Hayatı, Fazileti,
Siresi ve Sözleri
Fahrettin ALTAN
2. Cild
HZ. FATIMA'NIN
(S.A) KISACA BİYOGRAFİSİ |
|
Adı: |
Fatıma (a.s). |
Lakapları: |
Zehra, Sıddika, Kubra, Tahire, Raziye, Merziyy,
Havraun-İnsiyye, Betul, Muhaddese, Zöhre... |
Künyesi: |
Ümmül-Hasaneyn, Ümmü Ebiha, Ümmül-Eimme. |
Baba-Ana: |
Hz. Muhammed (s.a.a), Hatice
(a.s). |
Doğumu: |
Bisetin 5. yılı, Cemadiyes-Saninin
20sinde Cuma günü şafak vakti Mekkede dünyaya geldi. |
Hicreti ve Evliliği: |
Sekiz yaşlarında hz. Ali'yle birlikte
Medine'ye hicret etti ve hicretin 2. yılı Zihicce ayının
evvellerinde İmam Ali (a.s)'la evlendi. |
Şahadeti: |
Hicretin 11. yılı Cemadiyel-Ulanın 13ünde veya 15'inde veya Cemadiyus-Saninin 3ünde,
18 yaşında iken Medinede akşamla yatsı namazları
arasında şahadete erişti. |
Mezarı: |
Medinede üç mekandan
birindedir: Peygamber (s.a.a)in kabrinin yanında, Baki
mezarlığında, Mescidun-Nebi ile Hz. Peygamberin kabri
arasında. |
Yaşam
Dönemi: |
1- Babası Resulullah
(s.a.a) ve eşi Ali (a.s) ile geçirdiği dönem. 2- Toplumsal ve siyasi açıdan çok önemli olan
babasının ölümünden sonra geçirdiği birkaç aylık dönem. |
Çocukları: |
Hasan, Hüseyin, Zeynep, Ümmü
Gülüsüm, Muhsin. |
İÇİNDEKİLER
HZ. FATIMA (A.S)'NIN HAYATI,
FAZİLETİ VE SİRESİ
Küçük Yaşta Babasının
Yardımına Koşması
Duanın İsticabet Vaktini
Gözetmesi
Resulullah (s.a.a)e Benzerliği
HZ. FATIMA (A.S)'IN SÖZLERİNDEN KIRK HADİS
Kadınlar İçin Daha
Hayırlı Olan
Kadının Rabbine En
yakın Olduğu An!
Annenin Hizmetinde Olmanın
Değeri
Dünyadan Üç Şeyin Sevimli
Olması
Oruç Tutmanın Dikkat Edilmesi
Gereken Şeyler
Baba Evinden Göçmekle Kabir Evine
Göçmeyi Hatırlaması
Kocasını Zorluğa Düşürmekten
Kaçınması
Müminlerin Kendilerinden Onlara Daha
Evla (Hak Sahibi) Olanlar
Komşuyu İncitmek ve Çirkin
Söz Söylemekten sakınmanın Gerekliliği
Özür Yolu Bırakmayacak Bir Söz
Cuma Günü Duanın Kabul
Olduğu An
Namazda Gevşeklik Yapanın
On Beş Belaya Uğraması
Alinin Kim Olduğunu Biliyor
musun?
Gadir-i Hum Olayının
Kimseye Özür Yolu Bırakmaması
Hz. Fatıma (a.s)ın Mescitte
Hararetli Konuşması
Ziyaretine Gelen Kadınlara
Konuşması
Ebu Bekirle Ömerin Özür Dilemeleri
Zalimlerin Kendisine Cenaze
Namazı Kılmalarına İzin Verilmemesini Vasiyet Etmesi!
1- Hz.
Peygamberin Hz. Fatıma Hakkındaki Sözü
2- Müslüman
Kadının En Güzel Sıfatı
5- Fatıma
(a.s) Mahşer Sahrasında
7- Hz.
Fatıma (a.s) Ve İlim Öğretmenin Değeri
8- Hz.
Fatıma (a.s)ın İlminin Üstünlüğü Ve İlmin Değeri
10- Hz.
Fatıma (a.s)ın İffet Ve Edebi
11- Hz.
Fatıma (a.s)ın Eğitiminden Bir Parıltı
12- Hz.
Fatıma (a.s)ın Sevinci
14- Azap
İçerisinde Olan Kadınlar
16- Hz.
Fatıma (a.s) Mahşer Sahrasında
17- Şahadet
Zamanını Haber Vermesi
18- Ömrünün
Son Anlarından Haber Vermesi
19- İmam
Hüseyin (a.s)ın Şahadetinden Haber Vermesi
20- Gelecekteki
Acı Olaylardan Haberdar Olması
HZ. FATIMA (A.S) HAKKINDA SORU VE CEVAPLAR
Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla
On dört nur denizlerini bizlere tanıtan, sonsuz nimetlerini
bizlerden esirgemeyen ve Ehl-i Beyt mektebine hizmet etme
başarısını bizlere veren Allaha hamd-u sena olsun. Var
güçleriyle gece-gündüz durmadan İslam ve Müslümanların izzet ve
yararı için çalışan, ellerinden gelen fedakarlıkları
yapan, zalim ve zorbalara söz, hal ve hareketleriyle karşı duran ve
insanları karanlık ve zulmetten nur ve ışığa
çıkarmak için can ve mallarından geçen Hz. Muhammed ve Onun Tertemiz
Ehl-i Beytine salat ve selam olsun. Allahın laneti de onlara kin güden
ve Onların hakkını vermeyen veya gizlemeğe
çalışan şeytan sıfatlı insanların üzerine olsun.
Şüphesiz Hz. Fatıma
(a.s), geçmiş ve gelecekteki kadınların en üstünü ve en
faziletlisidir. Çünkü O, babası masum, eşi masum ve kendisi de masum
olan tek kadındır. Hz. Fatıma (a.s)ın eğitim ve yaşayış muhiti, ismet ve taharet
(masumluk ve her çeşit günahtan tertemiz olmak) muhiti idi. Çocukluk
dönemini, İslamın (önde gelen) ilk şahsiyetinin, yani Allah
Tealanın direkt eğitimi altında olan seçkin ve en üstün bir
Peygamberin (s.a.a) evinde geçirdi. Ev işlerini yapma ve çocuk
yetiştirme dönemini de İslamın ikinci şahsiyetinin yani
Ali bin Ebi Talibin (a.s) evinde geçirdi. Bu kısa müddet içersinde iki
tana masum erkek çocuğu, yani Hasan ve Hüseyini ve iki tane de Zeynep ve
Ümmi Gülsüm gibi şecaatli ve fedakar kız çocuklarını
eğitip topluma takdim etti. Böyle bir evde, kesinlikle İslami ahkam
ve programların parlak neticelerini açıkça görmek ve
İslamın lâyık ve örnek kadınını bulmak
mümkündür.
Biz Hz. Fatıma (a.s)ın şahsiyetini tanımak için
Hz. Peygamber (s.a.a) ve On İki İmamların Onun hakkındaki
sözlerini gözden geçirmek zorundayız. Çünkü Hz. Peygamber kendi
kızını, Hz. Ali kendi eşini, on iki İmamlar da kendi
annelerini herkesten daha iyi tanımaktalar. Bu yüzden ilk önce
Onların, bizler için güzel örnek ve eğitici dersler olacak olan
nurlu sözlerini teenni ile canı gönülden okuyup gözden geçirelim.
Hz. Resulullah (s.a.a) Selmana şöyle buyurdular:
Ey Selman! Kim kızım
Fatımayı severse cennette benimle birlikte olur; kim de ona
düşman olursa ateşe atılır.
Ey Selman! Fatımaya sevgi
beslemenin yüz yerde insana faydası dokunur; o yerlerin en kolayı
şunlardır: Ölüm zamanı, kabre koyulurken, terazi
kurulduğunda, mahşer günü, sırat köprüsünde ve sorgu sual
zamanı.
Ey Selman! Kızım Fatıma kimden
razı olursa ben ondan razıyım; ben de kimden razı olursam
Allah Teala ondan razı olur; Fatıma kime gazap ederse ben ona gazap
ederim; ben de kime gazap edersem Allah ona gazap eder.
Ey Selman! Ona ve kocası
Emirul Müminine, onun torunları ve Şialarına zulüm edenlerin
vay haline! [1]
Yine Resulullah (s.a.a) uzun bir hadiste buyurmuştur ki:
Ey Fatıma! Beni
peygamberliğe seçen Allaha and olsun ki, ben cennete girmedikçe
diğer kimselerin cennete girmesi haramdır; sen benden sonra cennete
girecek olan ilk şahıssın...
Ey Fatıma! Beni hak olarak
mebus kılana and olsun ki, sen kadınların hanım efendisi
olarak cennete gireceksin...
Beni hak olarak peygamber
gönderene and olsun ki, Hasan ve Hüseyin de senin sağ ve solunda
oldukları halde cennete girecekler; sen cennetin en yüksek yerinden halka
bakacaksın, Hamd bayrağı da Ali bin Ebu Talibin elinde
olacaktır...
Beni Peygamber seçene and olsun
ki, senin düşmanlarına düşman olacağım; senin hakkını
gasp edenler, seninle dostluk bağını kesip bana yalan atanlar
pişman olacaklar, benim karşımda yer üzerinde
süründürülecekler... [2]
Resulullah (s.a.a) vefatına yakın bir zamanda Hz.
Fatımanın elini Hz. Alinin eline koyarak şöyle buyurdular:
Ya Ali! Bu, Allahın
emaneti ve Onun resulü olan Muhammedin senin yanındaki
vediasıdır. Öyleyse beni, Onun hakkında gözet ve biliyorum ki
sen bunu yapacaksın.
Ey Ali! Allaha and olsun ki O
(Fatıma) geçmiş ve gelecekteki cennet kadınlarının en
üstünüdür. Allaha and olsun ki O, büyük Meryemdir. Bil ki Allahtan Onun ve
senin için dua ettim, Allah da duamı kabul buyurdu...
Ey Fatıma! Allaha and
olsun ki, sen razı olmadıkça ben razı olmayacağım. (Bu sözü üç defa tekrarladı)[3]
Resulullah (s.a.a) vefat anında Fatıma (a.s)a şöyle
buyurdular:
Ey Fatıma! Allaha and
olsun ki senin ağlamandan dolayı, Allahın arşı ve
onun etrafındaki melekler, gökler ve yerler ve onlarda olan her şey
ağlayacaktır. [4]
Ebu Eyyub-i Ensari şöyle diyor:
Hz. Resulullah (s.a.a) hastalandı, Fatıma (a.s) da Hazretin
ziyaretine gelerek ağladı. Resulullah (s.a.a) onun bu durumunu
görünce şöyle buyurdular:
Ey Fatıma! Allah Teala
seni çok sevdiğinden dolayı seni, geçmişi herkesten parlak olan
ve ilmi herkesten daha çok olan biriyle evlendirdi. Allah Teala yeryüzündeki
insanlara özel bir şekilde teveccüh edip onların arasından beni
seçti, beni mürsel bir peygamber kıldı; yine yeryüzüne teveccüh etti,
onların arasından kocanı seçti ve seni Onunla evlendirmek ve Onu
vasi kılmam için bana vahyetti.
Ey Fatıma! En üstün
peygamber bizdendir, O da babandır; en üstün vasi bizdendir, O da
eşindir; en üstün şehitler bizdendir; Onlar da babanın
amcası Hamıza ve iki kanadıyla cennette uçan ve istediği
yere giden babanın amcası oğlu Caferdir; cennet gençlerinin
efendileri olan Hasan ve Hüseyin bizdendir; Onlar da senin
evlatlarındır; canım elinde olan Allaha and olsun ki, bu
ümmetin Mehdisi bizdendir, O da senin torunlarındandır. [5]
Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
Eğer iyilik ve güzellik
bir şahıs olmak isteseydi, o mutlaka Fatıma olurdu; oysa
Fatıma ondan daha üstündür. Kızım Fatıma soy, yücelik,
keramet ve bağış bakımından yeryüzündeki insanların
en üstünüdür. [6]
Emirul-Muminin Ali (a.s) buyurmuştur ki:
Allaha and olsun ki şimdi
öyle bir söz söyleyeceğim ki benden başka kim o sözü söylerse
yalancıdır: Ben rahmet olan Peygamberden miras aldım, eşim
(Fatıma) ümmetin kadınlarının en üstünüdür; ben de halife
ve vasilerin en üstünüyüm. [7]
Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma (a.s) hakkında şöyle
buyurdular:
Allaha and olsun ki, ben Onu
(Fatımayı) kesinlikle öfkelendirmedim; hayatta olduğu müddetçe
onu sevmediği bir işe mecbur etmedim; O da beni öfkelendirmedi, bana
karşı gelmedi; Ona baktığımda bütün gam ve üzüntüler
kalbimden yok oluyordu. [8]
Yine Hz. Ali (a.s)dan
şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
Allaha and olsun ki
Fatımayı kendi gömleğinde yıkadım, tertemiz idi.
Resulullahın henutundan kalan henutla onu henutladım. Onu
kefenledikten sonra; Ey Ümmü Gülüsüm! Ey Zeyneb! Ey Sekine! Ey Fizze! Ey
Hasan! Ey Hüseyin! Gelin annenizden vedalaşın, ayrılık
vakti yetişmiştir; görüşmek, cennet ve kıyamete
kalmıştır diyerek onları çağırdım. Hasan ve
Hüseyin öne gelip ağlayarak; Ey Hasanın annesi! Ey Hüseyinin annesi!
Ceddimiz Muhammed Mustafayı gördüğünde selamımızı
Ona ilet ve Ona de ki senden sonra yetim kaldık annelerini sesleyip
Onunla konuştular.
Allah şahittir ki
Fatıma, sızladı, feryat etti, ellerini kefenden
çıkarıp onları bağrına bastı, bu esnada gayıptan
şöyle bir ses geldi: Ey Ebel-Hasan! O ikisini annelerinin göğsünün
üzerinden kaldır. Allaha and olsun ki, göklerin meleklerini
ağlattılar, dost (Allah), dostu (Fatımayı) görmeğe
müştaktır... [9]
İmam Hasan (a.s) da annesi hakkında şöyle
diyor:
Cuma gecesi annem Fatıma
(a.s) mihrapta durup ibadete koyulmuştu, şafak atıncaya kadar
hep rüku ve secde halindeydi; mümin erkek ve kadınların ismini
zikredip onlar için çok dua ettiğini, fakat kendisi için Allahtan bir
şey istemediğini gördüm. Bunun üzerine anneme; Ey anne! Neden
diğerlerine dua ettiğin gibi kendin için de dua etmiyorsun? dedim.
Buyurdular ki: Evladım! Önce komşu sonra insanın kendisi. [10]
İmam Hüseyin (a.s) Resulullah (s.a.a)ten şöyle
buyurduğunu naklediyor:
Fatıma kalbimin sevincidir;
iki oğlu kalbimin meyvesidir; eşi gözlerimin nurudur;
evlatlarından olan İmamlar, Rabbimin eminleri ve Onunla
yaratıkları arasında ilişki bağıdırlar; kim
o bağa sarılırsa kurtulur, kim de ondan ayrı kalırsa
helak olur. [11]
İmam Zeynul-Abidin (a.s) da buyurmuştur ki:
İslamın zuhuru döneminde, Fatıma (a.s)dan başka
Haticeden bir evlat dünyaya gelmedi. [12]
İmam Muhammed Bakır (a.s) da babalarından naklen şöyle
buyurmuştur:
Resulullah (s.a.a)in
kızı Fatıma (a.s)ın Tahire lakabıyla
adlandırılmasının sebebi, her denes ve refesten (kir, leke
ve çirkin şeylerden) tertemiz olduğu içindir... [13]
İmam Sadık (a.s) da buyurmuştur ki:
Fatıma (a.s) hayatta olduğu sürece
Allah Teala diğer kadınları Hz. Ali (a.s)a haram
kılmıştı; çünkü Hz. Fatıma (a.s) kadınların
gördüğü adetten pâk idi.
[14]
İmam Musa Kazım (a.s) da şöyle buyurmuştur:
Her evde Muhammed, Ahmed, Ali,
Hasan, Hüseyin ve kadınlardan da Fatıma ismi olursa, o eve fakirlik
ve yoksulluk girmez. [15]
İmam Rıza (a.s) da babalarından naklen Resulullah
(s.a.a)in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
Miraca gittiğimde Cebrail
(a.s) elimden tutup beni cennete götürdü, cennet hurmasından bana verdi,
ben de onu yedim. O hurma benim sırtımda nütfeye dönüştü.
Yeryüzüne döndüğümde Haticeyle birlikte olduk, O Fatımaya hamile
oldu. Binaenaleyh Fatıma insan şeklinde olan bir huridir. Cennetin
kokusunu özlediğimde kızım Fatımayı kokluyorum. [16]
Musa bin Kazım şöyle diyor:
İmam Muhammed Taki (a.s)a; Peygamber (s.a.a) ve
İmamlardan taraf tavaf etmek câiz midir? Çünkü câiz
olmadığını bana söylediler dediğimde İmam (a.s);
Edebildiğin kadar Onlardan taraf
tavaf et, bu iş câizdir. buyurdular. Ben de Peygamber (s.a.a) ve
İmamlardan taraf, bazen de Hz. Fatıma (a.s)dan taraf tavaf
ediyordum. Üç yıldan sonra İmamın yanına gittiğimde bu
durumu İmama anlattım ve annen Fatımadan taraf da bazen tavaf
ediyor, bazen de etmiyorum dediğimde İmam (a.s) buyurdular ki: Annemden taraf çok tavaf et. Çünkü bu
iş yapmış olduğun en iyi bir iştir. [17]
İmam Ali Naki (a.s) da babalarından naklen Resulullah
(s.a.a)in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
Kızım
Fatımanın Fatıma adlandırılmasının
sebebi, Allah Tealanın Onu ve dostlarını, cehennem
ateşinden ayırıp uzaklaştırmış
olduğundan dolayıdır. [18]
İmam Hasan Askeri (a.s)a; Hz. Fatıma (a.s) neden Zehra
olarak adlandırılmıştır? dediklerinde İmam (a.s)
şöyle buyurdular:
Hz. Fatıma (a.s)a Zehra
denilmesinin sebebi şunun içindir: Günün başlangıcında yüzü
Emirul-Muminin (a.s) için güneş gibi nur saçardı, öğle vakti
dolunay, akşamleyin ise yıldız gibi parlardı. [19]
Ebu Ömer el-Amiri şöyle diyor:
İbn-i Ebu Ganim-i Kazvini ile bir grup Şia arasında
hilafet konusunda niza çıktı. İbn-i Ebu Ganim, Ebu Muhammed
(İmam Hasan Askeri)in, kimseyi yerine tayin etmeden öldüğünü
söylüyordu. Şiiler de tayin ettiğini savunuyorlardı. Bunun
üzerine İmam Mehdiye bir mektup yazarak durumu ona ilettiler.
İmam Mehdi (a.s) cevaben kendi yazısıyla
şöyle yazdı:
Bismillahirrahmanirrahim. Allah
bizi ve sizi fitnelerden korusun ve yakin ruhunu bizlere
bağışlasın... Allah Teala Adem (a.s)ın
zamanından Ebu Muhammed (a.s)ın zuhuruna dek hidayete ermenizden
dolayı sizin için hidayet nişaneleri karar
kılmıştır; bir yıldız (İmam)
battığında (öldüğünde), diğer yıldız
aşikar olmuştur. Allah Teala Onun ruhunu kabzettiğinde,
Allahın kendi dinini batıl ettiğini ve kendisiyle
yaratıkları arasındaki sebep ve irtibatı kestiğini
zannettiniz. Oysa kesinlikle böyle bir şey olmamış ve
kıyamete kadar da olmayacaktır...
Ben size nasihat ettim, Allah
bana ve size şahittir... Resulullahın kızı Fatıma
(a.s)da benim için örnek vardır; (buyurmuştur ki:) Cahil, kötü amelleri neticesinde yakın bir
zamanda helakete uğrayacaktır; kafir de ahiret yurdunun kimin
olduğunu yakın bir zamanda anlayacaktır.
Allah Teala bizi ve sizi kendi
rahmetiyle tehlike ve kötülüklerden, afet ve belalardan korusun. Allah Teala
istediği şeye kadirdir. Allahın selam, rahmet ve bereketi bütün
vasi, evliya ve müminlerin, Muhammed ve Ehl-i Beytinin üzerine olsun. [20]
Burada Vesile Arayanların Münacatıyla sözümüze son
veriyoruz:
Allahım! Sana
kavuşmam için senin rahmet ve şefkatinden başka bir vesilem,
alemlere rahmet olarak gönderilen ve ümmeti üzüntüden kurtaran Peygamberinin
şefaatinden başka bir aracım yoktur.
Allahım! Senin bağışına kavuşmam ve
rızana erişmem için bunları vesile kıl. Benim
umutlarım senin kerem dergahına yönelmiş, arzularım ise
cömertliğinin kapısına serilmiştir. Öyleyse Sana olan
ümidimi kesme ve çabamı hayırla sonuçlandır. Beni, cennetinde
yerleştirdiğin ve keramet evinde yer verdiğin ve kıyamet
gününde sana (rahmetine) bakmakla gözlerini aydınlattığın,
kendi indinde doğruluk menzillerinde menzil verdiğin kimselerden
eyle.
Ey kapısından daha keremli bir kapı bulunmayan ve
merhametinden daha üstün bir merhamet olmayan; ey yalnız kalanın
birlikte olabileceği en hayırlı ve kovulanın
sığınabileceği en şefkatli zat! Senin geniş
affına ellerimi açmış ve kerem eteğine
sarılmışım; beni eli boş olarak geri çevirme, hayal
kırıklığı ve hüsrana uğratma; ey duayı
işiten Allah; ey merhametlilerin en merhametlisi!
HAYATI,
FAZİLETİ VE SİRESİ
Hz. Fatıma (a.s)ın doğum tarihi hakkında
İslam alimleri arasında birçok ihtilaflar vardır. Fakat Şia
alimleri arasında, Hz. Fatıma (a.s)ın, bisetin beşinci
yılı Cemadius- Saninin yirmisinde Cuma günü doğduğu
meşhurdur.
Allah-u Teala, Hz. Peygamber (s.a.a)e; Sana bol hayırlar vereceğiz buyurarak Onu müjdeledi.
Düşmanlara cevap olarak da Kevser suresini göndererek şöyle
buyurdu: Şüphesiz biz sana Kevseri
verdik. Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Doğrusu
asıl ebter (soyu kesik) olan sana kin duyandır. [21]
Hz. Peygamber (s.a.a), Allahın vaadinin kesin olduğuna ve
bütün hayırların kaynağı olacak tertemiz ve bereketli
neslin kendisinden vücuda geleceğine kesin olarak inanıyordu.
Allahın vaadi Hz. Fatımanın dünyaya gelmesiyle
gerçekleşti ve dünyanın ufukları onun veladet nuruyla
aydınlığa kavuştu. Allah-u Teala, kadının
değerini bütün aleme göstermek istediğinden dolayı Peygamber
(s.a.a)in tertemiz neslini, O Hazretin kızının vücudunda karar
kıldı ve İslam dininin imam ve önderlerinin Hz.
Fatımanın soyundan vücuda gelmesini takdir etti.
Küçük Yaşta Babasının
Yardımına Koşması
Bir gün müşriklerden biri, Resulullah (s.a.a)i sokakta görünce,
Hazretin başına bir miktar çer-çöp ve pislik attı. Resulullah
(s.a.a) bir şey söylemedi ve haliyle eve döndü. Hz. Fatıma (a.s)
babasının bu vaziyetini görünce koşup derhal su getirdi,
ağlar gözle babasının başını ve yüzünü
yıkadı. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Kızım ağlama, mutmain ol ki, Allah (c.c) babanı
düşmanların şerrinden koruyacak ve onlara galip
kılacaktır. [22]
Bir gün Hz. Fatıma (a.s), müşriklerin Mescidul- Haramda
oturup babasının katli için komplo düzenlediklerini gördü ve
ağlar bir gözle eve dönüp müşriklerin aldığı
kararı babasına haber verdi.[23]
Bir gün Hz. Peygamber (s.a.a), Mescidul- Haramda namazla meşgul
iken müşriklerden bir grup kimseler, Hazreti alay edip incitmek
istiyorlardı. Onlardan biri yeni kesilmiş bir devenin rahmini götürüp
kan ve pisliği ile birlikte, Resulullah secde halinde iken Onun
sırtına attı. Orada hazır bulunan ve bu manzaraya
şahit olan Fatıma (a.s) bu durumdan çok rahatsız olup
ağlayarak Resulullahın yanına koştu ve devenin rahmini
kaldırıp uzak bir yere attı. Resulullah (s.a.a) secdeden
kalkıp namazını bitirdikten sonra o insanlara beddua etti.[24]
Fatıma (a.s) bu küçük yaşlarında bu çeşit
hadiseleri görüp babasının yardımına koşuyor ve
babası için adeta annelik yapıyordu. İşte bundan
dolayı Resulullah (s.a.a) ona, Ümm-ü
Ebîha (babasının annesi) lakabını vermiştir.
Rivayetlerde nakledildiğine göre; Resulullah
(s.a.a) Fatımanın yüzünü öpmedikçe uyumuyordu. [25]
İslamın en büyük şahsiyetinin yegane kızı Hz.
Fatıma (a.s) iş yapmaktan utanmıyordu, eve bakmanın
ağır sorumluluğundan kaçmıyordu. Ev işlerinde o kadar
zahmet çekiyordu ki, Hz. Ali (a.s) kendisine acıyor ve hizmetlerini takdir
ediyordu.
