretim, Ehlibeyt'imdir. Bu ikisi, Kevser havuzunun başında bana ulaşıncaya kadar birbirlerinden asla ayrılmazlar. O hâlde benden sonra bu ikisine nasıl davranacağınıza dikkat edin.[470] Müstedreku's-Sahiheyn'de de şöyle geçer: Sanki çağrıldım da, çağrıya icabet ettim. (Ölümüm ulaştı

demek isteniyor.) Ben sizin aranızda iki değerli emanet bırakıyorum; onların biri diğerinden daha büyüktür: (Onlar) Allah'ın Kitabı ve İtretim(dir). O hâlde benden sonra bu ikisine nasıl davranacağınıza dikkat edin. O ikisi Kevser havuzunun başında bana dönünceye kadar asla birbirinden ayrılmazlar...[471] Diğer bir rivayete göre de: Ey insanlar! Ben sizin aranızda iki şey bırakıyorum; o ikisini izleyecek olursanız asla sapmazsınız. Onlar, Allah'ın Kitabı ve benim İtretim, Ehlibeyt'imdir... Hâkim bu hadisin sonunda der ki: "Bu hadis Buharî ve Müslim'in şartına göre sahihtir."[472]

Bu hadis farklı tabirlerle Müsned-i Ahmed, Ebu Nuaym'ın Hilyetu'l-Evliyâ'sında ve diğer kaynaklarda da Zeyd b. Sabit'ten gelmiştir.[473]

* * *

Yukarıdaki hadiste, Resulullah (s.a.a) hayatının son yılında kendisinin de bir beşer olduğunu ve yakında Allah'ın elçisinin gelip kendisini çağıracağını ve kendisinin de onun çağrısına icabet ederek Rabbine kavuşacağını bildiriyor. Dolayısıyla şöyle buyuruyor: Ben sizin aranızda öyle bir şey bırakıyorum ki, ona sarılacak olursanız benden sonra asla sapmazsınız. Onlardan biri diğerinden daha büyüktür: Gökten yere uzanan Allah'ın Kitabı

ve İtretim, Ehlibeytim. Bu ikisi Kevser havuzu başında bana gelinceye kadar birbirlerinden ayrılmazlar. O hâlde benden sonra bunlara nasıl davranacağınıza bakın. Bunları Resulullah (s.a.a) bir kere Arafat'ta ve bir kere de Gadir-i Hum'da bütün ashabına duyurmuştur. Bu ise kendisinden sonra ümmetin müracaat edeceği mercileri belirten Resulullah'tan (s.a.a) sarih ve açık bir nas olup İtretten olan bütün imamları kapsamaktadır.

Aşağıdaki rivayetlerde, Resulullah (s.a.a) kendisinden sonraki imamların sayısını da açıkça belirtmiştir.

Ümmetin On İki İmamı Nasla Belirlenmiştir

İmamların Sayısı Hakkında Hz. Peygamber'in (s.a.a) Nassı Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) kendisinden sonra ümmetin velâyet ve merciiyetini üstlenecek imamların 12 kişi olduğunu buyurmuştur. En muteber Ehlisünnet kaynakları olan sihah ve sünenlerde sarih olarak geçen bu mevzuya kısaca  değinelim:

Back Index Next