Hz. Ali (a.s) bir gün ashaptan birine şöyle buyurdu:
Kendim ile Fatımanın
durumunu sana anlatmamı istiyor musun? Fatıma o kadar evime su
getirdi ki, bedeninde kırba iz bıraktı; o kadar el
değirmeniyle buğday öğüttü ki, elleri nasır
bağladı; o kadar evde temizlik yaptı, evi süpürdü ki, elbiseleri
bozardı; o kadar kazanın altında ateş yaktı ki,
elbiseleri kararmaya başladı. Bu yüzden Fatımaya; Peygamberin
huzuruna gidip hadiseyi beyan edecek olursan ev işlerinde sana
yardımda bulunacak bir hizmetçi verir dedim.
Bunun üzerine Fatıma
Resulullahın huzuruna gitti; Hazretin bir grup sahabeyle sohbet
ettiğini görünce ihtiyacını izhar etmekten utanıp bir
şey söylemeksizin geri döndü. Resulullah (s.a.a) Fatımanın bir
hacetten dolayı geldiğini anlamıştı. İşte
bundan dolayı o günün sabahı evimize teşrif buyurdular, selam
verdiler, biz de cevap verdik. Eve girip yanımızda oturarak
şöyle buyurdular:
Fatımacığım,
dün gece ne maksatla bizim eve geldin? Fatıma hacetini arz etmekten
utandı. Bu sırada ben şöyle dedim: Ya Resulellah! Fatıma
eve o kadar su taşımış ki, kırbanın başı
göğsünde iz bırakmış, o kadar el değirmeni
çevirmiş ki, elleri nasır bağlamış... Bu durumu
görünce ona; Eğer babanın yanına gidip bir hizmetçi
istemiş olursan seni bu durumdan kurtarır dedim.
Resulullah (s.a.a) şöyle
buyurdular: Fatımacığım, hizmetçiden daha hayırlı
bir ameli sana öğreteyim mi? Her gün otuz üç defa Subhanellah, otuz üç
defa El-hamdu lillah ve otuz dört defa da Allah-u Ekber[26] zikrini söyle; bu
zikir yüz defadan fazla değildir; fakat bunun amel defterinde bin
sevabı vardır. Fatımacığım, eğer bunu her
gün sabahleyin söylersen, Allah Teala dünya ve ahiret işlerinde sana
kifayet eder (yeter)
Fatıma (a.s),
babasının cevabında üç defa şöyle dedi: Allah ve
Resulünden razı oldum. [27]
Evet, Hz. Fatıma (a.s), Hz. Peygamber (s.a.a) gibi saygın ve
büyük şahsiyete sahip bir babası ve Arap kahramanlarının
burnunu yere süren Hz. Ali gibi bir kahramanın eşi olmasına
rağmen evde bir hizmetçi gibi çalışmaktan arlanmıyordu. Hz.
Fatıma (a.s) da en iyi bir şekilde geçinebilirdi. Ama Ehl-i Beyt
ailesinden bunu beklemek yanlıştır. Çünkü onlar Allahın
rızasını hiçbir şeyle değişmez ve
çalışmayı ibadet bilirlerdi.
Hz. Fatıma (a.s) kadının cihadının,
kocasına iyi eş olması[28]
olduğunu ve evin, erkeğin dinlenme ve huzur yeri olduğunu çok
iyi biliyordu. Bundan dolayı Hz. Ali (a.s), savaş alanından
yorgun argın eve döndüğünde onu karşılayıp
yaralarını pansuman ediyor ve savaşla ilgili haberleri ondan
öğreniyordu. Kocasını daima teşvik ve tahsin ediyordu, onun
cesaret ve fedakarlığını övüyordu. Bu vesileyle kalbini
hoşnut ediyor, yorgun ve yaralı olan bedenini rahatlatıyordu.
Hz. Ali (a.s) bu hususta şöyle buyurmuştur:
Eve gelip Fatımaya
baktığımda bütün gam ve üzüntülerim yok oluyordu. [29]
Hz. Fatıma (a.s) kesinlikle Hz. Ali (a.s)ın müsaadesi
olmaksızın evden dışarı çıkmıyor ve hiçbir
zaman onu öfkelendirmiyordu. Çünkü İslamın şöyle
buyurduğunu biliyordu: Allah Teala,
kocasını öfkelendiren her kadının oruç ve
namazını, kocasını kendisinden razı etmedikçe kabul
etmez.[30]
Hz. Fatıma (a.s) hayatı boyunca, kesinlikle yalan söylemez,
hıyanet etmez ve hiçbir zaman Hz. Alinin emrinden çıkmazdı.
Yine Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: And olsun Allaha ki ben, kesinlikle Fatımayı
öfkelendirecek bir iş yapmadım, Fatıma da hiçbir zaman beni
öfkelendirmedi. [31]
İşte Hz. Ali (a.s),
evin dahili durumundan tamamıyla rahat ve huzurlu olduğundan
dolayı onca muvaffakiyet ve fetihler elde etmiştir.
Hz. Fatıma (a.s)ın çok önemli ve ağır
vazifelerinden biri de çocuğa bakma ve onları eğitme meselesi
idi. Hz. Fatıma (a.s) beş çocuk sahibi olmuştur, onların
isimleri şöyledir: Hasan, Hüseyin, Zeynep, Ümmü Gülüsüm ve Muhsin.
Beşinci evladı olan Muhsin, henüz dünyaya gelmeden anne karnında
öldürülmüştür.
Hz. Fatıma (a.s)ın
kendisi vahiy evinde eğitilmişti, İslamî terbiye ve
eğitimden habersiz ve gafil birisi değildi. Anne sütü ve annenin
çocuğunu öpmesinden tut, bütün hareket, amel ve sözlerine kadar hepsinin
çocuğun hassas ruhunda eser bıraktığının
bilincinde idi. Hz. Fatıma çocuklarıyla oynarken de onlara şecaat,
hakkı savunmak ve Allaha perestiş etme dersi veriyordu. Örneğin
İmam Hasanla oynarken şöyle buyuruyordu:
Babama benze ya Hasan
Hakkın boynundan
yuları çıkar
İhsan sahibi Allaha ibadet
et
Kinli ve öfkeli kimseyi sevme[32]
İşte bu eğitimler neticesinde, dini savunmak, zalimlere
karşı mücadele vermek yolunda can ve mallarından geçerek zulüm
saraylarını sarsan evlatlar yetiştirdi.
Hz. Fatıma, İmam Hasan gibi İslamın hassas
durumunda, İslamın menfaatlerini korumak, esasi bir inkılaba
zemin hazırlamak için canını dişine takıp susabilecek
ve İmam Hüseyin gibi Kerbela vakıasında can, evlat ve
malından geçerek İslamı diriltebilecek, Zeynep ve Ümmü Gülüsüm
gibi ateşli hutbe ve konuşmalar yaparak Beni Ümeyyenin zulüm ve
sitem rejimini rüsva ve rezil edecek evlatlar terbiye etti.
Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
Dünya
kadınlarının en üstünü dört kişidir: İmranın
kızı Meryem, Muhammedin kızı Fatıma, Huveyledin
kızı Hatice ve Firavunun hanımı Asiye. [33]
Yine Peygamber (s.a.a) buyurmuştur ki:
Fatıma, cennet
kadınlarının en üstünlerindendir. [34]
Resulullah (s.a.a), Fatıma (a.s)a şöyle buyurdular:
Allah Teala senin
gazabınla gazap eder, senin hoşnutluğunla da hoşnut olur. [35]
İmam Sadık (a.s) da buyurmuştur ki:
Fatıma (a.s), Allah katında dokuz isimle
çağrılır: Fatıma,
Siddika, Mübareke, Tahire, Zekiyye, Raziye, Merziyye, Muhaddese, Zehra.
Fatıma denilmesinin sebebi, şer ve kötülüklerden masum ve mahfuz
olduğu içindir. Eğer Ali (a.s) olmasaydı, Fatıma için
layık bir eş bulunmazdı. [36]
Yine Hz. Peygamber (s.a.a) buyurmuştur ki:
Fatıma bedenimin bir
parçasıdır; ona eziyet bana eziyettir, onun hoşnutluğu
benim hoşnutluğumdur.
[37]
İbn-i Abbas şöyle diyor: Bir gün Ali, Fatıma, Hasan ve
Hüseyin (aleyhimis- selam) Peygamber (s.a.a)in yanındayken Hazret
şöyle buyurdular:
Allahım, biliyorsun ki
bunlar benim Ehl-i Beytim ve (nezdimde) insanların en
değerlilerdirler. Onların dostlarıyla dost,
düşmanlarıyla düşman ol; onlara yardım edene yardım
et; onları bütün kötülüklerden münezzeh kıl; onları bütün
günahlardan koru ve Ruhul- Kudüs vasıtasıyla onları teyit et.
Daha sonra buyurdular ki:
Ya Ali! Sen ümmetin
İmamı ve benim vasimsin. Müminleri cennete doğru hidayet
edeceksin. Kızım Fatımanın kıyamet günü nurdan olan
bir bineğe bindiğini, sağ tarafında yetmiş bin melek,
sol tarafında yetmiş bin melek ve arkasında yetmiş bin
melek olduğu halde hareket ettiğini ve ümmetimin mümin
kadınlarını cennete götürdüğünü görür gibiyim. Beş
vakit namazlarını kılan, Ramazan ayında oruç tutan,
Allahın evini ziyaret eden, malının zekatını veren,
kocasına itaat eden ve Aliyi seven her kadın, Fatımanın
şefaati vasıtasıyla cennete girecektir. Fatıma dünya
kadınlarının en üstünüdür.
Ya Resulellah! Fatıma sadece kendi asrının mı en
üstünüdür? dediklerinde Hazret şöyle buyurdular: Kendi asrının üstünü olan Meryemdir. Kızım
Fatıma, geçmiş ve gelecekteki bütün kadınların en
üstünüdür... [38]
Hz. Fatıma (a.s) mübahele
olayında hazır bulunan beş kişiden biridir. Hicretin onuncu
yılında Necran Hıristiyanlarından bir grup kimseler,
tartışma ve tahkik yapma kastıyla Resulullah (s.a.a)in huzuruna
vardılar. Hz. İsanın yaratılış niteliği
gibi çeşitli meseleler söz konusu edildi. Resulullah (s.a.a) onlara Âl-i
İmran suresinin ilk ayetlerinden bir kaçını tilavet etti.
Konuşma inada vardı, bu esnada şu ayet nazil oldu:
Artık sana gelen bunca
ilimden sonra, onun hakkında seninle çekişip-tartışmalara
girişirlerse de ki; gelin, oğullarımızı ve
oğullarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım,
sonra karşılıklı lanetleşelim de Allahın
lanetini yalan söylemekte olanların üstüne kılalım.[39]
Resulullah (s.a.a) Allah Tealanın emri gereğince, Necran
Hıristiyanlarını mübaheleye (karşılıklı
beddua etmeye ) davet etti, fakat onlar bu işin yarına ertelenmesini
önerdiler.
Ertesi gün Necran Hıristiyanları vaat edilen yere geldiler.
Bu sırada Hz. Peygamberin, bir genç, bir kadın ve iki çocukla
birlikte vaat edilen yere doğru geldiğini gördüler... Nihayet
İlahî azabın korkusundan dolayı mübaheleden vazgeçip Resulullahın
huzuruna giderek müsalaha (sulh ve anlaşma) yapmalarını rica
ettiler, bu ricaları Resulullahın tarafından kabul edildi...[40]
Mübahele olayı meşhur
bir olaydır. Mezkur ayetler de bu olay hakkında nazil olmuştur.
Resulullah (s.a.a)in Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyinden başka kimseyi
mübahele için götürmediği hususunda Şia ve Ehl-i Sünnet alimleri
görüş ittifakı içerisindeler. İşte bu mesele Hz.
Fatıma, eşi Hz. Ali ve evlatları Hasan ve Hüseyin için büyük bir
fazilettir.
Resulullah (s.a.a), Fatıma (a.s) hakkında şöyle
buyuruyordu:
Allah-u Teala, kızım
Fatımanın kalp ve azalarını, imanla öyle doldurmuştur
ki, Allahın itaati için kendisini bütün meşguliyetlerden uzak
tutmaktadır. [41]
İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur:
Dünyada annem Fatımadan
daha abide bir kimse yoktu. Allaha ibadet etmede o kadar ayak üstü dururdu ki,
ayakları şişerdi. [42]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyordu:
Kızım Fatıma
alemdeki kadınların en üstünüdür, bedenimin bir parçasıdır,
gözümüz nurudur, kalbimin meyvesidir, bedenimdeki ruhumdur, insan şeklinde
bir huridir. İbadet mihrabında ayağa kalktığında
yıldızlar yeryüzündekilere nur saçtığı gibi onun nuru
da gökteki meleklere nur saçmaktadır. Allah (c.c) meleklerine şöyle
buyuruyor: Ey meleklerim, cariyelerimin en üstünü olan cariyem Fatımaya
bakın, (bakın görün) nasıl karşımda namaz için
ayağa kalkmıştır, benim korkumdan bedeninin azaları
titriyor, kalbiyle bana ibadete yönelmiştir. Ey melekler şahit olun
ki ben, Fatımanın şiilerini cehennem ateşinden amanda
kıldım. [43]
Cabir bin Abdullah-i Ensarî şöyle diyor:
Bir gün ikindi namazını Hz. Peygamberle birlikte
kıldık. Aniden eski bir elbise giymiş olan yaşlı ve
güçsüz bir adam Resulullah (s.a.a)in huzuruna geldi. Resulullah (s.a.a) ona
dönüp halini sordu. Cevaben şöyle dedi: Ya Resulellah, acım beni
doyur, çıplağım bana bir elbise ver, fakirim bana bir şey
bağışla.
Resulullah (s.a.a) buyurdular ki: Benim
şimdi sana verecek bir şeyim yoktur. Ama bir hayra kılavuzluk
yapan, o işi yapan kimse gibidir. Öyle bir kimsenin evine git ki, Allah ve
Resulünü sevir, Allah ve Resulü de onu sevir ve Allahı kendisine tercih
edir. Git kızım Fatımanın evine, umarım sana
yardımda bulunur.
Resulullah (s.a.a) daha sonra Bilala şöyle buyurdu: Ya Bilal! Kalk bu güçsüz kişiye
Fatımanın evini göster.
Arabi kişi Bilalla birlikte Hz. Fatımanın evine
gittiler, eve vardıklarında ihtiyar adam yüksek sesle şöyle
dedi: Ey nübüvvet ailesi ve meleklerin nazil olduğu merkez, selamun
aleykum Hz. Fatıma (a.s) cevaben: Aleykes
selam, sen kimsin? diye buyurdu. Fakir adam şöyle dedi: Ben fakir
birisiyim, babanın huzuruna gittim beni size gönderdi. Ey Peygamberin
kızı, açım beni doyurun, çıplağım beni örtün
(bana bir giysi verin), fakirim bana bir şey
bağışlayın.
Hz. Fatıma (a.s) evinde yiyecek bir şey
olmadığından, Hasan ve Hüseyinin üzerinde yattıkları
bir koyun postunu o fakir adama verdi, fakir adam şöyle dedi: Ey
Muhammedin kızı, ben açlıktan sana şikayet ettim, sen ise
bir koyun postunu bana verdin, aç olduğum halde onu ne
yapacağım!
Hz. Fatıma (a.s) bunu duyunca, amcası kızının
ona hediye etmiş olduğu gerdanlığı o adama
bağışlayarak şöyle buyurdu: Al bunu sat ve kendi ihtiyacını karşıla, umulur ki
Allah ondan daha hayırlısını sana verir.
Fakir adam onu alıp Hz. Peygamberin huzuruna gitti ve
macerayı Ona anlattı. Peygamber (s.a.a) duygulanıp
ağladı ve şöyle buyurdu: Gerdanlığı
sat, umulur ki Allah Teala kızımın bağışı
bereketiyle sana bir genişlik verir.
Bu gerdanlık çok bereketli oldu. Onunla bir köle özgürlüğe
kavuştu, bir aç doydu, bir fakir müstağni oldu ve tekrar sahibine
geri döndü.[44] Hikayesi çok uzun
olduğundan dolayı biz onun özetini naklettik.
Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
Fatıma (a.s) kadir gecesinde
ev halkından hiç kimsenin yatmasına müsaade etmezdi; az yemek
vermekle onların yatmamasını sağlıyor, kendisi de bu
gecenin ihyası için hazırlanıyordu ve buyuruyordu ki: Mahrum,
bu gecenin bereketlerinden mahrum kalan kimsedir.[45]
Duanın
İsticabet Vaktini
Gözetmesi
Hz. Fatıma (a.s) buyurmuştur ki:
Ben, Resulullah (s.a.a)den
şöyle buyurduğunu duydum: Cuma günü öyle bir saat vardır ki,
kim onu gözetler de o anda Allahtan hayır dilerse, Allah-u Teala
istediği şeyi ona bağışlar... O vakit, güneşin yarısının
battığı andır.
Hz. Fatıma (a.s) hizmetçisine şöyle buyuruyordu: Git tepenin üzerine çık, güneşin
yarısının battığını gördüğünde dua
etmem için bana haber ver.[46]
Topraktan
Olan Tesbihi
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
Resulullah (s.a.a)in
kızı Fatıma (a.s)ın tesbihi, tekbirler (34)
sayısınca düğümlenen bir yün ipinden ibaretti. Hz. Fatıma
(a.s), Hz. Hamza şehit oluncaya dek bu ipi elinde döndürerek tekbir ve
tesbih diyordu. Hz. Hamza şehit olduktan sonra onun kabrinin
toprağından bir tesbih yaptı. Artık ondan sonra tespih
yapmak halk arasında yaygınlaştı.[47]
Aişe diyor ki:
Fatımadan -babası hariç- daha doğru konuşan ve
daha sadakatli olan bir kimse görmedim.[48]
Resulullah
(s.a.a)e Benzerliği
Aişe diyor ki:
Vakar, hal-hareket, davranış ve oturup kalkma
açısından Fatıma kadar Resulullaha daha çok benzeyen bir kimse
görmedim.[49]
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
Hz. Fatıma (a.s)ın Muhaddese lakabıyla
adlanmasının sebebi şudur ki, meleklerin gökten inip İmran
kızı Meryemi çağırdıkları gibi onu
çağırarak şöyle derlerdi:
Ey Fatıma! Allah Teala
seni seçmiş, seni arındırmış ve seni bütün
kadınlardan üstün kılmıştır. Ya Fatıma! Rabbine
ibadet ve itaat et; Ona secde et ve rüku edenlerle beraber rüku et.
O, meleklerle konuşuyor ve
melekler de onunla konuşuyorlardı.[50]
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
Çok ağlayanlar beş
kişidir: Adem, Yakub, Yusuf, Fatıma ve İmam Zeynul-Abidin (aleyhimus- selam)...
Hz. Fatımaya gelince; o,
Resulullah (s.a.a)in ölümünden dolayı Ona o kadar ağladı ki,
Medine halkı onun ağlamasından rahatsız olarak: Çok
ağlamanla bizi rahatsız ediyorsun demeye başladılar.
Fatıma (a.s) onların bu sözlerinden dolayı Uhud
şehitlerinin mezarlarına doğru gidip orada istediği kadar
ağlayıp sonra evine dönüyordu.[51]
Şia alimleri, peygamberleri
ve on iki İmamı masum bildiği gibi Hz. Fatımayı da
her çeşit günah ve isyandan masum bilmektedir. Bunun ispatı için bir
kaç delille istidlalde bulunmuşlardır. Onlardan biri şu ayettir:
Ancak Allah, her çeşit
çirkinlik ve pisliği siz Ehl-i Beytten gidermek ve sizi tertemiz
kılmak istiyor. [52]
Şia ve Ehl-i Sünnet tarafından nakledilen çok sayıda
hadisler, mezkur ayetin hz. Peygamber, hz. Ali, hz. Fatıma, hz. Hasan ve
hz. Hüseyin hakkında nazil olduğunu ifade etmekteler.
Ömer bin Ebu Seleme şöyle diyor: Mezkur ayet, Ümmü Selemenin
evinde nazil oldu. Sonra Peygamber (s.a.a) Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyini
kendi yanına çağırarak elbisesini onların üzerine atıp
şöyle buyurdu: Allahım,
bunlar benim Ehl-i Beytimdir, her çeşit pislik ve çirkinliği
onlardan gider ve onları tertemiz kıl.
Ümmü Seleme: Ya Resulellah, ben de onlardan mıyım?
dediğinde Resulullah (s.a.a); Sen
de hayır üzeresin buyurdular.[53]
Resulullah (s.a.a), Ehl-i Beyti tanıtması ve mevzuu tespit
etmesi için altı ay, bir rivayete göre yedi ay, diğer
bir rivayete göre de sekiz ay boyunca sabah vakitleri, sabah
namazına gittiğinde Fatıma (a.s)ın evinin önüne gelerek,
her türlü su-i istifadenin ve sonradan ben de Ehl-i Beyttenim diye iddia
edebilecek herkesin önünü alması için mezkur ayeti okuyordu.[54]
Hz. Ali ve Fatıma (a.s), Resulullah (s.a.a)in tekfin ve tedfin
işlerini bitirdikten sonra, olup bitmiş bir işle karşılaştılar.
Ebu Bekir hilafete tayin edilmiş ve Müslümanlardan bir grup da ona biat
etmişti.
Hz. Ali ve Hz. Fatımanın bu durum
karşısındaki yaptıkları ilk iş
çağrıydı. Şöyle ki Hasan ve Hüseyinin elinden tutarak
Medinenin ileri gelen kişilerinin evlerine gidip onları yardıma
çağırdılar, Peygamber (s.a.a)in tavsiyelerini onlara
anlattılar.[55]
Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyuruyordu: Ey insanlar! Acaba babam Hz. Aliyi hilafete tayin etmedi mi? Onun
fedakarlıklarını unuttunuz mu? Babam; Aranızda iki emanet
bırakıyorum, onlara sarıldığınız müddetçe
asla sapmazsınız; biri Allahın kitabı, diğeri ise
Ehl-i Beytimdir diye buyurmadı mı? Bizi yalnız
bırakmanız, yardımınızı bizden esirgemeniz
sizlere yakışır mı hiç?!
Hz. Ali ve Hz. Fatıma
(a.s) bundan netice almayınca menfi mücadeleyi başlatmaya karar
verdiler. Bir kaç gün böyle geçti. Bir gün Ömer, Ebu Bekire; Ali ve
yakınlarının dışında herkes sana biat etti, onlar
biat etmezlerse, senin hükümetin sağlam bir temele oturmuş
sayılmaz. Aliyi çağır, onu biat etmeye zorla dedi. Ebu Bekir,
Ömerin sözünü beğendi; bunun üzerine Konfoza şöyle dedi: Git
Aliye de ki; Resulullahın halifesi! biat etmen için mescide gelmeni
istiyor!
Konfoz, bir kaç defa Hz. Ali (a.s)ın yanına gittiyse de Hz.
Ali (a.s) Ebu Bekirin yanına gitmekten imtina etti. Ömer çok sinirlendi,
Halid bin Velid, Konfoz ve diğerlerini yanına alarak Hz.
Fatımanın evine doğru gitti. Kapıyı çaldı ve;
Ya Ali! Kapıyı aç diye bağırdı.
Hz. Fatıma (a.s) çok rahatsız olduğu halde
kapının arkasına gelerek; Ey
Ömer! Bizimle işin olmasın. Bırak kendi işimizle
uğraşalım dedi.
Ömer; Kapıyı aç! Yoksa evi yakarım!! dedi.[56]
Fatıma (a.s); Ey Ömer!
Allahtan korkmuyor musun? İzinsiz olarak evime mi girmek istiyorsun?!
dedi.
Hz. Fatıma (a.s) her ne ettiyse Ömeri kararından
caydıramadı. Bilakis, Ömer, kapıyı
açmadıklarını görünce; Odun getirin de kapıyı
yakayım! dedi.[57]
Nihayet kapı açıldı, Ömer içeri girmek istedi. Hz.
Fatıma (a.s) tehlikenin yakın olduğunu görünce erkekçe Ömerin
karşısında durdu. Halk gaflet uykusundan uyanır ve Aliyi
savunurlar diye ağlayıp feryat etmeye başladı.
Hz. Fatımanın ağlayıp yardım talebinde
bulunması, o taş yürekli insanlara hiç tesir etmedi. Hatta
kınında olan kılıçla kaburgasına bile vurdular ve
kamçıyla da kolunu morarttılar![58]
Sonuçta Hz. Aliyi tutup mescide götürmek istediler. Hz. Fatıma
(a.s), Hz. Alinin tehlikede olduğunu görünce ileri atılarak
sıkıca Alinin elbisesine yapıştı ve Kocamı götüremezsiniz diye bağırdı. Konfoz, Hz.
Fatımanın, Alinin elbisesini bırakmayacağını
görünce kamçıyla onun nazenin koluna o kadar vurdu ki, pazısı
feci bir şekilde şişti!
Fatıma (a.s), halkın izdihamı neticesinde kapı ile
duvar arasında öyle bir sıkıştı ki, kaburga kemikleri
kırıldı ve rahminde olan çocuk da sıkt oldu![59]
Kendine geldiğinde baktı ki, Aliyi mescide doğru
götürmüşler. Durmak câiz değildi, Alinin canı tehlikedeydi, onu
savunması gerekirdi. Tüm yorgunluğuna rağmen kaburgası
kırılmış olduğu halde evden dışarı
çıktı ve Beni Haşim kadınlarından bir grupla birlikte
mescide gitti. Aliyi tuttuklarını görünce halka yüz çevirerek; Amcam oğlunu serbest
bırakın, yoksa Allaha and olsun ki, saçlarımı
dağıtır, Peygamberin gömleğini başımın
üzerine atar, sizi Allaha şikayet ederim! diye seslendi.
Sonra yüzünü Ebu Bekire çevirerek şöyle dedi: Kocamı öldürüp çocuklarımı
yetim bırakmak mı istiyorsun? Onu bırakmazsan
saçlarımı dağıtır ve babamın kabrinin üstünde
Allahı imdada çağırırım!
Bu sözü söyledikten sonra Hasan ve Hüseyinnin ellerinden tutarak
Resulullah (s.a.a)in kabrine doğru hareket etti... Nihayet Hz. Ali (a.s)
durumun çok tehlikeli olduğunu görünce, Selmana, gidip
Fatımayı bu işten vazgeçirmesini söyledi... Fatıma (a.s)
Hz. Alinin emrini duyunca; O
Emrettiği için itaat ediyorum ve sabredeceğim dedi.[60]
Hz. Fatıma (a.s), mücadelesinin kıyamete kadar sürmesi için
Hz. Aliye şöyle vasiyet etti: Beni
geceleyin kefenle ve gizli olarak toprağa ver. Kaburga kemiklerimi
kıran, çocuğumun düşmesine sebep olan ve malıma el koyan kimselerin
cenazemin başında durmalarını istemem; kabrim de
bilinmesin!
Hz. Ali de Fatıma (a.s)ın vasiyeti üzerine onu geceleyin
defnedip kabrini yerle bir etti. Kabri tanınmamasın diye de kırk
tane sembolik kabir yaptı![61]
Hz. Fatıma (a.s) babasından sonra bir kaç aydan fazla
yaşamadı. Bu konuda görüş ihtilafı vardır. Hz.
Fatıma (a.s) babasından sonra Kuleyninin naklettiğine göre 75
gün, İbn-i Şehraşubun nakline göre 72 gün, Ebul
Ferecin nakline göre 3 ay, Allame Meclisinin rivayetlerine göre 40
gün veya 6 ay, İbn-i Cevzinin nakline göre 70 gün ve
İmam Bakır (a.s)dan naklolan bir rivayete göre de 95 gün
yaşamıştır. Ama hicretin 11. yılında vefat
etmiş olduğunda şüphe yoktur.
Hz. Fatımanın kaç yaşındayken vefat ettiğinde
de ihtilaf vardır. 18, 28, 30 ve 35
yaşları olmak üzere beş görüş vardır.
Kabrinin nerede olduğuna
gelince; o da ihtilaflıdır. Bazıları, Resulullah (s.a.a)in
ravza-i mutahharasında metfun olduğunu söylemişlerdir. Meclisi,
İbn-i Babeveyhden şöyle nakletmiştir: Bana göre sahih olan,
Fatıma (a.s)ın kendi evinde defnedildiğidir. Beni Ümeyye,
Mescid-i Nebeviyi genişlettikten sonra Fatıma (a.s)ın kabri
mescidin içerisinde kaldı.
Keşful- Ğummenin
müellifi de şöyle yazıyor: Fatıma (a.s)ın Bakîde
defnedildiği meşhurdur. İbn-i Cevzi ise şöyle
yazıyor: Bazılarına göre Hz. Fatıma (a.s) Akilin evinin
yanında defnedilmiştir...
1- Kim halis ibadetini Allaha doğru
çıkarırsa, Allah Teala da en iyi maslahatını ona indirir.[62]
2- Hamd edin O Allaha ki, azamet ve nurundan dolayı göklerde ve
yerde olanlar, Ona ulaşmak için vesile aramaktalar; biz
(Resulullahın Ehl-i Beyti), Allahın yaratıkları
arasında vesilesi, seçkin kulları, kutsiyetinin
odakları, açık delilleri ve göndermiş olduğu peygamberlerin
varisleriyiz.[63]
3- Gerçek mutlu, Aliyi hayatında ve ölümünden sonra seven
kimsedir.[64]
4- Müminin güler yüzlü olması, onu cennete götürür.
İnatçı düşmanın güler yüzlü olması ise onu cehennem
ateşinden korur.[65]
5- Sizin en iyiniz, büyüğüne karşı daha yumuşak
davrananınız ve hanımlarına daha şefkatli ve
bağışlayıcı olanınızdır.[66]
Kadınlar
İçin Daha Hayırlı Olan
6- Kadınlar için daha hayırlı olan; erkekleri
görmemeleri, erkeklerin de onları görmemeleridir.[67]
Kadının Rabbine En yakın
Olduğu An!
7- Resulullah (s.a.a)
ashabından; Kadın nedir? diye
sordu. Ashap; Kadın, avrattır (örtülmesi gereken bir uzuv ve
namustur) dediler. Resulullah; Ne zaman Rabbine daha yakın olur? buyurduğunda artık
cevabını bilemediler. Fatıma (a.s) bunu duyduğunda
şöyle dedi: Kadının Rabbine en yakın olduğu
zaman, evinin içinde olduğu zamandır. Bu sırada Resulullah (s.a.a); Fatıma bedenimin bir
parçasıdır. buyurdular.[68]
Annenin Hizmetinde Olmanın
Değeri
8- Sürekli annenin hizmetinde ol. Çünkü cennet onun ayakları
altındadır.[69]
Dünyadan Üç Şeyin
Sevimli Olması
9- Dünyanızdan üç şey benim için sevimlidir: Allahın
Kitabını (Kuranı) okumak, Resulullah (s.a.a)in yüzüne bakmak
ve Allah yolunda infak etmek.[70]
Oruç Tutmanın
Dikkat Edilmesi Gereken Şeyler
10- Oruç tutan, dilini, kulağını, gözünü ve diğer
organlarını haramdan korumazsa, o tuttuğu oruç ne derdine
değer ki![71]
11- Sofranın, her Müslümanın bilmesi gereken on iki
adabı vardır. Bunlardan dördü farz, dördü müstehap, dördü de
edeptendir.
Farz (gerekli) olanlar şunlardır: Nimetin asıl sahibini
tanımak, vermiş olduğu nimete razı olmak, yemekten önce onu
anmak (bismillah demek), yemeğin sonunda Ona şükretmek.
Müstehap olanlar da şunlardır: Yemekten önce abdest almak,
sol taraf üzerine oturmak, (oturarak yemek), üç parmakla yemek.
Edepten olanlar da şunlardır: Önünde olandan almak,
lokmaları küçük tutmak, yemeği iyi çiğnemek, yemekte
başkalarının yüzüne az bakmak.[72]
12- İmam Hasan (a.s) annesi
hakkında şöyle demiştir:
Annem Fatımanın bir Cuma gecesi, kendi mihrabında
sabaha kadar rüku ve secde (ibadet) halinde olduğunu, mümin erkek ve
kadınların isimlerini anarak onlara çok dua ettiğini, fakat
kendisi hakkında hiç dua etmediğini gördüm. Bunun üzerine anneme;
Anne! Neden başkaları hakkında dua ettiğin gibi kendi
hakkında dua etmiyorsun? dedim. Şöyle cevap verdiler: Yavrum! Önce
komşu, sonra insanın kendisi.[73]
Soruyu
Yanıtlamanın Mükafatı
13- Bir kadın Hz.
Fatıma (a.s)ın huzuruna gelip; Benim zayıf bir annem
vardır, namazda bilmediği bir şeyle
karşılaşmış, cevabını öğrenmem için
beni size gönderdi. dedi. Hz. Fatıma (a.s) onun sorusunu
cevaplandırdı. O, ikinci bir soru sordu. Hz. Fatıma onu da
cevaplandırdı. Sonra bir soru daha sordu; böylece on soru sordu ve
cevaplarını aldı. Sonra çok soru sorduğundan: Size fazla
zahmet vermiş olmayayım ey Allah Resulünün kızı dedi.
Hz. Fatıma (a.s); Sormak istediğin ne varsa
sıkılmadan sor. Acaba ağır bir yükü bir gün boyunca
damın üzerine çıkarmak için bin dinar ücret alan adama,
yapacağı iş zor gelir mi? diye sordu. Kadın; Hayır, gelmez dedi. Hz. Fatıma (a.s) şöyle
devam etti: Ben senin her sorunu yanıtlamama karşılık,
yerle arşın arasını dolduracak inciden daha fazla bir
mükafatla mükafatlandırılacağım. Bu nedenle bu iş bana
asla zor gelmemelidir.[74]
14- Allahım, beni verdiğin rızka kanaatkar eyle,
ayıplarımı ört, yaşattığın sürece afiyet ver
bana, canımı aldığında bağışla beni,
bana rahmeyle. Allahım, bana mukadder kılmadığın
şeyi elde etmek için beni yorma (uğraştırma) beni; mukadder
kıldığın şeye ulaşılmayı bana
kolaylaştır.
Allahım, benim için baba-anamı ve üzerimde hakkı olan
herkesi en iyi mükafatınla mükafatlandır. Allahım, bütün vakit
ve çabamı yarattığın gaye doğrultusunda sarf etmemi
sağla, vereceğini üstlendiğin şeyi elde etmek için çaba
sarf etmekle meşgul etme beni, mağfiret diliyorum senden, (öyleyse)
beni cezalandırma, senden istiyorum (öyleyse) beni mahrum bırakma.
Allahım, nefsimi bana küçük göster; kendi makamını
benim nazarımda büyült; itaatini, senin rızanı kazandıracak
şeyleri yapmayı ve seni gazaplandıracak şeylerden uzak
durmayı ilham eyle bana; ey merhametlilerin en merhametlisi![75]
Baba Evinden Göçmekle
Kabir Evine Göçmeyi
Hatırlaması
15- İmam Ali (a.s)
evlendiği gece Hz. Fatıma (a.s)ı üzgün görünce; Neden
rahatsızsın? diye sordu. Hz.
Fatıma (a.s) şöyle cevap verdi: Ömrümün tükendiği ve kabir
evine konulacağım zamanı hatırladım. Babamın
evinden bu eve göçmem, buradan kabir evine göçeceğimi hatırlattı
bana. Allah aşkına gel de bu gece namaza durup birlikte Allaha
ibadet edelim...[76]
Kocasını
Zorluğa
Düşürmekten Kaçınması
16- Bir gün Hz. Ali (a.s)
sabahleyin; Ya Fatıma! Yanında bana kahvaltı verecek bir
şey var mıdır? diye
sordu. Hz. Fatıma (a.s) cevaben şöyle dedi: Hayır!
Babamı peygamberlik, seni de vasilikle üstün kılan Allaha and olsun
ki, yanımda sana kahvaltı verecek bir şey yoktur; iki gündür ki
yanımda, seni kendime ve iki oğlum Hasan ve Hüseyine tercih
ettiğim şeyden başka bir şey yoktur. Hz. Ali (a.s) Fatımanın aç kaldığını
öğrenince; Ya Fatıma! Size bir şey bulmam için neden bu
durumu bana bildirmedin? dedi. Hz.
Fatıma (a.s) da cevaben şöyle dedi: Ya Ebel- Hasan! Gücünün
dışında olan bir şeyi senden isteyerek seni zorluğa
düşürebilirim diye Rabbimden utandım.[77]
17- Bir adam hanımına
şöyle dedi: Resulullah (s.a.a)in kızı Hz. Fatıma
(a.s)ın yanına giderek ondan, benim onların şiilerinden
olup olmadığımı sor. O kadın Hz. Fatımaın
yanına giderek bu soruyu ondan sorduğunda Fatıma (a.s)
şöyle buyurdu: Ona de ki; eğer emrettiğimiz şeyi
yerine getiriyor ve sakındırdığımız şeyden
de sakınıyorsan, bizim şiilerimizdensin; aksi takdirde değilsin.
Kadın geri dönüp
aldığı cevabı kocasına iletince kocası şöyle
dedi: Ey vah! Kim günah ve hatadan ayrılıp-kurtulabilir ki! Öyleyse
ben bu durumda sürekli cehennemde kalacağım; çünkü onların
şialarından olmayan kimse ebedi cehennemde kalacaktır. Kadın
Hz. Fatıma (a.s)ın yanına gelerek kocasının sözünü
ona iletti. Bunun üzerine Fatıma (a.s) şöyle buyurdular:
Ona de ki; durum düşündüğü gibi değildir.
Şiilerimiz cennet ehlinin en iyilerindendirler. Bizi seven,
dostlarımızı dost edinen, düşmanlarımızı
kendine düşman bilen, kalbi ve diliyle de bize teslim olanlar, emir ve
nehiylerimize muhalefet ettikleri takdirde şiilerimizden olamazlar.
Elbette bununla birlikte bunlar da bela ve musibetlere duçar olmak veya
herkesin toplanacağı kıyamet sahnesinde çeşitli zorluklara
katlanmak veya cehennemin üst tabakasının azabını tatmakla
günahlardan temizlendikten sonra, bize karşı duydukları
sevgilerinden dolayı cehennemden kurtulacak ve cennette bizim
yanımızda olacaklardır.[78]
Müminlerin Kendilerinden Onlara Daha Evla (Hak
Sahibi) Olanlar
18- Sehl bin Sad el-Ensari
şöyle diyor: Resulullah (s.a.a)in kızı Fatıma (a.s)dan
İmamlar hakkında sorduğumda şöyle buyurdular:
Resulullah (s.a.a) Hz. Aliye buyurdular ki: Ya Ali! Sen İmam ve benden
sonra halifesin; sen müminlere onların kendilerinden daha evlasın
(hak sahibisin); sen öldüğünde oğlun Hasan, müminlere onların
kendilerinden daha evladır; Hasan öldüğünde oğlun Hüseyin,
müminlere onların kendilerinden daha evladır; Hüseyin öldüğünde,
oğlu Ali bin Hüseyin (Zeynul- Abidin), müminlere onların
kendilerinden daha evladır; Ali bin Hüseyin öldüğünde onun oğlu
Muhammed (Bakır), müminlere onların kendilerinden daha evladır;
Muhammed öldüğünde, oğlu Cafer (Sadık), müminlere onların
kendilerinden daha evladır; Cafer öldüğünde, oğlu Musa
(Kazım) müminlere onların kendilerinden daha evladır; Musa
öldüğünde, oğlu Ali (Rıza), müminlere onların kendilerinden
daha evladır; Ali öldüğünde, oğlu Muhammed (Taki), müminlere
onların kendilerinden daha evladır; Muhammed öldüğünde,
oğlu Ali (Naki), müminlere onların kendilerinden daha evladır;
Ali öldüğünde, oğlu Hasan (Askeri), müminlere onların
kendilerinden daha evladır; Hasan öldüğünde Kâim (kıyam edecek)
olan Mehdi, müminlere onların kendilerinden daha evladır; Allah Teala
onun vesilesiyle yeryüzünün doğu ve batısını fethedecektir.
Onlar Hakkın İmamları ve Sıdkın (Peygamberin)
dilleridirler; onlara yardım edenler yardım görecek, onları
yalnız bırakanlar ise yardımcısız kalacaklardır.[79]
19- Hz. Fatıma (a.s) buyurmuştur ki:
Bir gün Resulullah (s.a.a),
uyumak için yatağı sermiş olduğum halde yanıma geldi
ve şöyle buyurdu: Ey Fatıma, şu dört şeyi yapmadıkça
uyuma: Kuranı hatmetmek, Peygamberleri şefaatçi kılmak,
müminleri razı etmek, Hac ve Umreyi yerine getirmek. Resulullah (s.a.a)
bunları buyurup namaza koyuldu, namazını bitirinceye kadar
sabrettim. Sonra; Ya Resulellah! Dört şey yapmayı bana emrettin,
oysa onları şu halde yapmaya kadir değilim dedim. Resulullah (s.a.a)
gülümseyerek şöyle buyurdular: Kulhu vellah (İhlas) suresini üç defe
okuduğunda Kuranı hatmetmiş gibi olursun; bana ve benden
önceki peygamberlere salavat getirdiğinde kıyamet günü senin
şefaatçin oluruz; müminlere mağfiret dilediğinde hepsi senden
razı olur; Subhanellah velhamdu lillah vela ilahe illellah vellahu ekber
dediğinde ise Hac ve Umreyi yerine getirmiş (gibi) olursun.[80]
Komşuyu
İncitmek ve Çirkin Söz Söylemekten sakınmanın
Gerekliliği
20- İbn-i Mesud şöyle
diyor:
Bir adam Hz.
Fatımanın yanına gelerek şöyle dedi: Ey Resulullahın
kızı! Acaba Resulullah (s.a.a) senin yanında bana
göstereceğin bir hadis bırakmış mı? Hz. Fatıma
(a.s) onun bu sözü üzerine cariyesine; Ey Cariye! Filan ipeği getir. buyurdu. Cariye
o ipeği arayıp bulamayınca Hz. Fatıma (sinirlenerek)
şöyle buyurdu: Yazıklar olsun sana, onu arayıp bulsana!
Şüphesiz o, benim yanımda Hasan ve Hüseyin kadar değerlidir.
Nihayet cariye onu süpürmüş
olduğu çerçöp içerisinde buldu. O ipekte şöyle
yazılmıştı:
Muhammed Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: Komşusu, şerrinden
emniyette olmayan kimse, müminlerden değildir; Allaha ve ahiret gününe
inanan, komşusuna eziyet etmemelidir; Allaha ve kıyamet gününe
inanan, hayır söz söylemeli veya susmalıdır. Allah Teala
hayırlı, halim ve iffetli insanı sever; ama ağzı bozuk
cimriyi ve ısrarcı dilenciyi sevmez. Şüphesiz, hayâ
imandandır, imanlı da cennettedir; ağzı bozukluk
çirkinliktendir, çirkin konuşan da ateştedir.[81]
21- Uzun bir hadiste, Resulullah (s.a.a) miraç gecesi ümmetinin
kadınlarının çeşitli azaplara duçar olduğu
nakledilmiştir. Resulullah (s.a.a) onların görmüş oldukları
azabı anlattığında Hz. Fatıma (a.s) şöyle dedi:
Ey habibim, ey gözümün nuru! O kadınların amel ve hareketlerinin
nasıl olduğunu ve Allah Tealanın onları böyle
cezalandırmasının sebebini bana açıklar mısın?
Resulullah (s.a.a) cevaben şöyle buyurdular:
...Saçıyla asılan
kadına gelince; o kadın saçını erkeklerden
kapatmıyordu. Diliyle asılan kadına gelince; o kadın
kocasını incitiyordu. Döşlerinden asılan kadına
gelince; o kadın kocasının yatağından
kaçınıyordu. Ayaklarından asılan kadına gelince; o
kadın kocasının izni olmaksızın evinden
dışarı çıkıyordu. Bedeninin etini yiyen kadına
gelince; o kadın bedenini halk için süslüyordu. Elleri ayaklarına
bağlanan, yılan ve akreplerin kendisine musallat olduğu
kadına gelince; o kadın necis bir şekilde necis elbiseyle abdest
alıyordu, cenabet ve hayız guslü yapmaz, temizliğe riayet
etmezdi ve namazı önemsemezdi. Kör, sağır ve lal olan kadına
gelince; o kadın zinadan çocuk doğurup onu kocasına mal
ediyordu. Bedeninin eti makasla kesilen kadına gelince; o kadın
kendisini erkeklere sunuyordu. Yüzü ve bedeni yakılan ve
bağırsaklarını yiyen kadına gelince; o kadın
pezevenklik yapıyordu. Başı domuz başı, gövdesi de
eşek gövdesi olan kadına gelince; o kadın söz taşıyan
ve yalancı idi. Köpek şeklinde olan ve ateşin, altından
girip ağzından çıkan kadına gelince; o kadın makyaj
yapan (veya şarkı söyleyen), bağırarak ağlayan ve
herkesi kıskanan idi.
Daha sonra şöyle buyurdular: Kocasını
öfkelendiren kadına yazıklar olsun; kocası kendisinden razı
olan kadına da ne mutlu![82]
22- Babam Resulullah (s.a.a), Aliye bakarak şöyle buyurdular:
Bu ve bunun şiaları cennettedirler.[83]
Özür Yolu
Bırakmayacak Bir Söz
23- Babam Resulullah (s.a.a)in, ölümüne yol açan
hastalığında -evi ashabıyla dolu iken- şöyle
buyurduğunu duydum: Ey insanlar! Çok geçmeksizin sizin aranızdan
ayrılacağım, size özür bırakmayacak bir söz söylüyorum:
Bilin ki ben sizin aranızda yüce Rabbimin Kitabını ve itretim
olan Ehl-i Beytimi emanet bırakıyorum.
Sonra Alinin elini tutarak şöyle buyurdu:
Bu Ali, Kuran iledir, Kuran da Ali ildedir; bunlar Kevser havuzunun
başında yanıma gelinceye kadar birbirlerinden
ayrılmayacaklar. Ben kıyamet günü, benden sonra bunların hakkında
nasıl davrandığınızı sizden soracağım.[84]
Camiye Girerken Okunan Dua
24- Babam Resulullah (s.a.a) camiye girişinde şöyle diyordu:
Allahın adıyla, Allahım, Muhammede salat eyle,
günahımı bağışla, rahmetinin kaplarını
yüzüme aç.
Camiden çıktığında da şöyle diyordu:
Allahın adıyla, Allahım! Muhammede salat eyle,
günahlarımı affet, lütuf ve bağış
kapılarını yüzüme aç.[85]
Cuma Günü
Duanın Kabul Olduğu An
25- Cuma günü öyle bir vakit vardır ki, Müslüman bir kul o
vakitte Allahtan bir hayır dilerse Allah Teala onu ona
bağışlar; o vakit de, güneşin yarısının
batmaya koyulduğu andır.[86]
Namazda Gevşeklik Yapanın On
Beş Belaya Uğraması
26- Babam Resulullah (s.a.a)den namazında gevşeklik yapan
kadın ve erkekler hakkında soru sorduğumda şöyle buyurdular:
Kadın ve erkeklerden her kim namazında gevşeklik yaparsa, Allah
Teala onu on beş belaya duçar eder: Allah Teala bereketi ömründen
alır; bereketi rızkından kaldırır; salih
insanların simasını onun yüzünden giderir;
yaptığı her amele mükafat verilmez; duası göklere yükselmez
(müstecap olmaz); salih insanların duasından nasibi olmaz; zelil
olarak ölür; aç olarak ölür; susuz olarak can verir; öyle ki dünya nehirlerinin
suyunu verseler, susuzluğu yine giderilmez; Allah Teala, bir meleği
onu kabirde rahatsız etmesi için memur eder; kabri dar olur; kabri
karanlık olur; Allah Teala (kıyamet günü) bir meleği, onu
halkın gözleri önünde yüz üstü çekip sürümesi için görevlendirir; zor bir
hesaba (sorgu suale) tabi tutulur; Allah Teala, (rahmet gözüyle) ona bakmaz; onu
(günahlardan) arındırmaz ve onun için elemli bir azap olur.[87]
27- Muhammed (s.a.a) ve Ali (a.s), bu ümmetin
babalarıdırlar; onların eğriliklerini düzeltir, itaat
ettiklerinde onları ebedi azaptan kurtarır, uyum
sağladıklarında da onları daimi nimete kavuştururlar.[88]
Alinin Kim Olduğunu Biliyor musun?
28- Hz. Ali (a.s)ı
kınayan bir cahile şöyle buyurdu:
Alinin kim olduğunu biliyor musun? O rabbani bir İmam,
nurla dolu bir vücut, efendilerin kutbu (efendisi), tertemiz ailenin oğlu,
doğruyu konuşan, imamet dairesinin merkezi, Peygamberin iki gülü ve
cennet gençlerinin efendileri olan Hasan ve Hüseyinin babasıdır.[89]
Gadir-i Hum Olayının Kimseye Özür
Yolu Bırakmaması
29- Allah Teala, Gadir-i Hum olayından sonra hiç kimseye bir
bahane ve özür yolu bırakmamıştır.[90]
30- Hz. Alinin imametini
Peygamberin sözleriyle kanıtlamak mümkün müdür? diyen birisine şöyle
buyurdular:
Hayret! Gadir-i Hum gününü unuttunuz mu? Resulullahın şöyle
buyurduğunu duydum: Ali, aranızda kendimden sonra
bıraktığım en hayırlı kimsedir; Ali benden sonra
İmam ve halifedir. Daha sonra iki oğlum Hasan ve Hüseyin ve
Hüseyinin neslinden olan dokuz kişi en iyi İmamlardır. Onlara
uyarsanız, onları hidayete eren ve hidayete erdirenler olarak
bulursunuz; muhalefet ederseniz, kıyamet gününe dek daima aranızda
ihtilaf vuku bulur.
O zaman Ali neden sustu ve
kendi hakkını almadı? dediğinde de şöyle buyurdular:
Ey Eba Ömer! Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: İmam Kâbe
gibidir; halk ona gelmelidir, o halka değil.
Sonra şöyle devam ettiler:
Allaha and olsun ki, eğer hakkı ehline
bıraksalardı ve Peygamberin Ehl-i Beytine uysalardı, Allah
konusunda (dini meselelerde) iki kişi bile ihtilafa düşmezdi. Hz.
Aliden İmam Hüseyinin dokuzuncu evladı olan Hz. Mehdiye kadar olan
İmamlar birbirlerinin ardınca onu miras alırlardı. Ama ne
yazık ki (cahil halk), Allahın geriye attığını
öne geçirdiler, Allah'ın öne geçirdiğini ise geriye attılar.
Peygamberi kabre koyduktan sonra hevesleri doğrultusunda birini seçtiler
ve kendi görüşleriyle amel ettiler. Kahrolsunlar! Acaba Allah
Tealanın şu sözünü duymamışlar mıydı: Rabbin,
dilediğini yaratır ve seçer, seçim onlara ait değildir.[91]
Hayır, onlar bunu duymuşlardır; fakat onlar Allah Tealanın
buyurduğu şu duruma düşmüşlerdir: Gerçek şu ki,
gözler kör olmaz; ancak sinelerdeki kalpler körelir.[92]
Heyhat! Onlar dünyada uzun arzulara kapıldılar, öleceklerini
unuttular. Allah onları helak etsin, işlerini boşa
çıkarsın. Allahım, yücelikten sonra küçülmekten sana
sığınırım.[93]
31- Şeyh Abdullah Behrani,
kendi senediyle sahabenin büyüklerinden olan Cabir bin Abdullah-i Ensariden
şöyle rivayet etmiştir: Rahman ve Rahim Allahın adıyla.
Resulullah (s.a.a)ın kızı Fatıma (a.s)ın şöyle
buyurduğunu duydum:
Bir gün babam Resulullah (s.a.a) benim evime gelerek; Es-selam-u
aleyki ya Fatıma (Sana selam olsun ey Fatıma) dedi. Ben de;
Aleykes- selam dedim. Babam Resululah; Vücudumda bir bitkinlik
hissediyorum buyurdu. Ben; Allah seni bitkinliğe karşı korsun
dedim. Sonra; Kızım Yemen malı olan abâyı getir ve benim
üzerime ört dedi. Ben de o abâyı getirip üzerine çektim. Bu sırada
onun yüzünün dolunay gibi parladığını gördüm.
Biraz geçmeden oğlum Hasan da geldi ve; Es-selam-u aleyki ya
ümmah (Sana selam olsun ey anne) dedi. Ben de; aleykes- selam ey benim
gözümün nuru ve kalbimin meyvesi dedim. O; Anne! Ben burada bir güzel koku
hissediyorum; bu koku ceddim Resulullah (s.a.a)ın kokusuna benziyor
dedi. Ben; Evet, ceddin kisanın (abânın) altındadır.
dedim. Hasan abâya doğru giderek; Es-selam-u aleyke ya ceddah. (Selam
olsun sana ey büyük baba); ey Resulullah, benim de abânın altına
girip senin yanında bulunmama izin verir misin? dedi. Peygamber (s.a.a);
Aleykes- selam ey benim çocuğum ve havuzumun sahibi, evet izin
veriyorum buyurdu. Hasan da Peygamber (s.a.a) ile birlikte abânın
altına girdi.
Az geçmeden oğlum Hüseyin içeri girdi ve; Es-selam-u aleyki ya
ümmah (Ey anne sana selam olsun) dedi. Ben de; Aleykes- selam ey benim
oğlum ve gözümün nuru ve gönlümün meyvesi dedim. Hüseyin; Anne, ben
burada bir güzel koku hissediyorum; ceddim Resulullahın kokusuna
benziyor dedi. Ben; Evet, ceddin ve kardeşin abânın altında
bulunuyorlar dedim. Hüseyin abâya doğru yaklaşarak; Es-selamu
aleyke ya ceddah, es-selamu aleyke ya menihterehullah (Sana selam olsun ey
büyük babam, sana selam olsun ey Allahın seçkin
kıldığı kimse); benim de sizinle beraber abânın
altına girmeme izin verir misiniz? dedi. Peygamber (s.a.a); Alekes-
selam ey evladım, ümmetimin şefaatçisi, evet izin verdim. buyurarak
karşılık verdi. Hüseyin de kisânın altına girdi.
Bu esnada Ebul- Hasan Ali bin Ebi Talip (a.s) gelerek; Es-selamu
aleyki ya binte Resulellah (Sana selam olsun ey Resulullahın
kızı) dedi. Ben de; Alekes- selam ya Ebel- Hasan ve ya Emirel-
Müminin diye cevap verdim. Sonra; Ben burada güzel bir koku hissediyorum; bu
koku amcam oğlu ve kardeşim Resulullahın kokusuna benziyor
dedi. Cevaben; Evet, Peygamber çocuklarınla birlikte kisanın
altındalar dedim. Ali de abâya doğru ilerleyip; Es-selamu aleyke ya
Resulellah. Benim de sizinle birlikte kisanın altına girmeme müsaade
eder misiniz? dedi. Resulullah (s.a.a); Ve aleykes- selam ya Ali, ya vasiyyî
ve halifetî ve sahibe livaî (Sana da selam olsun ey benim kardeşim ve ey
benim vasim ve halifem ve bayraktarım,) sana da izin verdim buyurdu.
Sonra ben abâya doğru giderek; Es-selamu aleyke ya ebetah, ya
Resulellah (Sana selam olsun ey babam, ey Allahın Resulü), acaba benim
de sizinle birlikte abânın altında olmama izin verir misiniz? dedim.
Resulullah (s.a.a); Ve aleykis- selam ya bintî, veya bizatî ve ezintu leki
(Sana da selam olsun, ey benim kızım ve ey benim vücudumun bir
parçası, sana da izin verdim) diyerek cevap verdi.
Ben de abânın altına girdim. Hepimiz abânın altına
toplandığımızda babam Resulullah (s.a.a) abânın iki
yanından tutup sağ eliyle göğe taraf işaret ederek dedi ki:
Ey Allahım, bunlar benim Ehl-i Beytim ve benim özel
yakınlarımdır. Bunların eti benim etimdendir ve
kanları benim kanımdandır; bunları inciten beni de incitir
ve bunları üzen beni de üzüyor. Ben bunlarla savaşanlarla
savaşırım ve bunlarla sulh içinde olanlarla sulh içindeyim;
bunların düşmanlarına düşmanım ve bunları
sevenleri severim; bunlar hakikaten bendendirler ve ben de bunlardanım.
Allahım, kendi rahmet ve bereketini, ihsan ve
bağışını bana ve bunlara indir ve bunlardan her türlü
pisliği gider ve bunları tertemiz kıl.
Allah-u Teala buyurdu ki: Ey benim meleklerim ve ey göklerde
bulunanlar, bina edilmiş gökyüzünü ve döşenmiş yeryüzünü ve
aydınlatan ay ve ışık saçan güneşi, dönen her feleki
(gezegeni), akan denizi ve dolaşan gemiyi, sadece kisânın
altında olan bu beş kişinin sevgisi için yarattım.
Cebrail-i Emin; Ya Rabbî, abânın altında bulunan kimlerdir?
diye sordu.
Allah (c.c); Onlar, Peygamberin Ehl-i Beyti ve risaletin
madenidirler; onlar; Fatıma, babası, kocası ve
çocuklarıdır buyurdu.
Cebrail; Ya Rab, yere inip onların altıncısı
olmama izin verir misin? dedi.
Allah Teala; Evet izin verdim buyurdu.
Bu vakit Cebrail-i Emin de yere indi ve; Es-selamu aleyke ya
Resulellah (Selam olsun sana ey Allahın Resulü), yücelerin en yücesi olan
Allah sana selam gönderiyor, güzel tebrik ve ihtiramını sana sunuyor ve
buyuruyor ki:
İzzet ve celalime and olsun ki, ben bina edilmiş gökyüzünü
ve döşenmiş yeryüzünü ve aydınlatan ayı ve
ışık saçan güneşi ve dönen her feleki (gezegeni) ve akan
her denizi ve dolaşan her gemiyi, sadece sizin hatırınız ve
sizin sevginiz için yarattım.
Allah Teala benim de sizinle birlikte olmam için izin verdi. Ya
Resulellah, sen de izin veriyor musun? dedi.
Resulullah şöyle buyurdu: Ve aleykes- selam ya emine vahyillah,
innehu naam kad ezintu leke (Sana da selam olsun ey Allahın vahyinin
emini, evet sana da izin verdim.
Bunun üzerine Cebrail de bizimle birlikte abânın altına
girerekve babama dedi ki: Allah size şöyle vahy etmiştir: Gerçekten
Allah, siz Ehl-i Beytten her türlü ricsi (günah ve pisliği) gidermek ve
sizleri tertemiz kılmak istiyor.[94]
Bu sırada Ali; Ya Resulellah, bizim bu abânın altında
oturmamızın Allah katındaki fazileti nedir? diye sordu.
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: Beni hak olarak peygamberlikle
gönderen ve insanların kurtarıcısı olarak beni risaleti
için seçen Allaha and olsun ki, bizim bu haberimiz (böylece kisânın
altında toplanmamızla ilgili olay), yeryüzünde içerisinde
şiilerimizden ve dostlarımızdan bir topluluğun
bulunduğu herhangi bir toplantıda söylenecek olursa, onlar
dağılıncaya kadar mutlaka onlara rahmet iner ve melekler
onların etrafını sarar ve onlara Allahtan bağış
dilerler.
Bu esnada Ali; O halde Allaha and olsun ki, biz saadete
kavuştuk dedi.
Peygamber (s.a.a) de şöyle buyurdu: Ey Ali, beni hak üzere
peygamber olarak gönderen ve insanların kurtarıcısı olarak
risaleti için beni seçen Allaha and olsun ki, bizim bu haberimiz,
şiilerimizden bir topluluğun bulunduğu herhangi bir mecliste
söylenirse ve onların içerisinde sorunu olan birisi olursa, onun sorununu
Allah Teala mutlaka giderir; onların içerisinde gamlı biri olursa,
Allah Teala onun gamını yok eder ve onların içerisinde
ihtiyacı olan biri olursa, Allah (c.c) onun ihtiyacını bertaraf
eder.
Ali bunu duyunca; O zaman Allaha and olsun ki, biz mutluluk ve
saadete kavuştuk ve Kâbenin Rabbine and olsun ki, bizim şiilerimiz
de dünya ve ahirette mutluluk ve saadete kavuştular dedi. [95]
32- Resulullah (s.a.a)in
vefatı üzerine Fatıma (a.s) şu şiiri okudu:
Topraklar altında gizlenene de ki; feryadımı duyuyor musun?
Öyle musibetler başıma
geldi ki; gündüzün başına gelseydi,
Kararır gece oluverirdi.
Ben Muhammedin gölgesinde himaye altında idim,
Zulme uğramaktan korkmuyordum, o benim güzelimdi.
Bugün ise aşağılanmak ve zulme uğramaktan
korkuyorum,
Bana zulmedeni ridamla defediyorum.
Kumru gam ve kederden geceleyin bir dalda ağlıyorsa,
Ben sabah vakti ağlıyorum.
Senden sonra hüznü munisim kılacağım,
Sana gözyaşı döküp
hakkımı aramaya gayret edeceğim.
Ahmedin mezarını koklayana ne gam,
Uzun bir zaman güzel koku koklamasa da.[96]
33- Hz. Fatıma (a.s),
Peygamber (s.a.a) defnedildikten sonra perişan bir halde evden
çıkıp halsizlikten babasının kabrine zor ulaşabildi.
Mihrabı, ezan okunan yeri görünce bağırmasıyla yere
düşmesi bir oldu. Kadınlar bu durumu görünce yüzüne su serptiler.
Ayıldığında babasının kabrine bakarak şöyle
dedi:
Babacığım! Gücüm tükendi, bedenimde hâl kalmadı,
düşmanım şematet etti (sevindi), üzüntü beni öldürdü.
Babacığım! Yalnız, şaşkın ve tek
kaldım. Sesim tutuldu, belim kırıldı, hayatım
bunaldı, günlerim karardı.
Babacığım! Senden sonra yalnızlığım
için bir munis, gözyaşımı dindirecek birisi, zaafım için
bir yardımcı bulamıyorum.
Babacığım! Senden sonra Kuranın muhkem ayetleri
unutuldu, Cebrail ve Mikailin indikleri yer yok oldu.
Babacığım! Senden sonra sebepler (ilişkiler)
değişti, kapılar yüzüme kapandı.
Babacığım! Senden sonra artık dünyadan nefret
ediyorum, nefesim tükeninceye dek sana ağlayacağım.
Babacığım! Sana olan aşkım tükenmek bilmez,
sana olan hüznüm sona ermez. Ey vah babacığım! Ey vah
Allahım![97]
34- Ömer Muaviyeye
yazdığı uzun bir mektubunda şöyle diyor:
Fizzeye (Hz. Fatımanın cariyesi) dedim ki: Aliye de ki:
Ebu Bekire biat etmek için dışarı çıksın; çünkü
müslümanlar ona biat etmişlerdir.
Fizze: Emirul- Müminin Ali meşguldür dedi.
Dedim ki: Bu sözleri bir kenara bırak, ona de ki,
dışarı çıksın; aksi takdirde içeri girip onu zorla
çıkarırız.
Bu sırada Fatıma odadan çıkıp kapının
arkasında durdu ve şöyle dedi:
Ey yalancı sapıklar! Ne diyorsunuz, ne istiyorsunuz?
Dedim ki: Ey Fatıma!
Fatıma: Ey Ömer! Ne istiyorsun? dedi.
Dedim ki: Neden amcan oğlu seni cevap vermek için göndermiş
ve kendisi perdenin arkasında oturmuştur?
Dedi ki: Ey şaki (bedbaht)! Senin azgınlığın
beni evimden dışarı çıkardı; hücceti sana ve
diğer her sapığa tamamladı.
Dedim ki: Bu boş sözleri ve kadın hikayelerini bir kenara
bırak, Aliye de ki dışarı çıksın; aramızda
hiçbir dostluk ve ihtiram yoktur.
Fatıma dedi ki: Ey Ömer! Şeytan hizbinle mi beni
korkutuyorsun? Oysaki şeytanın hizbi güçsüzdür.
Dedim ki: Eğer dışarı çıkmazsa, ya çok odun
getirerek bu evi içindekilerle yakacağım veya Ali sürüklenerek biate
götürülecektir.
Bu sırada Konfozun kırbacını alıp ona vurdum
ve Halid bin Velide de: Sen ve adamlarımız gidin odun getirin, ben
onları yakacağım dedim.
Fatıma dedi ki: Ey Allahın düşmanı, ey
Peygamberin düşmanı, ey Emirul- Müminin Alinin düşmanı!
Fatıma elleriyle kapıyı tutup onu açmama mani oluyordu;
derken onu bir kenara ittim, yine bana mani olmaya çalıştı, bu
defa kırbaçla onun ellerine vurdum, onu incittim, onun inilti ve
ağlamasını duydum; neredeyse yumuşayacaktım ve
kapıdan geri dönecektim. Ama bu esnada Alinin Arap
kahramanlarının kanını dökmedeki hınç ve
düşkünlüğünü, Muhammedin hile ve sihrini hatırladım, bu
esnada kapıya bir tekme vurdum, Fatıma ise kapıya
yapışıp ona dayak olmuştu; öyle şiddetle bağırdı
ki, Medinenin alt üst olduğunu zannettim ve şöyle dediğini
duydum:
Ay babacığım! Yâ Resulullâh! İşte çok
sevdiğin kızına böyle davranıyorlar! Ah! Ey Fizze! Gel de
beni tut; Allah'a and olsun ki, karnımdaki yavrum öldürüldü!
Duvara dayanarak doğum acısı çektiğini duydum,
derken kapıyı itip içeriye girdim, gözlerimi kapatan bir çehreyle
benimle karşılaştı, maknenin (hicabın) üzerinden
yüzüne bir tokat vurdum, öyle ki küpesi kopup yere dağıldı!... [98]
Hz. Fatıma (a.s)ın Mescitte
Hararetli Konuşması
35- Abdullah bin Hasan (a.s) kendi senediyle babalarından şöyle rivayet etmiştir: Ebu
Bekir, Fedeki Fatımanın elinden almaya karar
aldığında, bu haber Hz. Fatımaya ulaşınca
baş örtüsünü başına atıp çarşafına büründü, bir
grup akrabalarının kadınları eşliğinde eteklerini
çiğnediği ve yürüyüşü Resulullahın yürüyüşünü
hatırlatan bir halde Ebu Bekirin yanına vardı; Ebu Bekir
Muhacir, Ensar vs. kimselerden oluşan bir grup topluluk arasında yer
almıştı. Hz. Fatımanın önüne bir perde çektiler.
Fatıma (a.s) onun arkasında oturdu. Kendini ağlamaktan
alamadı. Öyle bir inledi ki, halk o sesi duymakla ağlamaya
başladı; derken meclis galeyana geldi. Daha sonra biraz sakin oldu,
halkın ağlama sesleri ve galeyanı yatışınca,
sözüne Allaha hamd ve Peygambere salat ve selamla başladı; halk
tekrar ağlamaya başladı. Halk iyice sustuktan sonra sözlerine devam
ederek şöyle buyurdular:
Verdiği nimetlere karşı övgü Allah'a mahsustur.
İlham ettiği şeylere karşı şükür Ona özgüdür.
Başlattığı bütün nimetler,
bağışladığı bol bahşişler, verdiği
bol ihsanlarına karşı sena Ona mahsustur. Nimetleri
sayılamayacak kadar çoktur, sonu karşılığı
verilemeyecek kadar uzaktır, sonsuzluğu idrakten ıraktır.
Nimetlerin arttırılması için insanları şükretmeye
davet etti, onların çoğalması için halktan hamd etmeyi istedi.
İkinci kez de o nimetlerin (ahiretteki) benzerine davet etti.
Şahadet ederim ki Allahtan başka bir İlâh yoktur.
Tektir ve ortağı yoktur. Bu kelimenin tevili ihlâstır. Kalpler
Ona bağlanmıştır ve fikir onunla
aydınlanmıştır. Öyle bir Allahtır ki gözler Onu
göremez, diller Onu (olduğu gibi) vasfedemez, akıllar Onu
nitelendiremez. Bütün şeyleri yoktan var etti, herhangi bir şeyi
örnek edinmeksizin yarattı. Onların yaratılmasına bir
ihtiyacı olmaksızın ve hiçbir fayda gütmeksizin kendi
iradesiyle, hikmetini ispat emek, itaatine vakıf kılmak, kudretini
göstermek, kullarını ibadete çağırmak, davetini yüceltmek
için bunları yarattı. Sonra kullarını azaptan korumak ve
onları cennetine sevk etmek için kendisi itaat edene mükafat vermeyi,
isyan edeni ise cezalandırmayı takdir etti.
Şahadet ederim ki, babam Muhammed (s.a.a) Allahın kulu ve
elçisidir. Onu, elçi olarak göndermeden önce seçti, yaratmadan önce Ona
Muhammed adını verdi, peygamberlikle görevlendirmeden önce Onu
tercih etti. O zaman diğer mahlukat daha gayp âleminde gizliydi, korkunç
perdelerle korunmuştu, yokluğun sınırını
aşmış değildi. Allah Teala işlerin sonunu bilirdi,
bütün hadiselerden haberdardı, mukadderatın yerlerini
tanırdı.
Yüce Allah, emrini tamamlamak, hükmünü icra etmek, kesin
mukadderatını infaz etmek için Muhammedi mebus etti. Allah Teala,
insanların dinlerinde ayrılığa düştüğünü, tefrika
ateşine yöneldiklerini, putlara taptıklarını, bilerekten
Allahı inkar ettiklerini görünce, babam Muhammed (s.a.a) vesilesiyle
karanlıkları aydınlattı, kalplerdeki karalıkları
giderdi, gözler önüne çekilen şaşkınlık perdelerini
kaldırdı. Babam, halkı hidayet etmek için kıyam etti,
onları sapıklıktan kurtardı, körlüklerini giderip basiret
verdi onlara. Onları mutedil bir dine hidayet etti, doğru bir yola
çağırdı. Daha sonra Allah Teala şefkat ile ve herhangi bir
icbar söz konusu olmadan Onun ruhunu aldı. Artık Muhammed (s.a.a),
bu dünyanın elem ve sıkıntılarından rahat
bulunmaktadır, öbür dünyada mukarrep melekler ve bağışlayan
Rabbin rızasıyla beraberdir ve Allahın katında
yaşamaktadır. Allahın salat, rahmet ve bereketi Onun
peygamberi, emini ve yaratıkları arasından seçip
beğendiği babama olsun.
Sonra halka hitap ederek
şöyle buyurdu:
Ey Allahın kulları! Siz, Onun emir ve nehyinin
koruyucuları, din ve vahiy ilminin taşıyıcıları,
kendi üzerinizdeki eminleri ve dini diğer milletlere ulaştıran
elçilerisiniz. Allahın gerçek halifesi sizin aranızdadır. O,
Allahın daha önce size gönderdiği bir ahit ve aranızda
bıraktığı bir hüccettir. O, Allahın natık
(konuşan) kitabı ve sadık Kuranıdır. O, parlak bir
nur ve aydınlatıcı bir ışıktır. Delilleri
aşikar, sırları açık ve zahirleri vazıhtır (onun
içini de bilirsiniz dışını da). Ona uyanlara gıpta
edilir. Kendisine uyanı Allahın Rıdvan cennetine götürür. Ona
kulak vereni kurtuluşa sevk eder. Allahın aydın hüccetleri,
açıklanmış farzları, yasaklanmış haramları,
yeterli delilleri, övülmüş erdemleri, hibe edilmiş ruhsatları ve
yazılmış şeriatları onun vesilesiyle elde edilir,
kavranılır.
Allah, şirkten arınmanız için imanı, kibirden
uzaklaşmanız için namazı, nefsin temizlenmesi ve
rızkın artması için zekatı, ihlâsın
sağlamlaşması için orucu, dini ayakta tutmak için haccı,
kalplerin düzelmesi için adaleti, dinin düzene girmesi için bize itaati,
ümmetin tefrikaya düşmemesi için bizim imametimizi, İslamın aziz
ve üstün olması için cihadı, İlâhî mükafatı hakkedebilmek
için sabrı, toplumun maslahatı için iyiliği emretmeyi, gazaptan
korunmak için ana-babaya iyilik etmeyi, ömrün uzaması ve nüfusun
çoğalması için akrabalarla ilişkiyi kesmemeyi, kanların
akıtılmaması için kısası, mağfirete yönelmek için
adağı yerine getirmeyi, eksik ölçmeyi önlemek için ölçü ve
tartıda tam hakkını vermeyi, lanetten korunmak için kaziften
(namuslu kadınlara zina isnadında bulunmaktan) kaçınmayı,
iffet ve emniyeti (toplumda) hakim kılmak için hırsızlık
yapmaktan uzak durmayı, pislikten uzak olmak için şarap içmekten
sakınmayı, Rabliğine olan inancın ihlası için
şirkten kaçınmayı farz kıldı Öyleyse Allahtan,
gerektiği şekilde çekinin ve ancak Müslüman olarak ölün.[99]
Size emrettiği ve sizi ondan sakındırdığı
şeyde Allaha itaat edin. Çünkü Allahtan ancak alim olanlar korkar.[100]
Sonra şöyle buyurdu:
Ey insanlar! Bilin ki ben Fatımayım, babam Muhammeddir.
Yine tekrarlıyorum; ben Fatımayım, babam Muhammeddir! Yalan
söylemiyorum ve hata da etmiyorum. And olsun, size içinizden bir peygamber
geldi ki, zahmet çekmeniz onu incitir ve üzer. Size çok düşkündür,
müminlere çok şefkatlidir, çok merhametlidir.[101]
Eğer o peygamberi tanıyorsanız, bilmeniz gerekir ki o, sizin
kadınlarınızın babası değil, benim babamdır;
sizin erkeklerinizin değil, benim amca oğlumun kardeşidir.
Onunla akrabalık ne de güzeldir! O, risaletini halka
ulaştırdı, onları İlâhî azapla korkuttu.
Müşriklerin yol ve yöntemlerinden yüz çevirdi. Onların
sırtlarına ağır bir darbe indirdi. Onların
boğazını sıktı, hikmet ve güzel öğütle Rabbinin
yoluna çağırdı. Putları kırdı, küfrün
başlarını dağıttı, sonunda küfür topluluğu
hezimete uğradı, geriye dönüp kaçtı, gece sabahtan
ayrıldı (karanlıklar yok oldu), hak ortaya çıktı,
dinin önderi söz sahibi oldu, şeytanların kükremesi kesildi, nifak
topluluğu helak oldu, küfür ve düşmanlık düğümleri çözüldü,
siz de yüzleri ak ve oruçtan karınları aç kişilerin
arasında (özgürce) ihlas (lâ ilahe illellah) kelimesini söyler oldunuz.
Sizler (Peygamber-i Ekrem gelmeden önce) bir ateş çukurunun
kenarındaydınız, içenin içeceği değersiz bir yudum su
idiniz, tamahkarın ganimet bilip yiyivereceği bir
lokmaydınız, adavet ateşini körükleyenler için uygun bir alev
idiniz, ayaklar altında eziliyordunuz. Develerin girip kirlettikleri
(çukur) suyu içiyordunuz, ağaç yapraklarını gıda
ediyordunuz, zelil ve aşağılık bir hale
düşmüştünüz, etrafınızdaki insanların sizi ezmesinden
korkuyordunuz, bütün bu bedbahtlıklardan sonra Allah Teala, babam Muhammed
vasıtasıyla sizleri kurtardı. Daha sonra babam, yiğit
kişiler, Arabın kurtları ve kitap ehlinin
isyancılarıyla denenip sınandı (onlarla savaştı).
Onlar ne zaman savaş ateşini tutuşturdularsa, Allah-u
Teala onu söndürdü. Şeytanın boynuzu göründüğünde (onlar
baş kaldırdığında) veya müşriklerden bir ejderha
ağzını açtığında kardeşi Aliyi onun
ağzına atıyordu (onun önüne çıkarıyordu), o da onun
beliyle kulağını ayağının altına almadan ve
onun püskürdüğü ateşi kılıcıyla söndürmeden geri
dönmüyordu. Allahın rızasını kazanmak için bu zorluklara
katlanıyordu, Onun emirlerini uygulamak için çaba sarf ediyordu,
Resulullaha herkesten daha yakındı, evliyaullahın seyyidi
(efendisi) idi. Her zaman (Allahın ve Peygamberin emrine) hazır,
hayır isteyen, gayretli ve emekçi idi. Allah'ın yolunda,
kınayanların kınaması ona mani olmazdı.
Hz. Ali tebliğ ve cihat ederken siz keyfinizi sürdürmekte,
rahatınıza bakmaktaydınız, mağlubiyete
uğramamızı ve bir haber çıkmasını bekliyordunuz.
Savaş anında geri dönüp düşmanla savaşmaktan kaçıyordunuz.
Allah Teala, Resulü için, peygamberlerin evini ve seçkin
kullarının yurdunu seçtiğinde (onu Firdevs cennetine
götürdüğünde) artık nifak dikeni (kalplerdeki kinler) ortaya
çıktı, din gömleği eskidi, kin besleyen sapıklar söz sahibi
oldular, en düşük kişiler ortaya çıktılar. Batıl
ehlinin boğur devesi böğürdü, arsanızda kuyruğunu
oynattı, şeytan yerinden başını çıkardı,
sizi kendine çağırdı, davetini icabet ettiğinizi, onun
aldatmasına hazır olduğunuzu gördü. Sonra hareket etmenizi
istedi, siz de hareket ettiniz, tehyiç olmanızı
(coşmanızı) istedi, siz de tehyiç oldunuz. Derken
başkasının devesini damgaladınız (sizin
malınız olmayan hilafeti gasp ettiniz), onu, sizin olmayan bir
çeşmenin başına getirdiniz. Ahdinizden (Gadir-i Humdaki
biatinizden) uzun bir zaman geçmemişti, Peygamberin vefatından
dolayı kalbimizin yarası çok genişti, henüz
iyileşmemişti, Peygamberin mübarek naaşı henüz
toprağa verilmemişti. Fitne çıkması korkusunu bahane ederek
kendinizi öne attınız. Ama bilin ki, fitnenin ta içine düştünüz.
Şüphe yok ki, cehennem küfre sapanları
kuşatmıştır.
Heyhat! Siz nere, fitneyi yatıştırmak nere! Ne oluyor
size? Nereye gidiyorsunuz? Allahın Kitabı sizin
aranızdadır; sözleri açık, ahkamı parlak, nişaneleri
göz kamaştırıcı, emir ve nehiyleri aşikârdır. Ama
siz onu arkanıza attınız. Ondan yüz çevirmek mi istiyorsunuz?
Yoksa Kurandan başkasıyla mı hükmediyorsunuz? Ondan
başkasını almak, zalimler için ne de kötü bir bedeldir.
(Şunu bilin ki:) Kim İslamdan başka bir din ararsa, asla ondan
kabul edilmez ve o, ahrette hüsrana uğrayanlardandır[102]
Sonra (çalınan devenin) ürkmesi dinip dizginlenmesi kolay olacak kadar
bile sabretmediniz. Sonra fitne ateşini tutuşturdunuz, onun közünü
körüklediniz, azgın Şeytanın çağrısına müspet
cevap verdiniz. Parlak dinin nurunu söndürmeye, seçkin Peygamberin sünnetini
boşlamaya koyuldunuz. Köpük içmek adına alttan süt içiyorsunuz.
Ağaçlar arasında saklanan yırtıcı canavarlar gibi onun
(Peygamberin) Ehl-i Beytine ve evlatlarına doğru yürüyorsunuz.
Bıçak kesmesi ve karına sokulan mızrak ağrısı
gibi olan sizden gördüğümüz bu zulümlere sabretmekten başka bir
çaremiz yoktur.
Siz şimdi Peygamberden bize miras yetişmediğini mi
sanıyorsunuz? Yoksa cahiliye hükmünü mü arıyorsunuz? Kesin bilgiyle
inanan bir topluluk için, hükmü Allahın hükmünden daha güzel olan
kimdir.[103] Benim Resulullahın
kızı olduğumu bilmiyor musunuz? Benim onun kızı
olduğum parlak güneş gibi size açıktır. Ey Müslümanlar!
Mirasımın elimden alınması hususunda mağlup mu olayım?
Ey Kuhafe oğlu (Ebu Bekir)! Acaba senin babandan miras
alabileceğin ama benim babamdan miras alamayacağım Kuranda
mı yazılmıştır? Şüphesiz Allaha iftira
ediyorsun. Bilerek mi Allahın kitabını arkanıza attınız?
Oysa Allah Teala Kuranda; Süleyman, Davuda mirasçı oldu[104]
buyurmaktadır. Yine Yahya bin Zekeriyyaın kıssasında,
Zekeriyya; Rabbim! Bana kendi katından bir yardımcı
armağan et de bana mirasçı olsun, Yakup oğullularına da
mirasçı olsun.[105] diye Allaha yalvarmaktadır.
Yine Allah Teala Kuranda; Akrabalar (mirasta) Allahın
kitabına göre, birbirlerine önceliklidir.[106]
buyurmaktadır. Yine; Çocuklarınız konusunda Allah, erkeğe
iki kadının hissesi kadar tavsiye eder.[107]
buyurmaktadır. Yine; Sizden birinize ölüm gelip çattığı
zaman, eğer geride bir hayır (mal, mülk vb.) bırakmışsa,
anaya, babaya ve yakın akrabaya, bilinen (uygun, meşru) bir tarzda
vasiyette bulunması -Allaha karşı gelmekten sakınanlara
bir hak olarak- size farz kılındı.[108]
buyurmuştur.
Benim için mirastan bir hisse olmadığını, babadan
miras alamayacağımı ve aramızda akrabalık
bağı olmadığını mı sandınız? Acaba
Allah Teala miras ayetini size mahsus kılmış da babamı onun
hükmünden istisna mı etmiş? Yoksa, iki dinin mensupları
birbirlerinden miras alamazlar mı diyorsunuz? Acaba ben ve babam bir
dinden değil miyiz? Yoksa siz, Kuranın umum ve hususunu babam ve
amca oğlumdan daha iyi mi biliyorsunuz? Bu yularlanmış ve
palanlanmış deve (hilafet ve Fedek) de senin olsun, al götür;
kıyamet günü seninle görüşecektir. Allah ne güzel hükmeden, Muhammed
ne güzel kefil ve kıyamet ne güzel buluşma yeridir! O gün
batılda olanlar hüsrana uğrayacaklar.[109]
O gün pişmanlık duymanız size yarar vermeyecektir. Her bir
haber için kararlaştırılmış bir zaman vardır. Siz
de bileceksiniz.[110]
Yakında bileceksiniz, kendisini aşağı kılan azap kime
gelecek ve kesintisiz azap kimin üzerine çökecek?[111]
Sonra Ensara hitap ederek
şöyle buyurdu:
Ey cömertler topluluğu! Ey dinin pazıları
(yardımcıları)! Ey İslamın koruyucuları! Benim
hakkımda sizdeki bu zaaf ve mazlumiyetim hususunda sizdeki bu uyuklama
nedir? Babam Resulullah (s.a.a); Kişinin
hürmeti, evladı hakkında korunmalıdır
(evlada hürmet babaya hürmettir.) buyurmuyor muydu? Ne çabuk
değiştiniz? Ne çabuk boşaltıp döktünüz
(kararlarınızı değiştirdiniz)? Sizin, istediğim
ve elde etmeye çalıştığım şeye gücünüz
vardır. Muhammed (s.a.a) öldü mü diyorsunuz? Evet bu büyük bir musibetti,
gediği geniş mi geniştir; bu gediğin bitişmesi zor mu
zordur. Onun gözlerden kaybolmasıyla yeryüzü karanlık oldu,
musibetinden dolayı güneş ve ay tutuldu, yıldızlar
dağıldı, arzular öldü, dağlar alçaldı. Yine onun
ölmesiyle sınırlar çiğnendi, hürmetler yok oldu. And olsun
Allaha, bu büyük bir felaket ve büyük bir musibetti; dünyada bunun misli
(canları yakan) bir bela ve afet görülmemiştir. Ancak her akşam
ve sabah evlerinizde okuduğunuz Kuran bunu (Peygamberin ölmesini)
açıkça bildirmiştir. Bu bela (ölüm) ondan önceki peygamber ve ilâhî
elçilere de gelip çatmıştır. Bu, kesin bir hüküm ve
kaçınılmaz bir kazadır. Muhammed, yalnızca bir
Peygamberdir. Ondan önce nice Peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o
ölürse, ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye
mi (cahiliyeye mi) döneceksiniz? Kim iki topuğu üzerine gerisin geriye
dönerse, Allaha kesinlikle zarar veremez. Allah şükredenleri pek
yakında ödüllendirecektir.[112]
Ey Kayle[113] oğulları!
Babamın mirası sindirilsin mi? Oysaki siz beni görecek, sesimi
işitecek mesafedesiniz, sessiz durmuşsunuz! Feryadımı
duyuyorsunuz, halimi biliyorsunuz; yeterince sayınız,
azığınız, gücünüz, silahınız ve siperiniz
vardır. Ama bununla birlikte çağrımı duyup cevap
vermiyorsunuz, imdat sesimi duyup yardım etmiyorsunuz. Halbuki
yiğitlikle meşhur, hayır ve salahla maruftunuz. Seçilen
seçkinler ve biz Ehl-i Beyt için beğenilen güzidelerdiniz. Araplarla
savaştınız, zorluklara katlandınız, çeşitli
milletlerle çarpıştınız, yiğitlerle yüz yüze
karşılaştınız. Biz adım
attığımızda adım attınız,
emrettiğimizde emre uydunuz. Nihayet İslam değirmeninin
taşı dönmeye başladı, günlerin sütü (ganimetler)
çoğaldı, şirkin narası kesildi, yalanın kaynaması
durdu, küfr ateşi söndü, kargaşalık daveti dindi, din
nizamı düzene girdi. Öyleyse yardım edeceğinizi
açıkladıktan sonra neden susarak geri döndünüz? Himaye
edeceğinizi ilan ettikten sonra neden gizlediniz? Teşebbüste
bulunduktan sonra neden geri çekildiniz? İmandan sonra neden şirk
koştunuz? Yeminlerini bozan, Peygamberi (yurdundan) sürmeye çabalayan ve
sizinle ilk defa (savaşa) başlayan bir toplulukla savaşmaz
mısınız? Korkuyor musunuz onlardan? Eğer iman etmiş
kimseler iseniz, kendisinden korkmanıza Allah daha layıktır.[114]
Görüyorum ki rahatlığa yönelmişsiniz, yöneticiliğe
herkesten layık olanı makamından
uzaklaştırdınız, müsterih oldunuz, darlıktan
genişliğe çıktınız, gizlediğinizi açığa
vurdunuz, içtiğinizi kustunuz. (Fakat şunu bilin ki:) Eğer siz
ve yeryüzündekilerin tümü kafir olsanız, gerçek şu ki, Allah ganidir
(hiçbir şeye muhtaç değildir), hamiddir (bütün övgüler Ona
mahsustur).[115]
Bilin ki gerekeni söyledim,
alçaldığınızı (geçici sarhoşluğunuzu) da,
kalplerinizin gizlediği hıyaneti de biliyordum. Ama bunlar, dertli
ruhun taşması, öfkenin dışarı dökülmesi, kalp
çeşmesinin coşması, gönlün derdi ve hücceti tamamlamaktı.
(Mesele yağmalamaksa) öyleyse bunu da (Fedeki) alın, onu
hilafet devesinin arkasına yükleyip götürün; (fakat şunu bilin ki)
onun sırtı yağır olacak, ayakları aşınacak,
kusuru kalacak (ve sizin için yüzkarası olacak)tır. O (hilafet
devesi), Allahın gazabıyla damgalanmıştır,
rezilliği ebedi kalacaktır ve sizi Allahın kalplere
işleyen yakılmış ateşine götürecektir. (Bilin ki,)
yaptıklarınız Allahın gözü önündedir. Zulmetmekte
olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek
yakında bileceklerdir.[116]
Ben, Sizi şiddetli bir azabın öncesinde
uyarıp-korkutan[117]
Peygamberin kızıyım. Artık Yapabileceğinizi
yapın; kuşkusuz biz de (bir şeyler) yapmaktayız. Ve
gözleyip durun; gerçekten biz de gözleyip-durmaktayız.[118]
Ebu Bekir, Hz.
Fatımanın güçlü mantık ve delili karşısında
halkı aldatma yoluna baş vurarak şöyle dedi:
Ey Resulullahın
kızı! Baban müminlere karşı şefkatli ve esirgeyiciydi.
Hiç şüphesiz Muhammed (s.a.a) bizim kadınlarımızın
babası değildi, senin babandı ve senin kocanın
kardeşiydi. Bunu çok iyi biliyoruz. Kim sizi severse kurtuluşa
erişir, kim size karşı kin beslerse hüsrana uğrar... Hiç
kimse seni hakkından mahrum edemez, seni yalanlayamaz... Fakat Allaha and
olsun ki, babanın şöyle buyurduğunu duydum: Biz Peygamberler,
altın, gümüş, ev ve mülk miras bırakmayız; ilim ve
nübüvvetten başka mirasımız olmaz. Bizden geride kalan
mallarımız Müslümanların halifesinin yetkisindedir...
Hz. Fatıma Ebu Bekire
şöyle cevap verdi:
Subhanellah! Babam Allahın Kitabından yüz çeviren,
ahkamına muhalefet eden değildi. Onun hükümlerine uyan, onun
surelerini takip edendi. Acaba hileye baş vurarak ona iftirada bulunmak
mı istiyorsunuz? Onun ölümünden sonra sizin bu işiniz, onun
hayatı döneminde onu yok etmek için kurduğunuz tuzaklara
benzemektedir. Bu Kuran, adaletli bir hakim ve hakla batılı
birbirinden ayırandır. Kuran buyuruyor ki: Artık bana kendi
katından bir yardımcı armağan et. Bana mirasçı olsun,
Yakup oğullarına da mirasçı olsun.[119]
Süleyman Davuda mirasçı oldu[120]
Allah Teala feraiz ve miras hükümlerini Kuranda beyan etmiş, zan ve
şüpheye bir yer bırakmamıştır. Hayır, nefsiniz,
sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra
(bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin bu
düzüp-uydurduklarınıza karşı (kendisinden) yardım
istenecek olan Allahtır.[121]
Ebu bekir, Hz.
Fatımanın ezici delillerinden kendisini kurtarmak için şöyle
dedi: ...İkimizin arasında bu insanlar hükmetmelidir. Çünkü beni
onlar hilafete seçtiler...
Hz. Fatıma bunun üzerine o
susan halka şöyle buyurdu:
Ey batıl söze koşan, çirkin ve helak edici ameller
karşısında susan topluluk! Kuranı iyiden iyiye
düşünmez misiniz? Yoksa bir takım kalpler üzerinde kilitler mi
vurulmuş?[122]
Hayır, yaptığınız kötü ameller kalplerinizi
kaplamıştır; kulaklarınızı, gözlerinizi
kapamıştır. Tevil ettiğiniz
(yorumladığınız) ne de kötüdür! Biçtiğiniz ne de
pistir! Muameleniz ne de çirkindir! Vallahi onun yükünü ağır,
sonucunu kötü bulacaksınız. Perdeler gözlerinizin önünden
kaldırıldığında, onun ardındaki şiddet ve
mihnetler açığa çıktığında,
sanmadığınız şeyler Allah tarafından size
aşikâr edildiğinde, İşte orada hakkı iptal etmekte
olanlar hüsrana uğrayacaklardır.[123]
Hz. Fatıma (a.s) daha sonra
Resulullah (s.a.a)in kabrine bakarak şu şiiri okudu:
Senden sonra bir takım olay ve sıkıntılar oldu;
eğer sen hazır olsaydın olaylar o kadar büyümezdi.
Yer yağmurunu kaybettiği gibi biz de seni kaybettik; kavmin
de bozulup dağıldı; öyleyse sen onların musibete
uğramalarına (sapmalarına) şahit ol.
Allah katında kurp ve makamı olan her aile, yakınlardan
daha yakın ve üstündür.
Göçüp gittiğinde ve toprak aramızda engel olduğunda,
bazı kimseler gönüllerinde saklı olan düşmanlıklarını
aşikar ettiler.
Sen dünyadan göçtüğünde, bazı kişiler (de) asık
suratla bizimle karşılaştılar, bizi küçümsediler ve bütün
yeryüzü zorla (bizden) alındı.
Sen, dolunay ve kendisinden ışık alınan bir nur
idin; izzet sahibi Allahtan taraf sana kitaplar nazil oluyordu.
Cebrail ayetler getirmekle bize ünsiyet (sükunet) veriyordu, senin
gitmenle bütün hayırlar da perde arkasında yer aldı.
Keşke senden önce ölüm bize ulaşsaydı, sen göçüp
gittiğinde, yığın topraklar aramızda engel oldu.
Biz öyle bir musibete duçar olduk ki, gamlı ve kederli insanlardan
hiçbir kimse, ne Arap, ne de Acem böyle bir musibete duçar
olmamıştır.
Hz. Fatıma (a.s) bu
konuşmalardan sonra evine döndü.
Ziyaretine
Gelen Kadınlara Konuşması
36- Resulullahın
kızı Fatıma (a.s)ın hastalığı
ağırlaşınca, Muhacir ve Ensardan oluşan bir grup
kadın, Hz. Fatımanın ziyaretine giderek; Ey Resulullahın
kızı, bu hastalığınla nasıl sabahladın,
durumun nasıldır? diye sorduklarında şöyle buyurdu:
Allah'a and olsun ki, dünyanızı sevmediğim,
erkeklerinize darıldığım halde sabahladım. Onları
denedikten sonra uzağa attım, sınadıktan sonra onlara
sinirlendim. Keskinin körelmesi, ciddiyetten sonra gevşeklik,
başı taşa vurmak, mızrağın (veya kanalın)
çatlaması, görüşlerin bozulması, isteklerin sapması ne de
kötüdür! Kendileri için nefislerinin takdim ettiği şey ne de
kötüdür. Allah onlara gazaplandı ve onlar azapta ebedi
kalacaklardır.[124]
Çaresizlikten onun (Fedek ve Hilafetin) yularını onlara taktım,
onu onlara yükledim, baskınını da onlara yaptım
(diyeceğimi dedim). Zalim kavim hayır görmesin, neticesiz
kalsın, rahmetten uzak olsun. Yazıklar olsun onlara! Onu (hilafeti),
risalet kökünden (merkezinden) nübüvvet ve delalet temelinden, Ruhul Eminin
(Cebrailin) indiği evden, din ve dünya işlerine alim olanın
elinden çıkardılar. Bilin ki bu,
büyük ve apaçık bir hüsrandır.[125]
Aliden intikam almalarının sebebi ne idi? Allah'a and olsun ki, onun
kılıcının kimseyi tanımamasından, ölüme itina
etmemesinden, düşmanları çiğnemesinden,
kılıcının darbesinden ve Allah rızası için olan
öfkesinden dolayı ondan intikam aldılar. Allaha and olsun ki,
eğer yoldan çekilseydiler (mani olmasaydılar), Resulullahın
Aliye bıraktığı yulardan (önderlikten) ve onu kabul
etmekten vazgeçselerdi ve onu (hilafet devesinin dizginini) Aliye
bıraksalardı, bu deve onları doğru yola götürürdü,
burunsallığı kimseyi yaralamazdı, yürümesi
ağırlaşmazdı, binicisi yorulmazdı, onları
hazmettirici ve kandırıcı temiz bir su kaynağına
götürürdü, yanları suyu bulandırmazdı, onları doyurup geri
getirirdi.
Hz. Ali onlara, gizlide ve açıkta nasihat etti. Hilafete
ulaşsaydı zenginlikten çok süslenmezdi (Beyt-ul maldan kendisi için
zahire etmezdi), susuzluğunu ve açlığını
gidereceği az bir miktar hariç dünya malından bir şey
toplamazdı. O zaman kimin zahit, kimin dünyaya haris olduğu, kimin
doğru konuşan, kimin de yalancı olduğu ortaya
çıkmış olacaktı. Eğer halk inansalardı,
korkup-sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem de yerden
bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de
onları kazandıkları şeylerden dolayı
cezalandıracağız.[126]
Bunlardan zulmetmiş olanlara da, kazanmakta oldukları kötülükler
isabet edecektir ve onlar (Allah'ı) aciz bırakabilecek de
değillerdir.[127]
Ebu Bekirle
Ömerin Özür Dilemeleri
37- Hz. Ali (a.s) camide beş vakit namazlarını kılıyordu; namazını
kılıp bitirdiğinde Ebu Bekir ve Ömer; Resulullahın
kızının hali nasıldır?... diye sordular. Sonra
şöyle dediler: Senin de bildiğin gibi bizimle onun arasında bir
rahatsızlık olmuştur, eğer uygun görüyorsan bizim için izin
iste de suçumuzdan dolayı ondan mazeret dileyelim.
Hz. Ali (a.s) cevaben şöyle buyurdu: Bu sizin bileceğiniz
bir şeydir. Sonra Hz. Ali (a.s) Hz. Fatımanın yanına
gelerek şöyle dedi: Ey hür kadın! Filan şahıslar
kapının arkasındalar, sana selam vermek istiyorlar, bu konuda
görüşün nedir? Hz. Fatıma (a.s) cevaben şöyle dedi: Ev senin
evindir, hür de senin eşindir, istediğini yapabilirsin. Hz. Ali
(a.s); Öyleyse çarşafını başına at dedi. Hz.
Fatıma da çarşafını başına atıp yüzünü
duvara döndü.
Sonra o ikisi içeri girip selam verdikten sonra; Bizden razı ol,
Allah da senden razı olsun dediler. Hz. Fatıma (a.s); Sizi buraya
getiren ve bu sözü söylemenize sebep olan şey nedir? diye sordu. Onlar
cevaben; Biz, kötü iş yaptığımıza itiraf ediyoruz,
bizi affetmeni ümit ediyoruz. dediler. Hz. Fatıma (a.s) onların bu
sözlerine karşılık şöyle buyurdular: Eğer sözünüzde
sadıksanız, öyleyse sizden soracağım şey hakkında
bana görüşünüzü bildirin; ben sizin de bildiğinizi bildiğimden dolayı
sizden bir mesele soracağım, eğer beni tasdik ederseniz buraya
gelmenizde sadık olduğunuzu anlamış olurum.
O ikisi; İstediğin meseleyi sorabilirsin. dediler. Bunun
üzerine Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyurdu: Allah aşkına,
acaba Resulullah (s.a.a)in şöyle buyurduğunu duymuş musunuz?:
Fatıma bedenimin bir parçasıdır; öyleyse ona eziyet
eden bana eziyet etmiştir. O ikisi cevaben; Evet, Resulullah bunu
buyurmuştur. dediler. Onların bu sözü üzerine Hz. Fatıma (a.s)
ellerini göğe kaldırarak şöyle dedi:
Allahım, o ikisi bana eziyet ettiler, ben onları sana ve
resulüne şikayet ediyorum. Hayır, Allaha andolsun ki, babam
Resulullaha kavuşana dek kesinlikle sizden razı
olmayacağım ve sizin yaptığınızı O Hazrete
bildireceğim; sizin hakkınızda hüküm veren O olacaktır!...[128]
Zalimlerin Kendisine Cenaze Namazı
Kılmalarına İzin Verilmemesini Vasiyet Etmesi!
38- Emir-ul Müminin Ali hakkında Allahın ve Peygamberin
ahdini bozan, hakkımdan dolayı bana zulmeden, mirasımı gasp
eden, babamın bana yazdığı Fedekin malikiyet senedini
yakan ve tanıklarımı yalanlayan kimseler bana namaz
kılmasınlar. Allaha and olsun ki, o tanıklar Cebrail, Mikail,
Emir-ul Muminin Ali ve Ümmü Eymendi. Bize yardım edilmesi
gerektiğinde onlar (ashap) evlerine çekildiler. Oysa Emir-ul Müminin Ali,
beni, Hasan ve Hüseyinle birlikte gece ve gündüz onların (Muhacir ve
Ensarın) evlerine götürüyordu. Allah'ı, Peygamberi onlara
hatırlatıyordum; Biz Ehl-i Beyte zulmetmeyin, Allahın bize
verdiği hakkı gasp etmeyin diyordum. Gerçi; Size yardım
edeceğiz diye olumlu cevap veriyorlardı, ama gündüz olunca bize
yardım etmekten vazgeçiyorlardı. Nihayet bizim eve
saldırdılar, kapımızın önüne yığınla
odun topladılar, o odunları yakarak bizi yakmak istediler... Böyle
bir ümmet mi bana namaz kılacak?!![129]
39- Ya Ali! Ben öldüğümde sen bana cenaze guslü ver, kefenleme
işlerimi sen üstlen, (cenaze) namazımı sen kıl, beni
kabrime koyarak defnet, kabrimin üzerindeki toprağı dümdüz et, yüzüme
taraf baş ucumda otur, çok Kuran ve dua oku. Çünkü bu anlar, ölünün
dirilerle üns etmeye (birlikte olmaya) muhtaç olduğu anlardır. Ben
seni Allaha ısmarlıyor, evlatlarım hakkında güzel
davranmayı ise sana tavsiye ediyorum.[130]
40- Hz. Fatıma (a.s) vefat ettikten
sonra Hz. Ali (a.s) camiden gelerek, onun yüzündeki örtüyü açınca baş
ucunda bir mektup gördü; o mektupta (vasiyetnamede) şöyle
yazılmıştı:
Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla. Bu, Resulullahın
kızı Fatımanın vasiyetnamesidir. O (Fatıma), Allahtan
başka bir ilahın olmadığına, Muhammedin Onun kulu ve
elçisi olduğuna, cennet ve cehennemin hak olduğuna, kıyamet
gününün geleceğine ve onun gelmesinde bir şüphe
olmadığına ve Allahın kabirdekileri dirilteceğine
tanıklık ediyor. Ya Ali! Ben Muhammedin kızı
Fatımayım, dünya ve ahirette seninle olmam için Allah beni seninle
evlendirdi. Sen başkalarından bana daha yakınsın. Geceleyin
cenazemi yıka, secde uzuvlarıma hanut koy ve beni kefenle. Geceleyin
(cenaze) namazımı kıl ve hemen defnet, kimseye de haber verme.
Seni Allaha ısmarlıyorum; kıyamet gününe dek
evlatlarımı selamlıyorum.[131]
b b c
Hz. Peygamberin Hz. Fatıma Hakkındaki Sözü
İslam Peygamberi (s.a.a) Hz. Fatıma
(a.s) hakkında şöyle buyurmuştur:
Kızım Fatıma, her iki cihan
kadınlarının hanım efendisidir.
Fatıma, bedenimin bir
parçasıdır.
Fatıma, gözlerimin nurudur.
Fatıma, kalbimin meyvesidir.
Fatıma, benim ruhum ve
canımdır.
Fatıma, insan şeklinde bir nurdur.
Fatıma, Allah karşısında
ibadet mihrabında durduğu zaman, yıldızların
yeryüzündekilere nur saçtığı gibi onun vücudunun nuru da gök
yüzündekilere nur saçmaktadır. Allah Teala (o halde) meleklere şöyle
buyuruyor:
Ey meleklerim! Bakın benim kulum
(Fatıma) benim korkumdan nasıl da titriyor. Fatıma tüm vücuduyla
bana ibadet ediyor. Şahit olun ki, onun şiilerini cehennem
ateşinden güvende kıldım.[132]
Müslüman
Kadının En Güzel Sıfatı
Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor:
Hz. Resulullah (s.a.a)in huzurunda
olduğumuz bir sırada Hazret şöyle buyurdular: Müslüman bir
kadın için en güzel şey nedir?
Bizim hepimiz doğru cevap vermekten aciz
kaldık. Ben Resulullah (s.a.a)in huzurundan ayrılıp eve döndüm
ve olayı Fatımaya anlattım. Fatıma cevaben şöyle
dedi: Müslüman kadın için en güzel şey, namahrem (yabancı) erkekleri
görmemesi, namahrem erkeklerin de onu görmemesidir.
Sonra Resulullah (s.a.a)in yanına
vardım ve Fatımanın verdiği cevabı O Hazrete
söyledim, Hz. Peygamber (s.a.a), Fatımanın vermiş olduğu
cevaptan dolayı o kadar hoşnut oldu ki: Fatıma, bedenimin bir
parçasıdır buyurdular.[133]
Hz. Fatıma (a.s) bir gün Hz. Peygamber
(s.a.a)in yanına gelerek bazı işlerden dolayı
şikayette bulundau. Hz. Peygamber (s.a.a) ona bir levha vererek:
Kızım levhada yazılan şeyi oku ve onları ezberle
diye buyurdular.
O sözler şunlardı:
Allaha ve kıyamet gününe inanan,
komşusunu incitmemelidir.
Allaha ve kıyamet gününe inanan,
misafirine ikram etmelidir.
Allaha ve kıyamet gününe inanan,
faydalı bir söz söylemeli veya susmalıdır.[134]
Hz. Peygamber (s.a.a) dünyadan
göçtüğünde Peygamber (s.a.a)in müezzini olan Bilal, ezan okumaktan
kaçınarak: Artık ben Hz. Peygamber (s.a.a)den sonra hiç kimse için
ezan okumayacağım! dedi.
Bir gün Hz. Fatıma (a.s): Babamın
müezzininin ezan sesini duymak istiyorum buyurdular.
Hz. Fatıma (a.s)ın sözü Bilala
ulaştığında ezan okumaya hazırlandı. Bilal iki
defa: Allah-u Ekber-u Allah-u Ekber dediğinde, Fatımatüz- Zehra
(a.s) değerli babasının dönemini hatırlayarak
ağlamasının önünü alamayıp yüksek sesle ağlamaya
başladı.
Bilal: Eşhedu enne Muhammeden
Resulullah dediğinde, Fatımatüz- Zehra (a.s) dayanamayarak
bayılıp yere düştü ve halk Fatıma (a.s)ın
öldüğünü zannettiler. Bunun üzerine halk Bilala: Bilal! Artık ezan
okuma! Peygamber (s.a.a)in kızı Fatıma (a.s) dünyadan göçtü
dediler.
Bilal ezanını yarıda kesip onu
tamamlamadı. Fatıma (a.s) kendine geldiğinde, Bilalın
ezanı tamamlamadığını öğrenince: Bilal
ezanı tamamla buyurdular. Bilal ezanı tamamlamaktan mazeret
dileyerek şöyle dedi: Ey kadınların efendisi! Sen benim ezan
sesimi duyduğunda böyle duygulanıyorsun ve bundan dolayı
canının tehlikeye düşmesinden korkuyorum.
Bunun üzerine Fatıma (a.s) da fazla
ısrar etmeyerek onun mazeretini kabul etti.[135]
Bilal artık ondan sonra kimseye ezan
okumadı.
Fatıma (a.s)
Mahşer Sahrasında
Hz. Peygamber (s.a.a)in değerli
ashabından olan Cabir bin Abdullah-i Ensarî şöyle diyor:
İmam Bakır (a.s)a dedim ki:
Fedan olayım! Rica ediyorum annen Hz.
Fatıma (a.s)ın azameti hakkında, Şialarınıza anlattığımda
hoşnut olmaları için bana bir hadis söyleyin.
İmam Bakır (a.s) buyurdu ki:
Babam, Resulullah (s.a.a)in şöyle
buyurduğunu nakletti: Kıyamet günü olduğu zaman, ilahi
peygamberler için nurdan minberler kurulacaktır. Benim minberim hepsinden
daha yüksek olacak ve Allah-u Teala bu esnada şöyle buyuracaktır:
Ey seçkin Peygamber! Konuşma yap. Ben,
o gün öyle bir şekilde konuşacağım ki, hiç kimse, hatta
peygamber ve resuller bile onun gibi bir konuşma duymamış
olacaklardır.
Daha sonra peygamberlerin vasileri için
nurdan bir takım minberler kurulacaktır. O minberler arasında
vasim Ali bin Ebi Talibin minberi bütün minberlerden daha yüksek
olacaktır. Bu esnada Allah-u Teala onun konuşmasını
emredecektir. O da hiçbir vasinin benzerini duymadığı bir
konuşma yapacaktır.
Daha sonra Peygamberlerin evlatları için
nurdan bir takım minberler dikilecektir. İki oğlum, iki torunum
ve hayat bahçemin iki gülü olan Hasan ve Hüseyin için de nurdan minberler
bırakacaklar ve onlardan konuşmaları istenilecektir. Bunlar da
Peygamber evlatlarından hiç kimsenin duymuş olmadığı
bir konuşma yapacaklardır.
Daha sonra bir münadi yani Cebrail: Muhammed
Peygamberin kızı Fatıma... nerededir? diye seslenecektir. Bu
esnada Fatıma (a.s)... ayağa kalkacaktır. Allah Teala tarafından
şöyle bir nida gelecek: Ey mahşer ehli! Ben yüceliği
Muhammede, Aliye, Hasana Hüseyine ve Fatımaya verdim.
Başlarınızı aşağı eğin, gözlerinizi
kapatın; Bu Fatıma cennete gidecektir.
Daha sonra Cebrail, iki tarafı cennet
süsleriyle süslenen, yuları inciden, eğeri ise mercandan olan cennet
develerinden bir deve getirerek onu Hz. Fatımanın önünde
yatıracak ve Hz. Fatıma (a.s) da o deveye binecektir.
Bu esnada Allah-u Teala, yüz bin meleği
Fatıma (a.s)ın sağından, yüz bin meleği de solundan
hareket etmeleri için gönderecek ve yüz bin meleğe de kendi kanatları
üzerinde onu cennetin kapısına götürmelerini emredecektir. Cennetin
kapısına ulaştıklarında Fatıma (a.s) dönüp
arkasına bakacaktır.
Bu esnada Allah-u Teala şöyle buyuracak:
Ey habibimin kızı! Neden cennete girmiyorsun?
Hz. Fatıma (a.s) arz edecek ki:
Allahım! Böyle bir günde makam ve mevkiimin herkese belli
olmasını istiyorum.
Allah-u Teala da buyuracak ki:
Ey habibimin kızı! Dön
mahşere bak! Kimin kalbinde senin veya evlatlarının sevgisi
olursa, onu al cennete götür.
Daha sonra İmam Bakır (a.s)
şöyle buyurdular:
Ey Cabir! Allaha and olsun ki, annem
fatıma (a.s) o gün kendi şii ve dostlarını, bir kuşun
iyi taneleri kötü tanelerden ayırt ederek topladığı gibi
ayırt edip toplayacaktır. Şiileri onunla birlikte cennetin
kapısında bir araya geldiğinde kalplerine, durup geriye
bakmaları ilham edilecek. Geriye baktıklarında Allah-u Teala:
Neden durup geriye baktınız; oysa habibimizin kızı
Fatıma sizin hakkınızda şefaat etti?
Cevaben şöyle diyecekler: Ey Rabbimiz!
Bugün kulluk etmenin ve Ehl-i Beyti sevmenin ne kadar değerli
olduğunu görmek ve makamımızın tanınmasını
istiyoruz.
Allah-u Teala buyuracak ki: Ey
dostlarım! Mahşer sahrasına bakın! Her kim sizleri
Fatımayı sevdiğinizden dolayı severse, her kim
Fatımanın sevgisi uğrunda size bir yemek yedirmişse,
herkes Fatımanın sevgisi için size bir elbise giydirmişse, her
kim Fatımanın sevgisi yolunda size bir yudum su vermişse ve
herkes Fatımanın sevgisi için bir gaybeti sizden reddederek sizi
savunmuşsa..., onların ellerinden tutarak hepsini cennete götürünüz.[136]
Peygamber (s.a.a), Fatıma (a.s)ı, Hz. Ali (a.s)la
evlendirmeye karar aldıktan sonra Hz. Aliye şöyle buyurdular:
Ey Ali! Kalk zırhını sat! Hz. Ali (a.s) da
zırhını çarşıya götürüp sattı, parasını
çeyiz almak için Peygamber (s.a.a)in huzuruna takdim etti. Resulullah (s.a.a)
de Fatımanın evine ve kendisine gerekli şeyler
alınması için o parayı ashaptan bazılarına verdi. O parayla
satın alınan şeyler şunlardan ibaretti:
1- Yedi dirhemlik beyaz bir gömlek.
2- Dört dirhemlik büyük bir baş örtüsü.
3- Hayber malı siyah bir elbise.
4- Hurma lifinden örülen bir yatak tahtı.
5- Biri koyun yünü, diğeri de hurma lifiyle doldurulmuş olan
ketenden iki adet döşek.
6- İçi ezhar ismindeki bitki ile doldurulmuş olan koyun
derisinden dört adet yastık.
7- Bir adet hasır-ı hicri.
8- Bir adet el değirmeni.
9- Bir Bakır kap.
10- Su içmek için deriden yapılan bir kırba.
11- Elbise yıkamak için bir leğen.
12-Süt için bir adet kâse.
13- Bir su kabı.
14- Bir yün perde.
15- Bir ibrik.
16- Bir çömlek maşrapa.
17- Sergi olarak kullanılan bir adet deri.
18- İki çömlek testi.
19- Bir aba (Kufe dokunmalı bir çarşaf).
Ashap bu eşyaları alıp Peygamber (s.a.a)in evine
getirdiler. Peygamber (s.a.a) mübarek elleriyle onları alıp
bakıyor ve Mübarek olsun diyordu. (Bir rivayete göre de, çeyiz
eşyalarını Resulıllahın yanına getirdiklerinde
Hazretin gözlerinden yaşlar aktı ve başını göğe
doğru kaldırıp şöyle dedi: Allahım bu evliliği,
kaplarının çoğu çömlekten olan kimselere mübarek eyle.
Hz. Fatıma (a.s) Ve İlim Öğretmenin
Değeri
İmam Hasan Askeri (a.s)dan şöyle nakledilmiştir:
Bir gün bir kadın, Hz. Fatıma (a.s)ın huzuruna
varıp şöyle dedi: Güçsüz bir annem vardır, namazında zor
bir meseleyle karşılaştı ve o meseleyi sana sormam için
beni huzurunuza gönderdi. Hz. Fatıma (a.s) o meselenin cevabını
verdi. O kadın, ikinci kez başka bir mesele sordu. Hz. Fatıma
yine cevabını verdi. Daha sonra üçüncü bir mesele sordu, böylece
sorduğu soruların sayısı onu buldu. Hz. Fatıma de
hepsine cevap verdi. Sonra o kadın sorunun çok olmasından dolayı
utanıp şöyle dedi:
Karşılaştığın her soruyu utanmadan gel
sor, ben senin sorularından yorulmam. Eğer bir kimse ağır
bir yükü dama çıkarmak için ecir olur ve
karşılığında yüz bin dinar alırsa, acaba o
iş ona ağır gelir mi ?
Kadın: Hayır, ağır gelmez ve o işten
yorulmaz dedi.
Hz. Fatıma sonra şöyle buyurdular:
Her meselenin cevabına karşılık bana verilen
sevap, arası incilerle dolu olan yer ile göklerken daha fazladır.
Öyleyse meselelere cevap vermekten hiç yorulur muyum?
Babamdan şöyle buyurduğunu duydum:
Şiilerimizden alim olanlar, kıyamet günü haşır
olduklarında onlara, çaba, ilim ve halkı hidayet ettikleri
miktarınca sevap ve mükafat verilir; hatta onlardan birine nurdan bir
milyon süslü elbiseler verilir. Sonra Rabbimizin münadisi şöyle nida eder:
Ey İmamlarından ayrı kaldıkları vakit Âl-i Muhammed
yetimlerini düşünenler, onların sorumluluğunu üstlenenler !
İşte bunlar sizin öğrencileriniz ve ilminiz sayesinde dinlerini
koruyan ve hidayeti bulan yetimlerdir. Dünyada ilminizden
yararlandıkları miktarca onlara hediye verin.
Bunun üzerine ümmetin alimleri, yetimlerine (takipçilerine) hediye verirler.
Hatta onlardan bazılarına yüz bin hediye verecekler. Daha sonra o
yetimler de kendi öğrencilerine hediye verecekler. Hediyeler taksim
edildikten sonra Allah Teala şöyle buyuracak: Yetimleri düşünen
alimlerin hediyelerini bir kat daha artırın Sonra da: İki kat
daha artırın, onların takipçilerine de aynı şekilde
artırın diye buyurur.
Daha sonra Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyurdu: Ey Allahın
cariyesi, bu hediyelerden bir iplik, güneşin kendisine doğduğu
her şeyden bir milyon kez daha üstündür. Çünkü dünyada üstün sayılan
şey, gam ve kederle karışmıştır. Ama ahret
nimetlerinin hiçbir noksanı ve lekesi yoktur.
Hz. Fatıma (a.s)ın İlminin
Üstünlüğü Ve İlmin Değeri
İmam Hasan Askeri (a.s)dan şöyle nakledilmiştir:
Bir inatçı düşman, diğeri ise mümin olan iki
kadın, bir dini meselede ihtilaf edince, ihtilafın çözümü için Hz.
Fatıma (a.s)ın huzuruna yelip meseleyi ona anlattılar. Hak
mümin kadınla olduğu için Hz. Fatıma (a.s) delil ve burhan ile
de onu teyit etti ve böylece inatçı düşman kadın yenilgiye uğradı.
Mümin kadın bunu çok sevindi.
Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyurdu:
Allahın melekleri, bu galibiyetten dolayı senden daha çok
sevindiler. Şeytan (ve takipçilerinin) üzüntüsü de düşman olan
kadının üzüntüsünden daha çok oldu.
İmam Hasan Askeri (a.s) daha sonra şöyle buyurdu:
İşte bundan dolayı Allah-u Teala meleklerine şöyle
buyurdu:
Fatımanın bu hizmeti karşılığında
ona cennet ve nimetlerini,önce verilenden bir milyon kat daha artırın
ve bu işi, ilmiyle mümin bir kimseyi düşmana galip kıldıran
her alim (ve bilgin) hakkında da yapın; onun da sevabını
bir milyon kat artırın.
Peygamber (s.a.a)in durumu çok
ağırlaşmıştı, başını Hz. Alinin
dizine koydu ve bayıldı. Fatıma (a.s) babasının
nâzenin yüzüne bakıyor, göz yaşı döküyor ve şöyle diyordu:
Âh, Babamın bereketi ile rahmet yağmuru (vahiy) iniyordu. Öksüzlerin
ve dul kadınların sığınağı idi.
Resulullah (s.a.a),
Fatımanın ağlama sesini işitince gözlerini açıp
yavaş bir sesle:
Aziz kızım! Şu ayeti oku: Muhammed ancak bir resuldür.
Ondan önce nice resuller gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya
öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz ? Ölümün çaresi yoktur,bütün
peygamberler öldüğü gibi ben de öleceğim. Fakat niçin millet, benim
hedefimi sürdürmüyor ve geri dönmek istiyor ? buyurdu.
Bu sözler, Hz. Fatımayı daha da ağlattı. Resul-ü
Ekrem (s.a.a) aziz kızının perişan halini ve ağlar
gözlerini görünce ona teselli vermek istedi. Bundan dolayı Fatımaya:
Yakına gel diye işaret etti. Başını babasına
yaklaştırınca Peygamber (s.a.a) onun kulağına bir
şeyler söyledi. Fatımanın tebessüm ettiğini gördüler ve
şaşırdılar. Sebebini sorduklarında: Babam hayatta
olduğu müddetçe sırrını kimseye söylemem dedi.
Fatıma (a.s) babasının ölümünden sonra: Babam
kulağıma: Fatımacığım, senin de ölümün
yakındır; bana kavuşacak olan ilk kişi sensin buyurdu
dediğinde Hz. Fatımanın tebessümünün sebebi
anlaşılmış oldu.
Hz. Fatıma (a.s)ın İffet Ve
Edebi
Hz. Fatıma (a.s) hayatının son günlerinde Umeys
kızı Esmaya [137]
şöyle buyurdu:
Ey Esma! Ben, kadınların cenazesinin, üzerine bir bez
atılarak dört ağaç üzerinde mezarlığa doğru
götürülmesini sevmiyorum. Zira onun bedeninin izleri parçanın
altından gözükmekte ve herkes onun bedeninin hacmini görmektedir.[138]
Esma Hz. Fatıma (a.s)ın bu sözüne karşılık
şöyle dedi: Ben Habeşistanda bir şey (tabut) görmüşüm,
şimdi onun şeklini sana göstereceğim.
Esma bunu dedikten sonra birkaç yaş çubuk getirmelerini istedi,
sonra onları eğerek (şimdiki tabut şekline sokarak) üzerine
bir bez attı ve onu böylece pratikte Hz. Fatıma (a.s)a
göstermiş oldu.
Hz. Fatıma (a.s) onu görünce gülümseyerek şöyle buyurdu: Ne
güzel bir şeydir! Zira cenaze onun içerisine
bırakıldığında artık cenazenin erkek veya
kadın olup olmadığı belli olmuyor.[139]
Hz. Fatıma (a.s)ın Eğitiminden
Bir Parıltı
Fizze, Hz. Fatıma (a.s)ın cariyesi idi. Onun yanında
eğitilmişti, uzun bir zamandan itibaren sözlerini Kuran ayetleriyle
karşı tarafa anlatıyordu.
Ebul- Kasım Kuşeyrî bir şahıstan şöyle
naklediyor:
Mekkeye hareket eden bir kafileden ayrılmıştım ve
çölde (şaşkınlık ve üzüntü içerisinde olan) bir
kadınla karşılaştım. Ondan ne soruyordumsa, Kuran
ayetiyle cevabımı veriyordu.
Sen kimsin? diye sordum.
Cevaben dedi ki:
Qul selamun, fesevfe talemun
Selam de. Artık onlar bilecekler.[140]
Ben selam verip dedim ki: Burada ne yapıyorsun?
Cevaben dedi ki:
Men yehdillah fema lehu min muzill
Allah kimi hidayete
eriştirirse, onun için bir saptırıcı yoktur.[141]
(Onun bu sözünden yolu kaybettiğini anladım.)
Cinlerden misin, insanlardan mısın? diye sordum.
Cevaben dedi ki:
Ya beni Adem, huzu ziynetekum.
Ey Ademoğulları, her
mescid yanında ziynetlerinizi takının.[142]
(Bu sözüyle insanlardanım demek istedi.)
Nereden geliyorsun? diye sordum.
Cevaben dedi ki:
Yunadevne min mekanin beîd.[143]
Uzak bir yerden
seslenilirler.
(Bu sözüyle uzak bir yerden geldiğini anladım.)
Nereye gidiyorsun? diye sordum.
Cevaben dedi ki:
Lillahi alennasi hiccul-beyt.[144]
Ona bir yol bulup güç
yetirenlerin Evi haccetmesi Allahın insanlar üzerindeki
hakkıdır.
(Mekkeye gitmek istediğini anladım.)
Kafileden kaç günden beri kopmuşsun? diye sordum.
Dedi ki:
Velekad haleknes- semavati vel arza (vema
beynehuma) fi sitteti eyyamin[145]
Andolsun, biz gökleri, yeri ve
ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık.
(Kafileden, altı günden beri kopmuş olduğunu
anladım.)
Yemek yemeğe iştahın var mı? diye sordum.
Dedi ki:
Vema cealnahum ceseden la yekulunet-taame.[146]
Biz onları, yemek yemez
cesetler kılmadık.
(Yemek yemeğe isteği olduğunu anlayarak ona yemek
verdim.)
Acele et, biraz çabuk gel dedim.
Dedi ki:
La yukellifullahu nefsen illa
vusaha[147]
Allah kimseye güç
yetireceğinden başkasını yüklemez.
(Bu sözünden yorgun olduğunu anladım.)
Yol yürüyemediğine göre seni devemin sırtına
alayım mı? dedim.
Dedi ki:
Lev kane fiyhima alihetun illellahu
lefesedeta.[148]
Eğer her ikisinde (gökte ve yerde)
Allahın dışında ilahlar olsaydı, hiç
tartışmasız ikisi de bozulup giderdi.
(Yani erkekle namahrem kadının bir deveye binmesi
bozgunculuğa yol açar. Bu sözünden dolayı ben deveden inerek onun
binmesini istedim.)
Bu duruma karşılık şöyle dedi:
Subhanellezi sehhare lena haza[149]
Bunu bize ram eden Allah münezzehtir.
(Bu sözüyle Allaha şükür etti.)
Kafileye ulaşınca: Kafilede akrabalarından bir kimse
var mıdır? diye sordum.
Dedi ki:
Ya Davudu inna cealnake halifeten filarzi[150] Ve
ma Muhammedun illa resul[151]
Ya Yahya huzil kitabe bikuvvetin[152]
Ya Musa, innî ene rebbuk[153]
Kafilede dört kişinin onun akrabalarından olduğunu ve
isimlerinin de; Davud, Muhammed, Yahya ve Musa olduğunu anladım.
Bu esnada onları çağırdı, onlar da koşarak ona
doğru geldiler. Bunlar senin neyin oluyorlar? diye sordum.
Cevaben dedi ki: El-malu vel-
benun ziynetul-hayatid- dünya.[154]
(Bu dört kişinin onun oğulları olduğunu
anlamış oldum.)
Onlar annelerinin yanına geldiklerinde anneleri şöyle dedi: Ya ebeti istecirhu inne hayre men
istecertel- kaviyyul-emin.[155]
(Bu ayeti okumakla bana ücret vermelerini onlara anlatmış
oldu, onlar da bana bir miktar para verdiler.)
Daha sonra şöyle dedi: Vallahu
yuzaifu limen yeşâu[156]
(Bu ayeti okumakla ücretimi artırmalarını istemiş
olduğunu anlamış oldum; onlar da artırdılar.)
Onlardan: Bu kadın kimdir? diye sordum.
Dediler ki: Bu kadın, Hz. Fatıma (a.s)ın cariyesi olan
annemiz Fizzedir; o yirmi yıldır ki, Kuran ayetleri
dışında bir söz söylememiştir.[157]
Bir gün Hz. Fatıma (a.s), Resulullah (s.a.a)e şöyle dedi:
Babacığım! Kıyamet günü seni nerede ziyaret edeyim?
Hz. Peygamber (s.a.a): Cennetin kapısının
kenarında; orada hamd sancağı benim elimde olacak ve ben
ümmetime şefaat edeceğim.
Hz. Fatıma (a.s): Babacığım! Orada seni mülakat
etmezsem nasıl?
Hz. Peygamber (s.a.a): Kevser havuzunun başında Ümmetimi
suyla doyurduğumda benimle görüş.
Hz. Fatıma (a.s): Eğer orada görmezsem nasıl?
Hz. Peygamber (s.a.a): Sırat köprüsünün yanında durup:
Allahım! Ümmetimi esen kıl dediğimde beni mülakat et.
Hz. Fatıma (a.s): Orada da ziyaret edemezsem nasıl?
Hz. Peygamber (s.a.a): Terazinin yanında; Allahım!
Ümmetimi esen kıl dediğim zaman beni mülakat et.
Hz. Fatıma (a.s): Orada da mülakat etmek mümkün olmazsa
nasıl?
Hz. Peygamber (s.a.a): Beni, cehennemin yanında, onun alevini ve
kıvılcımlarını ümmetimden
uzaklaştırdığım zaman mülakat et.
Hz. Fatıma (a.s) bu haberden çok sevindi ve hoşnut oldu.
Allahın selamı ona, babasına, eşine ve evlatlarına
olsun.[158]
İki şefkatli eş olan Hz. Ali (a.s) ile Hz. Fatıma
(a.s) evin işlerini kendi aralarında taksim ettiler. Hz. Fatıma
(a.s) evin içindeki yani hamur yapmak, ekmek pişirmek, evi süpürmek gibi
işleri yapmayı üstlendi. Hz. Ali (a.s) da odun getirmek ve yiyecek
temin etmek gibi evin dışındaki işleri üstlendi.
Bir gün Hz. Ali (a.s) Hz. Fatıma (a.s)a şöyle buyurdu:
Ya Fatıma! Evde yiyecek bir şey var mı?
Hz. Fatıma (a.s): Hayır! Allaha andolsun ki, üç gündür
çocuklarım Hasan, Hüseyin açtırlar ve kendim de bir şey
yemedim.
Hz. Ali (a.s): Neden bana söylemedin?
Hz. Fatıma (a.s): Babam Resulullah (s.a.a), sizden bir şey
istememi nehyetmiştir ve buyurmuştur ki: Amca oğlundan asla bir
şey isteme. Bir şey getirdiğinde al, aksi takdirde Ondan bir
şey isteme!
Hz. Ali (a.s) (bu sözleri duyduktan sonra) evden dışarı çıktı
ve yolda birisiyle karşılaştı. Ailesine yiyecek temin etmek
için o adamdan bir dinar borç aldı. Bu esnada o sıcak havada Mikdad
b. Esvedi çok perişan ve üzgün bir halde gördü. Bunun üzerine ona: Ne
olmuş? Neden bu sızak vakitte evden dışarı
çıkmışsın? diye sordu.
Mikdad: Açlık beni evden dışarı
çıkarmıştır; çocuklarımın ağlama seslerini
duymaya tahammül edemedim dedi.
İmam (a.s): Ben de bunun için evden dışarı
çıktım. Ben bu dinarı az önce borç aldım, onu sana
veriyorum ve seni kendime tercih ediyorum buyurdu.
Sonra parayı Mikdada verdi, kendisi ise eli boş eve geri
döndü. Eve girdiğinde Resulullah (s.a.a)in evde oturduğunu,
Fatıma (a.s)ın da namaz kılmakla meşgul olduğunu ve
aralarında ise üstü kapalı bir şeyin bulunduğunu gördü.
Fatıma (a.s) namazını bitirdiğinde, yanlarında bulunan
şeyin üzerinden örtüyü kaldırınca, içerisi et ve ekmekle dolu
bir kase olduğunu gördüler.
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: Fatımacığım!
Bu yemek sizin için nereden gelmiştir?
Fatıma (a.s) cevaben: Allah tarafından gelmiştir; Allah
Teâla dilediğine hesapsız rızk verir dedi.
Bu esnada Hz. Peygamber (s.a.a) Hz. Aliye bakarak şöyle buyurdu:
Senin ve Fatımanın öyküsü gibi olan bir kimsenin öyküsünü beyan
edeyim mi?
Hz. Ali (a.s): Evet dedi.
Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: Senin misalin
Zekeriyyanın misali gibidir. Zekeriyya mihrapta Meryemin yanına
vardığında, onun yanında bir yemek görünce: Ey Meryem! Bu
yemek neredendir? diye sordu. O da cevaben: Allah katındandır;
Allah istediğine hesapsız rızk verir dedi.
İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: Onlar
(İmam Ali ve ailesi) o kaptan bir ay boyunca yemek yediler. Bu kap,
Kâimin (Hz. Mehdinin), içerisinde yemek yiyeceği kabın
aynısıdır; bu kap şimdi bizim yanımızdadır.
[159]
Bir gün Müminlerin emiri Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu:
Biz Fatımayla birlikte Hz. Peygamber (s.a.a)in yanına
vardığımızda Hazretin şiddetle
ağladığını gördük. Bunun üzerine arzettim ki: Annem
ve babam size feda olsun! Neden ağlıyorsunuz?
Buyurdular ki: Ya Ali! Beni miraca götürdüklerinde, ümmetimin
kadınlarından bir grup kimseyi şiddetli azap içerisinde gördüm.
İşte onların şiddetli azaplarını
hatırladığımdan dolayı ağladım.
Saçıyla asılan bir kadın gördüm ki,
sıcağın şiddetinden beyni kaynıyordu.
Diliyle asılan bir kadın gördüm ki, cehennemin
yakıcı suyundan onun boğazına döküyorlardı.
Yine memelerinden asılan
bir kadın gördüm.
Yine ateşten olan tandırda ayaklarından asılan bir
kadın gördüm.
Yine bedeninin etini yiyen bir kadın gördüm ki, ateş onun
ayağının altından alevleniyordu.
Yine elleri ayaklarına bağlanan bir kadın gördüm ki,
yılan ve akrepler ona saldırıyorlardı.
Yine ateşten olan bir tabutta kör, sağır ve dilsiz olan
bir kadın gördüm ki, beyni burnundan dışarı
çıkıyordu ve bedeni ise cüzam ve abraşlı olduğundan
parçalamıştı.
Yine ateşten olan makaslarla, bedeninin eti önden ve arkadan
kesilen bir kadın gördüm.
Yine yüzü ve elleri yakılan bir kadın gördüm ki,
bağırsaklarını yiyordu.
Yine başı domuz başı, gövdesi ise eşek gövdesi
olan bir kadın gördüm ki, binlerce azaba tabi tutulmuştu.
Yine köpek şeklinde olan bir kadın gördüm ki, ateş onun
altından girip ağzından çıkıyordu; azap melekleriyse
ateşten olan kamçılarla onun başına ve bedenine
vuruyorlardı.
Hz. Fatıma (a.s) arzetti ki: Babacığım! Bu
kadınlar dünyada ne yapmıştılar ki Allah-u Teâla
onları böyle azaplara tabi tutmuştu?
Resulullah (s.a.a) buyurdu ki:
Saçıyla asılan
kadına gelince; o kadın saçını erkeklerden gizlemiyordu.
Diliyle asılan kadına gelince; o kadın kocasını
incitiyordu.
Memelerinden asılan kadına gelince; o kadın
kocasının yatağından kaçınıyordu.
Ateşten olan tandırda ayaklarından asılan
kadına gelince; o kadın kocasının izni olmaksızın
evinden dışarı çıkıyordu.
Bedeninin etini yiyen kadına gelince; o kadın bedenini halk için süslüyordu.
Elleri ayaklarına bağlanan, yılan ve akreplerin
kendisine saldırdığı kadına gelince; o kadın
necis elbiseyle abdest alıyordu; cenâbet ve hayız guslü yapmaz,
temizliğe riayet etmez ve namazı önemsemezdi.
Ateşten olan bir tabutta kör, sağır ve dilsiz olan
kadına gelince; o kadın zina yoluyla çocuk doğurup onu
kocasına mal ediyordu.
Bedeninin eti ateşten olan makaslarla, önden ve arkadan kesilen
kadına gelince; o kadın kendisini erkeklere sunuyordu.
Yüzü ve elleri yakılan ve bağırsaklarını yiyen
kadına gelince; o kadın, yakınlarını
başkalarına satan namussuz (fahişe simsarı) idi.
Başı domuz başı, gövdesi ise eşek gövdesi olan
kadına gelince; o kadın söz taşıyan ve yalancı idi.
Köpek şeklinde olan ve ateşin, altından girip
ağzından çıktığı kadına gelince; o
kadın makyaj yapan (veya şarkı söyleyen), bağırarak
ağlayan ve herkesi kıskanan idi.
Daha sonra şöyle buyurdular: Kocasını öfkelendiren
kadına yazıklar olsun; kocası kendisinden razı olan
kadına da ne mutlu![160]
Tarihte beş kimse herkesten daha çok
ağlamıştır: Hz. Adem, Hz. Yakub, Hz. Yusuf, Hz. Fatıma
ve Hz. Ali b. Hüseyin (a.s).
Hz. Adem, cennet için o kadar ağladı ki gözyaşları
yüzünde iz bıraktı. Hz. Yakub, Yusufa o kadar ağladı ki, gözlerinin
nurunu kaybetti. Bu yüzden Hz. Yakuba şöyle dediler: Ey Yakub! Sen o
kadar Yusufu düşünüp ağlıyorsun ki ağlamakla helak
olacaksın. Hz. Yusuf da babası Yakubdan uzak kaldığı
için o kadar ağladı ki, hapiste olanlar rahatsız oldular ve
şöyle dediler: Ey Yusuf! Ya geceleri ağla gündüzleri sus veya
gündüzleri ağla geceleri sus! Hz. Yusuf (a.s) geceleri veya gündüzleri
ağlama hususunda onlarla anlaştı.
Hz. Fatıma (a.s) da o kadar ağladı ki, Medine halkı
çok rahatsız oldular ve: Ey Peygamberin kızı! Gece gündüz
ağlamanla bizleri rahatsız ediyorsun! dediler. İşte bundan
dolayı iki cihanın hanım efendisi Hz. Fatıma (a.s)
gündüzleri şehirden çıkıp Uhud şehitleri mezarlığına
giderek ağlayabildiği kadar orada ağlıyor ve sonra evine
dönüyordu.
Ali b. Hüseyin (İmam Zeynul-Abidin -a.s-) da yirmi (bazı
rivayetlere göre 40) yıl boyunca babası İmam Hüseyin (a.s)a
ağladı. Önüne yemek bıraktıklarında
ağlıyordu, kendisine su getirdiklerinde ağlıyordu
Bir gün hizmetçisi şöyle dedi: Ey mevlam! Ağlamanızla
kendinizi helak edeceğinizden korkuyorum!
İmam (a.s) buyurdu ki: Ben üzüntü ve kederimi Allaha
şikayet ediyorum. Ben bir takım şeyler biliyorum ki sizler
bilmiyorsunuz. Ben annemiz Fatımanın evlatlarının
katligahını hatırladığımda
hıçkırıklar boğazımı sıkıyor![161]
Hz.
Fatıma (a.s) Mahşer Sahrasında
Hz. Peygamber (s.a.a) değerli kızı Fatıma
(a.s)ın yanına geldi. Onu üzgün görünce: Kızım neden
üzgünsün? diye sordu.
Fatıma (a.s) cevaben şöyle dedi: Babacığım!
Kıyamet günü halkın çıplak olarak haşrolacağını
hatırladım da ondan.
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:
Kızım! O gün gerçekten çok korkunç bir gündür. Ama vahiy
meleği (Cebrail) Allah tarafından bana haber verdi ki; o gün
toprağın altından çıkacak olan ilk şahıs benim.
Benden sonra atan İbrahim çıkacak, ondan sonra da eşin
Emirul-Muminin (Ali) çıkacaktır.
Bu esnada Allah-u Teâla Cebraili bin melekle sana doğru
gönderecek ve kabrinin üzerine nurdan yedi kubbe dikilecektir. Daha sonra
İsrafil, nurdan olan üç elbiseyle başının üzerinde duracak
ve: Ey Muhammmedin değerli kızı! Senin haşrolma günündür,
kalk! diye seslenecek. Sen de tam bir emniyet, huzur ve kamil bir örtü
içerisinde kalkacaksın. İsrfil o cennet elbisesini sana verecek ve
sen de onları giyeceksin.
Bu esnada Zukayil isminde diğer bir melek, yuları inciden
olan ve arkasına da altından bir tahtırevan bırakılan
bir bineği senin için getirecek ve sen tam bir azamet ve yücelikle o
bineğe bineceksin Zukail, senin önünde, ellerinde tesbih ve övgü
bayrakları bulunan yetmiş bin melek olduğu halde bineğini
çekecektir.
Mahşere doğru hareket ettiğinde ise yetmiş bin huri
seni karşılamaya gelecekler sana bakmakla neşet ve
hoşnutluk içerisinde olacaklar. Onların her birinin elinde nurdan,
havaya güzel koku saçan aletler vardır. Kendilerini yeşil zebercetten
süslemiş ve başlarında da halis cevherlerden taçlar
vardır. [162]
Şahadet Zamanını Haber Vermesi
Umeys kızı Esma şöyle diyor:
Hz. Fatıma (a.s) hastalandığında ben
bakıcılığını yapıyordum. Bir gün onu her zamankinden
daha iyi gördüm. Hz. Ali (a.s) bir iş için dışarı
çıkmıştı. Hz. Fatıma (a.s) bana; Su getir gusledeyim dedi.
Su getirdiğimde, guslettikten sonra; Bana yeni elbiseler getir buyurdu.
Elbiselerini getirip Ona verdim. O da onları giydi. Daha sonra; Yatağımı
odanın ortasına ser
dedi.
Ben de öyle yaptım. O, kıbleye yönelik olarak uzandı,
elini yüzünün altına koydu ve buyurdu: Ey Esma! Ben şimdi
tertemiz olduğum bir halde dünyadan ayrılacağım, kimse
yüzümü açmasın.[163]
Bu sözü buyurduktan sonra gözlerini dünyaya kapadı.
Ömrünün Son Anlarından Haber Vermesi
Hz. Fatıma (a.s) hayatının son anlarında bir
sırrı Hz. Ali (a.s)a açtı, şahadetinden ve ömrünün son
anlarından haber verdi ve ekledi:
Ey Ebel-Hasan! Şimdi
uykuya dalmıştım, Allah Resulünü, beyaz mercan ve incilerle
yapılmış olan bir sarayda gördüm. Beni görünce buyurdu:
Kızcağızım, acele bana gel, seni çok özledim. Ben de
sabırsızca; Babacığım, Allaha andolsun ki, ben seni
daha çok özlemişim dedim. Bu esnada babam buyurdu: Sen bu akşam
bizim yanımızda olacaksın. Ali can! Allah Resulünün vaadi
doğrudur ve O ahdine vefalıdır.[164]
İmam Hüseyin (a.s)ın Şahadetinden Haber
Vermesi
Hz. Fatıma (a.s) bazı şiirlerinde, iktisadi zorluklardan
ve İmam Hüseyin (a.s)ın Kerbelada şahadete erişeceğinden
haber veriyor:
Evlatlarım
dün geceyi aç olarak sabahladılar,
Onların
küçüğü[165] savaş
meydanında öldürülecektir.
Kerbelada yavrumu hileyle
şehit edecekler,
Onun katillerine yazıklar
olsun.[166]
Gelecekteki Acı Olaylardan Haberdar Olması
Hz. Fatıma (a.s), Allah Resulünün ömrünün son anlarında,
Hazretin; Evlatlarıma
ağlıyorum sözünü duyunca şiddetle ağladı. Allah
Resulü Onun ağladığını görünce; Kızım ağlama, sakin ol buyurdular.
Hz. Fatıma (a.s) şöyle dedi: Babacığım,
senden sonra bize ne yapacaklarına ağlamıyorum, senden
ayrılacağıma ağlıyorum.[167]
HZ.
FATIMA (A.S)
HAKKINDA
S. 1- Hz. Fatıma (a.s)'ın kaç ismi vardı?
C. 1- Hz. Fatıma (a.s)'ın dokuz ismi vardı; o isimler
şunlardır:
Fatıma.
Zehra.
Sıddıka.
Mübareke.
Tahire.
Raziye.
Merziyye.
Zekiyye.
Muhaddise.
S. 2- Hz. Fatımanın ziyaret namesindeki zikrolan künyeleri
nedir?
C. 2- Ümm'ül- Hasaneyn, Ümm-ü Ebiha, Ümm'ül- Eimme, Ümm'ül- Muminin,
Ümm'ül- Muhsin.
S. 3- Hz. Fatıma'nın anne ve babasının isimleri
nedir?
C. 3- Babasının ismi Muhammed (s.a.a), annesinin ismi ise
Hadicedir.
S. 4- Hz. Fatıma (a.s) ne zaman ve nerede dünyaya geldi?
C. 4- Hicretin beşinci yılı Cemadissani'nin yirmisinde
Cuma günü şafak sökmek üzereyken Mekke-i Muazzama'da dünyaya geldi.
S. 5- Hz. Fatıma dünyaya geldiğinde, kaç
kişi Hz. Hadice'nin yardımına koştu ve onların
isimleri ne idi?
C. 5- Hz. Fatıma doğduğunda, Beni Haşim
kadınlarına benzer dört uzun boylu kadın Hz. Hadice'nin
yanına gelerek onlardan biri şöyle dedi: Ey Hadice! Biz Allah'tan
taraf sana doğru gelmişiz, bir senin bacılarınız; ben
Hz İbrahim'in eşi Sarayım, bu da cennette seninle beraber
olacak olan Asiyedir, öbürü de Hz. Musa'nın bacısı Gülsümdür.
Allah Teala, doğum yaptığında sana yardım etmek için
bizi senin yanına göndermiştir.[168]
S. 6- Hz. Fatıma'ya neden Fatıma diyorlar?
C. 6- Hz. Fatıma (a.s), her kötülükten beri, o ve Şiileri
cehennem ateşinden uzak, yüce ilim ve kemalı diğer kimselerden
ayrı olduğundan dolayı ona Fatıma denilmiştir.
Fatıma feteme kökünden türeyip kesti ve ayırdı anlamına
gelmektedir; Fatım kesen ve ayıran demektir.[169]
7- Hz. Fatıma'ya neden Zehra diyorlar?
C. 7- İmam Hasan Askerî (a.s. ) şöyle buyurmuştur: Hz. Fatıma'ya Zehra denilmesinin
sebebi şudur ki, her gün üç defa cemalinin nuru Hz. Ali'ye tecelli
ediyordu. [170]
S. 8- Hz. Fatıma'ya neden Tahire diyorlar?
C. 8- Hz. Fatıma'ya
Tahire denilmesinin sebebi, her çeşit pislikten tertemiz olması ve
nifas kanı görmemesinden dolayıdır.
S. 9- Hz. Fatıma'ya neden Betul diyorlar?
C. 9- Bir rivayette şöyle geçiyor: Hz. Fatıma'ya Betul denilmesinin sebebi, adet (hayız)
görmediği içindir. Nitekim Hz. Meryem'e de bundan dolayı Betul
denilmiştir.
S. 10- Hz. Fatıma'ya neden Hura-yi İnsiyye diyorlar?
C. 10- Hz. Resullullah (s.a.a) miraçlarının birinde göğe
üruç ettiğinde (gittiğinde) cennet meyvelerinden yedi, Allah Tela o
cennet yemeklerini Hz. Peygamber (s.a.a)in sulbünde suya dönüştürdü,
Hazret miraçtan yeryüzüne döndüğünde Hatice'yle yattı, böylece Hz.
Fatıma'nın nuru Hz. Hatice'nin rahminde yer aldı. Bundan
dolayı Hz. Fatıma'ya Hura-yi İnsiyye (yani insan cinsinden
olan huri) denildi.
S. 11- Hz. Fatıma'nın ismi Allah Teala'nın hangi
isminden iktibas edilmiştir?
C. 11- Fatır isminden iktibas edilmiştir.
S. 12- Hz. Fatımaya göklerde ne diyorlar?
C. 12- Nuriye, Semaviye ve
Haniye diyorlar.
S. 13- Hz. Fatımaya neden Haniye diyorlar?
C. 13- Ona Haniye denilmesinin
sebebi, kocası ve çocuklarına şefkatli ve merhametli
olduğundan dolayıdır.
S. 14- Hz. Fatıma (a.s) hangi açıdan Resulullah (s.a.a) 'e en
çok benziyordu?
C. 14- Hz. Fatıma (a.s), konuşma ve yürüme
açısından Hz. Peygamber (s.a.a)'e herkesten daha çok benziyordu.
S. 15- Ümmü Ebihanın manası nedir ve bu lakabı kim Hz.
Fatıma'ya vermiştir?
C. 15- Ümmü kelimesi, anne manasına gelmesinden ilave esas ve
kök anlamına da gelmiştir. Nitekim Mekke'ye Ümm'ül- Kura ve
şaraba Ümm'ül- habais diyorlar. Binaenaleyh Ümm-i Ebiha; nübüvvet ve
velayetin esası, kökü ve mazharı manasınadır.[171]
Şüphesiz Hz. Fatıma imamet ve velayet meyvelerini yetiştiren
gölgeli bir ağaçtı. Bu lakabı Hz. Resulullah (s.a.a)
değerli kızına vermiştir, gerçekten onun şanına
layık bir lakaptır.[172]
S. 16- Hz. Fatıma (a.s) kaç yaşında ve kiminle birlikte
Medine'ye hicret etti?
C. 16- Sekiz yaşında Hz. Ali'yle birlikte Mekke'den Medine'ye
hicret etti.
S. 17- Hz. Ali ile Hz. Fatıma hangi tarihte evlendiler?
C. 17- Hicretin 2. Yılı Zihicce'de (bazı rivayetlere
göre Zihicce'nin 6. günü) evlendiler.
S. 18- Hz. Fatıma'nın mihriyesi ne kadardı?
C. 18- Hz. Resulullah (s.a.a) Hz. Fatıma'ya şöyle buyurdu: Senin nikahını Ali'ye
kıydım, mihriyen 480 dirhem (400 miskal gümüş)
kararlaştırıldı.
Hz. Ali (a.s) bu miktar parayı zırhını (savaş
elbisesini) satarak hazırlamıştı.
S. 19- Hz. Fatıma'nın çeyizi ne idi?
C. 19- Hz. Fatıma'nın cehiziyesi şunlardı:
Bir beyaz gömlek.
Büyük bir başörtüsü.
Hayber malı siyah bir kadife (siyah aba).
Hurma lifinden olan yaslanmak için bir yastık.
İki adet Mısır malı yorgan.
Kuru otla doldurulmuş dört adet yastık.
Yünden olan ince bir perde.
Bahreyn köylerinin dokumalarından olan hasır.
İki adet saksı testi.
Bir adet saksı ibrik.
Bir adet el değirmeni.
Bir adet bakır leğen.
Su getirmek için deriden yapılan bir kırba.
Suyu serinletmeye mahsus olan bir tulum.
Saksıdan olan bir adet
kase.[173]
S. 20- Hz. Fatıma'nın kaç çocuğu vardı?
C. 20- Beş çocuğu vardı: Hasan, Hüseyin, Zeyneb, Ümmü
Gülsüm, Muhsin.
S. 21- Fedek nedir ve onunla ilgili ayet hangi surede geçmiştir?
C. 21- Fedek, Medine'nin 140 km. uzaklığında vaki olan,
Hayber'in çok verimli, sulu, hurmalıklı ve bayındırlı
bir köyü idi. Fedek Yahudilerin elinde idi, hicretin yedinci yılında
Müslümanlar Peygamber'in önderliğiyle Hayber'i fethettiklerinde Yahudiler
savaşmaksızın orayı Hz. Peygamber'in ihtiyarına
bıraktılar. Artık o zamandan sonra Fedek Peygamber'in
şahsı mülkü oldu. Ve ati ze'l
kurba hakkahu [174] (Akrabaya
hakkını ver) ayeti nazil olduğunda Hz. Peygamber (s.a.a) Fedek'i
Hz. Fatıma'ya bağışladı.
S. 22- Hz. Resullulah'ın vefatından sonra kim Fedek'i
tasarruf etti?
C. 22- Ebu Bekir Fedek'i tasarruf etti ve Hz. Fatıma'nın
işçilerini aradan çıkardı.
S. 23- Hz. Fatıma, Fedek'in kendi mülkü olduğunu ispatlamak
için kimi şahit gösterdi?
C. 23- İlk önce Hz. Peygamber'in, cennetle kendisini
müjdelediği muhterem bir kadın olan Ümm-i Eymeni, daha sonra Hz.
Ali'yi şahit gösterdi.
S. 24- Kim, Hz. Fatıma'nın Fedek'e malikiyet senedini
yırttı?
C. 24- İkinci Halife (Ömer) yırttı.
S. 25- Hz. Fatıma (a.s),
hangi savaşta cephede hazır olup Hz. Peygamber (s.a.a) için biraz
ekmek götürdü?
C. 25- Handek savaşında.
S. 26- Hz. Fatıma (a.s. ) açısından kadın için en
iyi sıfat nedir?
C. 26- Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyurmuştur: Kadınlar için en iyi sıfat,
onların namahrem erkekleri görememeleri, namahrem erkeklerin de
onları görmemesidir.
S. 27- Mushaf-ı Fatime nedir ve kimin eliyle
yazılmıştır?
C. 27- İmam Sadık (a.s. ) şöyle buyurmuştur: Fatıma (aleyha selam) bir mushaf
hatıra bıraktı, o mushaf Kurân değildir; ama Allah
Teala'nın Hz. Fatıma'ya ilham ettiği ve Hz. Ali (a.s)
vasıtasıyla da yazılan sözlerdir. [175]
S. 28- Hz. Fatıma(a.s)ın, yirmi yıl Kurân'dan
başka bir söz söylemeyen hizmetçisinin ismi nedir?
C. 28- Fizze (r.a) idi.
S. 29- Hz. Fatıma'nın cennette Allah Teala'dan istediği
şey nedir?
C. 29- Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Fatıma cennete girdiğinde Allah
Teala ona şöyle buyuracaktır: Ey Fatıma! Sana
bağışta bulunmam ve seni hoşnut etmem için dilediğin
şeyi benden iste.
Fatıma (a.s) şöyle arz edecektir:
Allah'ım! Sen benim ümidimsin, ümidimden daha yücesin! Senden isteğim
benim ve ailemin dostlarını cehennem ateşinde
cezalandırmamandır.
Allah Teala bu söz üzerine ona
şöyle buyuracaktır; Ey Fatıma! İzzet ve celalime ant olsun
ki, yer ve gökler yaratılmadan iki bin yıl önce, senin ve ailenin
dostlarını cehennem ateşiyle cezalandırmayacağıma
dair kendime yemin etmişim. [176]
S. 30- Hz. Fatıma (a.s. ), namaz ve zekatın felsefesi
hakkında ne buyurmuştur?
C. 30- Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyurmuştur: Ey Müslümanlar bilin ki; bu semavi kanunlar
sizlerin saadet ve tekamülünüz için inmiştir. Namaz, Allah huzurunda
secdeye kapanmanız ve azamet dergahında huzu göstermeniz içindir.
Zekat da kalplere muhabbet, insan severlik, merhamet ve iyilik severliğin
yerleşmesi ve servetinizin artması içindir.
S. 31- Hz. Fatıma,
ahkamın (oruç, adalet, hac, cihad, iyiliğe emretmek ve kötülükten
sakındırmak) felsefesi hakkında ne buyurmuştur?
C. 31- Hz. Fatıma (a.s) ahkamın felsefesi hakkında
şöyle buyurmuştur:
Oruç ihlasın
sağlamlaşması, hac dinin ayakta durması, adalet kalplerin
kaynaşması (toplumda eşitlik ve düzenin korunması), cihad
İslam'ın izzeti, küfür ve nifak ehlinin zillete düşmesi,
iyiliğe emir ve kötülükten nehiy etmek ise insanların
ıslahı için farz kılınmıştır. [177]
S. 32- Umeys kızı Esma kimdir?
C. 32- Umeys kızı Esma, Cafer-i Tayyar'ın
hanımı idi, takriben on beş yıl Habeşistan'da onunla
yaşamış ve o şehit olduktan sonra Ebu Bekir'le
evlenmiştir. Muhammed bin Ebu Bekir bu evliliğin neticesidir.
S. 33- Beyt'ül- Ahzan nedir ve kimin eliyle
yapılmıştır?
C. 33- Hz. Ali (a.s), Medine'nin ileri gelenlerinin; Ya Ali! Fatıma'dan iste ki Hz.
Peygamber'in musibetinde gece veya gündüz ağlasın. demeleri
üzerine Medine'de halkın evlerinden uzak olan Baki
mezarlığında bir (gölgelik) yaptı ve onu Beyt'ul- Ahzan
yani (Gamlar Evi) adlandırdı.
S. 34- Bekkaun (çok ağlayanlar) kimlerdir?
C. 34- İbn-i Babeveyh, sahih bir senetle şöyle rivayet
etmiştir: Bekkaun (çok ağlayanlar) beş kişi idi:
Hz. Adem (a.s).
Hz. Yakup (a.s).
Hz. Yusuf (a.s).
Hz. Fatıma (a.s).
İmam Seccad (a.s).
S. 35- Hz. Fatıma'nın faziletlerinden
bazılarını açıklayın?
C. 35- Hz. Fatıma (a.s), haklarında tathir ayeti (Ahzab/33 )
nazil olan Al-i Aba'dan ve mübahale olayına katılanlardan biridir. O,
on bir İmam'ın annesi ve Resulullah'ın neslinin kıyamete
kadar onun ve evlatlarının nesliyle devam edecek olan
yadigarıdır. Hz. Fatıma iki cihanın
kadınlarının serveri ve Hz. Resulullah'a herkesten daha çok
benzeyendi. Onun ahlak ve yaşam tarzı Resulullah'ın ahlak ve
yaşam tarzını anımsatıyordu. Resulullah (s.a.a) Hz.
Fatıma'yı çok öpüyordu, cennet kokusunu almak istediğinde onu
kokluyor ve şöyle buyuruyordu: Fatıma,
bedenimin bir parçasıdır, herkesten bana daha azizdir, onu
hoşnut eden beni hoşnut etmiştir, ona zulüm yapan bana zulüm
yapmıştır. [178]
S. 36- Hz. Fatıma'nın hayatı haç döneme
ayrılır?
C. 36- İki döneme
ayrılır:
Babası ve eşiyle birlikte olduğu dönem.
Babasının vefatından sonraki bir kaç aylık dönem.
S. 37- Hz. Fatıma (a.s) ne zaman ve nerede şahadete
erişti?
C. 37- Hz. Fatıma (a.s), hicretin 11. Yılı Cemade'l
ula'nın on üçüncü veya on beşinci (bir kavle göre Cemadissani'nin
üçüncü) günü, akşamla yatsı namazı arası Medine-i
Münevvere'de şahadete erişti.
S. 38- Hz. Fatıma (a.s) kaç yaşında şahadete
erişti?
C. 38- On sekiz
yaşında; 28, 30 ve 35 yaşlarında diyenler de olmuştur.
S. 39- Hz. Fatıma'nın şehit olmasının sebebi
ne idi?
C. 39- İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: Hz. Fatıma (a.s) şahadete
erişmesinin sebebi şudur: İkinci halifenin kölesi olan Konfuz,
onun emriyle elindeki kılıcın kınıyla Hz.
Fatıma'ya ağır bir darbe vurdu, bu darbenin sonucu oğlu
Muhsin sıkt oldu (düşük yaptı) ve ağır bir
şekilde hastalandı, hasta yatağına düştüğünde,
ona zulüm yapan kimselerin onu ziyaretine gelmesine izin vermedi. [179]
S. 40- Hz. Fatıma'nın kefeninin kenarlarına ne
yazılmıştı?
C. 40- Nakl olan rivayete göre, Kesir bin Abbas, Hz.
Fatıma'nın kefeninin kenarlarına şu cümleyi yazdı:
Teşhedu en lailahe illellah ve enne Muhammed'en resulullah (Fatıma
-a.s- Allah'tan başka bir İlahın olmadığına ve
Muhammed'in O'nun elçisi olduğuna şahadete ediyor.)[180]
S. 41- Hz. Fatıma'nın cenazesine kaç kişi namaz
kılıp onu teşyi etti?
C. 41- Gecenin bir
zamanında Hz. Ali (a.s), İmam Hasan, İmam Hüseyn, Ammar, Mikdad,
Akil, Zübeyr, Ebuzer, Selman, Bureyde ve Beni Haşim'den olan bir kaç özel
kişi Hz. Fatıma'nın cenazesini evden dışarı
çıkarıp namazını kıldılar, daha sonra gece
yarılarında onu toprağa verdiler.
S. 42- Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma'nın kabirinin
tanınmaması için ne yaptı?
C. 42- Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma'nın kabrinin etrafında,
kabrin tanınmaması için yedi, bir rivayete göre ise kırk
sembolik kabir yaptı.
S. 43- Hz. Fatıma'nın vasiyetnamesinin içeriği ne idi.?
C. 43- Hz. Ali (a.s), örtüyü Hz. Fatıma'nın yüzünden
kaldırdığında, onun başucunda bir mektup olduğunu
gördü, içerisinde şöyle yazılmıştı:
Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla. Bu, Resulullah'ın
kızı Fatıma'nın vasiyetidir. Fatıma, Allah'tan
başka bir İlahın olmadığına, Muhammed (s.a.a) 'in
O'nun kulu ve elçisi, cennet ve cehennemin hak ve kıyametin
kopmasında şüphe olmadığına ve Allah'ın ölüleri dirilteceğine
şahadet ediyor. Ey Ali! Ben Peygamber'in kızı
Fatıma'yım, Allah Teala, dünya ve ahrette seninle beraber olmam için
beni seninle evlendirdi; sen diğerlerinden bana daha layıksın;
geceleyin bana gusül ver, beni kefenle, bana namaz kıl, hiç kimseye haber
vermeden beni toprağa ver; seni Allah'a ısmarlıyor ve
çocuklarıma kıyamete dek selam gönderiyorum.[181]
S. 44- Hz. Fatıma'nın kabri nerededir?
C. 44- Hz. Fatıma'nın kabrinin nerede olduğu tam kesin
değildir. Bununla birlikte büyük bir ihtimalle şu üç yerden
birindedir:
Hz. Peygamberi (s.a.a) 'in kabrinin kenarında.
Baki mezarlığında.
Mescid'un- Nebi'de; Hz. Peygamber'in kabri ile minberi arasında.
f f f
[1] - Feraidus- Simtayn, c. 2, s. 67.
[2] - Biharul- Envar, c. 22, s. 491.
[3] - a.g.e. c. 22, s. 484-491.
[4] - a.g.e. c. 22, s. 484- 491.
[5] - Yenabiul- Mevedde, s. 436. Müntahabul- Eser, s. 192.
[6] - Feraidus- Simtayn, c. 2, s. 68.
[7] - Biharul- Envar, c. 43, s. 143.
[8] - a.g.e. c. 43, s. 134.
[9] - a.g.e. c. 43, s. 179-180.
[10] - a.g.e. c. 43, s. 81.
[11] - Feraidus- Simtayn, c. 2, s. 66.
[12] - Revzatul- Kafi, hadis: 536.
[13] - Biharul- Envar, c. 43, s. 19.
[14] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 3, s. 33.
[15] - Sefinetul- Bihar, c. 1, s. 662.
[16] - Avalimul- Ulum vel- Mearif, c. 11, s. 10.
[17] - Biharul- Envar, c. 50, s. 101.
[18] - Avalimul- Ulum vel- Mearif, c. 11, s. 30.
[19] - a.g.e. c. 11, s. 33.
[20] - Biharul- Envar, c. 53, s. 179-180.
[21] - Kevser suresi.
[22] - Tarih-i Taberi, c. 2, s. 344.
[23] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 1, s. 174.
[24] - a.g.e. s. 60.
[25] - Keşful- Ğumme, c. 2, s. 93.
[26] - Bazı rivayetlerde de 34 defa Allah-u Ekber 33 defa Elhamdulillah ve 33 defa Subhanellahdiye geçmiştir. Şehid-i Sani, Dünya ahiretin tarlasıdır hadisini şerh ettiği makalesinde; Bu hadis iki çeşit nakledilmiştir, biz Subhannellahı öne geçirmiş olan rivayeti zikrediyoruz diyor.
[27] - Biharul- Envar, c. 43, 82 ve 134.
[28] - Vafi, kitab-ı nikah, s. 114.
[29] - Menakıb-i Harezmî, s. 256.
[30] - Vafi, kitab-ı nikah, s. 114.
[31] - Menakıb-i Harezmî, s. 256.
[32] - Biharul- Envar, c. 43, s. 241.
[33] - Keşful- Ğumme, c. 2, s. 76.
[34] - a.g.e.
[35] - a.g.e. c. 2, s. 84. Usdul- Ğabe, c. 5, s. 522.
[36] - Keşful- Ğumme, c. 2, s. 89.
[37] - a.g.e. s. 92.
[38] - Biharul- Envar, c. 43, s. 24.
[39] - Âl-i İmran/61.
[40] - Mecmaul- Beyan, c. 2, s. 452. el-Kamil-u Fit- Tarih, c. 2, s. 293.
[41] - Biharul- Envar, c. 43, s. 46.
[42] - a.g.e. s. 76.
[43] - a.g.e. s. 172.
[44] - a.g.e. s. 56.
[45] - Deaimul- İslam, c. 1, s. 282.
[46] - Meanil- Ahbar, s. 399.
[47] - Vesailuş- Şia, c. 4, s. 1033.
[48] - Menakıb, c. 3, s. 341.
[49] - Sahih-i Tirmizi, c. 5, s. 466, H. 3898.
[50] - İleluş- Şerayi, s. 216.
[51] - Hisal, s. 272, H. 15.
[52] - Ahzab/33.
[53] - Yenabiul- Mevedde, s. 125. Dürrul- Mensur, c. 5, s. 199.
[54] - Keşful- Ğumme, c. 2, s. 83. Dürrul- Mensur, c. 5, s. 199.
[55] - El-İmamet-u ves- Siyase, c. 1, s. 12.
[56] - Ensabul- Eşraf, c. 1, s. 586. İkdul- Ferid, c. 5, s. 12. Şerh-i Nehcul- Belağa-i İbn-i Ebil- Hadid, c. 2, s. 56.
[57] - İsbatul- Vasiyye, s. 110. Bihar, c. 43, s. 197. el-İmamet-u ves- Siyase, c. 2, s. 12.
[58] - Biharul- Envar, c. 43, s. 197.
[59] - a.g.e. s. 198.
[60] - A.K s. 47. Revzatul- Kafi, s. 199.
[61] - Delailul- İmamet. Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 3, s. 36.
[62] - Bihar, c. 68, s. 249. Avalim, c. 11, s. 623. Nehcul- Hayat, s. 25.
[63] - Şerh-i Nehcul- Belağa, c. 16, s. 211. Nehcul- Hayat, s. 36. Fatımatuz- Zehra Behcetul- Kalbil- Mustafa, s. 265, H: 1.
[64] - Yenabiul- Mevedde, s. 213. Menakıb-i Harezmi, s. 47. Zehairul- Ukba, s. 92. Nehcul- Hayat, s. 48.
[65] - Bihar, c. 75, s. 401. Avalim, c. 11, s. 628. Nehcul- Hayat, s. 26.
[66] - Delailul- İmamet, s. 7; Nehcul- Hayat, s. 157.
[67] - Bihar, c. 101, s. 36. Keşful- Ğumme, c. 2, s. 23. Nehcul- Hayat, s. 160. Hilyetul- Evliya, c. 2, s. 40. Fatımatuz- Zehra Behcetul- Kalbil- Mustafa, s. 267, H: 6.
[68] - Bihar, c. 43, s. 92. Avalim, c. 11, s. 223. Mecmauz- Zevaid, c. 9, s. 202. Nehcul- Hayat, s. 164.
[69] - Musned-i Ahmed, s. 28. Kenzul- Ummal, c. 16, s. 426. Nehcul- Hayat, s. 312.
[70] - Vekayiul- Eyyam, c. Siyam, s. 295. Nehcul- Hayat, s. 271.
[71] - Delailul- İmamet, s. 7. Avalim, c. 11, s. 626. Nehcul- Hayat, s. 158. Müstedrekul- Vesail, c. 1, s. 565.
[72] - Nefaisul- Lübab, c. 3, s. 124.(el yazılı). Avalim, c. 11, s. 629. Nehcul- Hayat, s. 56.
[73] - Bihar, c. 43, s. 82. Keşful- Ğumme, c. 2, s. 25. Beytul- Ahzan, s. 22. Nehcul- Hayat, s. 149.
[74] - Bihar, c. 2, s. 3. Mehaccetul- Beyza, c. 1, s. 30. Avalim, c. 11, s. 621. Nehcul- Hayat, s. 225.
[75] - Ayanuş- Şia, c. 1, s. 323.
[76] - İhkakul- Hak, c. 4, s. 481. Ğayetul- Meram fi Ricalil- Buhari, s. 295. Nehcul- Hayat, s. 35.
[77] - Bihar, c. 37, s. 103., H: 7. Fezailul- Hamse, c. 2, s. 147. Nehcul Hayat, s. 19.
[78] - Tefsirul- Burhan, c. 4, s. 21. Avalim, c. 11, s. 620. Lealil- Ahbar, c. 5, s. 156. Nehcul- Hayat, s. 26. Bihar, c. 68, s. 155. Fatımatuz- Zehra Behcetul- Kalbil- Mustafa, s. 298, H: 57.
[79] - Fatımatuz- Zehra Behcetul- Kalbil- Mustafa, s. 288, H: 50.
[80] - Fatımatuz- Zehra Behcet-u Kalbil- Mustafa, c. 1, s. 304.
[81] - Delailul- İmamet, s. 1; Fatımatuz- Zehra Behcet-u Kalbil- Mustafa, c. 1, s. 275, H: 30.
[82] - Biharul- Envar, c. 8, s. 309; Fatımatuz- Zehra Behcet-u Kalbil- Mustafa, c. 1, s. 304, H: 76.
[83] - İhkakul- Hak, c. 7, s. 308.
[84] - Yenabiul- Mevedde, s. 44.
[85] - Müsned-i Fatımatuz- Zehra, s. 215.
[86] - a.g.e. s. 227.
[87] - a.g.e. s. 235.
[88] - Bihar, c. 23, s. 259. Tefsirul- Burhan, c. 3, s. 245. Nehcul- Hayat, s. 37.
[89] - Reyahiynuş- Şeria, c. 1, s. 93. Nehcul- Hayat, s. 44.
[90] - Bihar, c. 43, s. 158. Hisal, c. 1, s. 173. Delailul- İmamet, s. 38. Nehcul- Hayat, s. 42.
[91] - Kasas/68.
[92] - Hacc/46.
[93] - Bihar, c. 36, s. 353. Avalim, c. 11, s. 444. Ğayetul- Meram, s. 96. Nehcul- Hayat, s. 38. Fatımatuz- Zehra Behcet-u Kalbil- Mustafa, c. 1, s. 281, H: 40.
[94] - Ahzab/33.
[95] - Avalimul- Ulum vel- Mearif (Behrani), c. 11, s. 635; İhkakul- Hak, c. 2, s. 557-558; Nurul- Afak, (Şeyh Keni) s. 4, b. Tahran; Müntahabul- Kebir (Mecmaul- Bahreyn kitabının sahibi Allame Tureyhi); el-Ğurer-u ved- Durer (İrşad kitabının sahibi Allame Deylemi).
[96] - Avalim, c. 11, s. 454. Menakıb, c. 1, s. 242. Alamun- Nisa, c. 4, s. 113. Nehcul- Hayat, s. 199.
[97] - Bihar, c. 43, s. 176, b. Beyrut. Avalim, c. 11, s. 487. Nehcul- Hayat, s. 71. Bihar, c. 8, s. 221-223, b. Kompani.
[98] - Bihar, c. 53, s. 18. Kafi, c. 1, s. 460. Avalim, c. 11, s. 401. Nehcul- Hayat, s. 137. Fatımatuz- Zehra Behcet-u Kalbil- Mustafa, c. 1, s. 559, H: 37.
Biharul- Envar kitabında (c. 43, s. 198), bu olayla ilgili şöyle nakledilmiştir: Bu sırada Ali bin Ebi Talip (a.s) sıçrayıp Ömerin yakasından tuttu, sonra onu sallayıp yere serdi, onun burun ve boynunu ayağının altına alıp çiğnedi, onu öldürmek istedi, ama Resulullah (s. a.a)in sabr etmesiyle ilgili söz ve tavsiyelerini hatırlayınca şöyle dedi: Ey Sahhak (Hattap) oğlu! Muhammedi peygamberlikle üstün kılana and olsun ki, eğer Allahtan taraf bir kitap geçmiş olmasaydı (kader böyle olmasaydı), şüphesiz evime giremeyeceğini elbette anlamış olacaktın. Bu esnada Ömer yardım dilemeğe başladı...
[99] - Al-i İmran/102.
[100] - Fatır/28.
[101] - Tevbe/128.
[102] - Nisa/84.
[103] - Maide/50.
[104] - Neml/16.
[105] - Meryem/5-6.
[106] - Enfal/75.
[107] - Nisa/11.
[108] - Bakara/180.
[109] - Casiye/27.
[110] - Enam/67.
[111] - Zümer/40.
[112] - Al-i İmran/144.
[113] - Kayle, Evs ve Hazrecin ninesidir.
[114] - Tevbe/13.
[115] - İbrahim/8.
[116] - Şuara/227.
[117] - Sebe/46.
[118] - Hud/121.
[119] - Meryem/5-6.
[120] - Neml/16.
[121] - Yusuf/18.
[122] - Muhammed/24.
[123] - Mümin/78. Şerh-i İbn-i Ebil- Hadid, c. 16, s. 236. Keşful- Ğumme, c. 1, s. 492. Mürucuz- Zeheb, c. 2, s. 311. Alamun- Nisa, c. 4, s. 116. Tezkiretul- Havass, s. 179. Keşful- Mehacce, s. 124. el- İmamet-u ves- Siyase, c. 2, s. 14. el-İsabe, s. 61. Usdul- Ğabe, c. 2, s. 522. Tarih-i İbn-i Kesir, c. 12, s. 441. İkdul- Ferid, c. 2, s. 6. Mizanul- İtidal, c. 2, s. 172.
[124] - Maide/81-82.
[125] - Zümer/15.
[126] - Araf/96.
[127] - Zümer/51. İhticac, c. 1, s. 108. Emali, c. 1, s. 384. Delailul- İmamet, s. 39. Belağetun- Nisa, s. 32. Keşful- Ğumme, c. 23, s. 147. Şerh-i İbn-i Ebil Hadid, c. 16, s. 233. Alamun- Nisa, c. 4, s. 123. Bihar, c. 43, s. 158. Avalim, c. 11, s. 445. İhkakul- Hak, c. 10, s. 306. Nehcul- Hayat, s. 126.
[128] - Bihar, c. 28, s. 303; c. 43, s. 203; el-İmamet-u ves- Siyase (İbn-i Kuteybe), c. 1, s. 20.; Alamun- Nisa (Cahiz) c. 3, s. 1214.
[129] - Bihar, c. 43, s. 204. Keşful- Ğumme, c. 1, s. 494. Mecmaun- Nureyn.147. Nehcul- Hayat, s. 291.
[130] - Bihar, c. 79, s. 27. Beytul- Ahzan, s. 176. Nehcul- Hayat, s. 315.
[131] - Bihar, c. 43, s. 214. Ayanuş- Şia, c. 1, s. 321. Avalim, c. 11, s. 514. Nehcul- Hayat, s. 320.
[132] - Bihar,
c. 43, s. 174
[133] - Bihar,
c. 43, s. 54, c. 103, s. 238 (Az bir farklılıkla). Büyük ihtimalle
Hz. Peygamberin sorusu, Hz. Fatımanın yüceliğini ortaya
çıkarmak içindi. İşte bu yüzden Hz. Ali (a.s) sorunun
cevabını o mecliste vermemiştir.
[134] - Bihar,
c. 43, s. 61
[135] - Bihar,
c. 43, s. 157
[136] - Bihar,
c. 8, s. 51
[137]- Esma Hz.
Fatıma (a.s)ın yakınlarından ve Habeşe
muhacirlerindendi. O, ilk önce Cafer b. Ebî Talibin eşi idi. Cafer Mute
savaşında şehit olunca, Ebu Bekir b. Kuhfe ile evlendi. O büyük
bir ihtimalle Hz. Fatıma (a.s)a gusül verildiğinde Hz. Ali (a.s)a
yardımda bulunmuştur. Şimdiki tabutların şekli onun
önerisi üzerine yapılmıştır. Çünkü eski zamanlarda, hatta
bazı yerlerde şimdi de cenazeyi birkaç ağacın üzerine
koyarak gasil haneye ve kabristana doğru götürüyorlar.
[138] - Ben
Şiayım diyen bir kimse, işte böyle olmalıdır. Ölüsünü
bile erkeklerin görmesini istemiyor. Ama ben Şia'yım deyip de
erkeklerin önünde soyunan veya dans eden kadın ve kızların veya
onların böyle olmasını isteyen ana ve babaların vay
hallerine!
[139] - Bihar,
c. 43, s. 189
[140] - Zuhruf /
89
[141] - Zümer /
37
[142] - Arâf /
31
[143] -
Fussılet / 44
[144] - Âl-i
İmrân / 97
[145] - Kâf / 38
[146] - Enbiyâ /
8
[147] - Bakara /
286
[148] - Enbiya /
22
[149] - Zuhruf /
13
[150] - Ey
Davud, gerçek şu ki biz seni yeryüzünde bir halife kıldık. (Sâd
/ 26)
[151] -
Muhammed, yalnızca bir peygamberdir. (Âl-i İmrân / 144)
[152] - Ey
Yahya, Kitabı kuvvetle tut. (Meryem / 12)
[153] - Ey
Musa, gerçekten ben senin Rabbinim. (Tahâ / 11-12)
[154] - Mal ve
çocuklar, dünya hayatının çekici süsleridir. (Kehf/46)
[155] -
Onlardan biri dedi ki: Ey babacığım, onu ücretli olarak
tutuver; çünkü ücretle tuttuklarının en hayırlısı;
gerçekten o kuvvetli ve güvenilir biridir. (Kasas / 26)
[156] - Allah,
dilediğine kat kat arttırır. (Bakara / 261)
[157] - Bihar,
c. 43, s. 86
[158] - Bihar, c. 8, s. 35; c.
36, s. 288; c. 43, s. 21
[159] - Bihar, c. 14, s. 198; c.
43, s. 31
[160] - Biharul-Envar, c. 8, s.
309
[161] - Bihar, c. 12, s. 264; c.
43, s. 155; c. 82, s. 86
[162] - Bihar, c. 43, s. 225
[163] - Keşful-Ğumme, c. 1, s. 502
[164] - Biharul-Envar, c. 43, s. 179, 15. hadis
[165] - Onların küçüğünden maksat İmam Hüseyin (a.s)dır.
[166] - Emali-yi Şeyh Saduk, 44. meclis, 11. hadis
[167] - Biharul-Envar, c. 28, s. 41
[169] - Bir rivayette; "Fatıma'ya Fatıma denilmesinin sebebi, kıyamet günü Şiilerini ateşten alıkoyacağından dolayıdır." diye geçmektedir.
[171] - Büyük bir ihtimalle, Ümmü Ebiha; "Babasının anası" anlamınadır. Çünkü babasına, hizmet açısından analık yapmıştır.
[172] - Çehardeh Ahter-i Tabnak, s. 75; A. Bircendi.
[175] - Beyt'ül- Ahzan; şeyh Abbasi Kummi.
[176] - Beyt'ül- Ahzan" Şeyh Abbasi Kummi.
[177] - A' yan'uş- Şia, c. 1, s. 316.
[178] - Beytul- Ahzan; şeyh Abbas-i Kummi.
[179] - Beyt'ül- Ahzan; Ş. Abbasi Kummi. (Gece defnedilmesini ve onların kendisine namaz kılmamalarını da vasiyet etmiştir.)
[180] - Beytul- Ahzan; Ş. Abbasi Kummi.