GADİR SAYFASI
ALEVİ MEZHEBİNİN
İSPATI
Şeyh Nurettin
Reyhani
İndex
İMAM EL SADIKIN (a.s) İLMÎ YÖNÜ
İMAM EL SADIKIN (a.s.)
KİŞİLİĞİ
Âlemleri yaratan, yoktan var eden, ilmin, hikmetin,
ihsanın, cemalin ve gücün sahibi yüce Allaha hamt ve şükürler olsun.
Bizi metotların en iyisine muvaffak kılan ve bize en doğru ve en
hayırlı yolu gösteren Allahın Resulüne ve kendisinden sonra
İslam dininin nurunu taşıyan Ehlibeytine binlerce selam olsun.
Kuran-ı Kerimde buyuruluyor ki: "De ki siz gerçekten
Allahı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve
suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok
esirgeyici ve bağışlayıcıdır". (Al
İmran 31)
Allahım sen
de biliyorsun ki en büyük emelimiz mağfiretini kazanmaktır. Bunu da
biliyoruz ki dünya fanidir, ahret ise bakidir. Bu dünyadaki bütün çabalarımız
senin geniş rahmetine nail olabilmektir. Bu rahmet, kalplerini hidayete
erdiren, kendilerine Allahtan korkmayı elzem sayan salih
kullarının gayesidir. Bunlar ki içleri senin sevginle dolu olan,
senin zikrini ağızlarından düşürmeyen, senden sakınmaktan
gözleri bir şey görmez olan varlıklardır. Onlar, senin heybetine
boyun eğen kimselerdir. Allahım bizleri de onların yolunda
onların varisleri olmamızı nasip eyle.
Allahım bizleri peygamberlerine inananlardan ve
söylediklerini tasdik edenlerden eyle. Bilindiği gibi Hz. Muhammed son
peygamber olarak gönderildikten sonra helal kıldığı her
şey kıyamete kadar helal; haram kıldığı her
şey de kıyamete kadar haram kalacaktır. Allahım sana
hamdolsun ki biz de senin sayende Hz. Muhammedin yolunu takip edip onun
emirlerine sahip çıktık. Yasaklarından uzaklaştık.
Kuran-ı hak bildik. Bu ayet-i kerimeyi de delil gösterdik: Allah'a
itaat edin, Peygamber'e de itaat edin. Kötülüklerden sakının.
Eğer yüz çevirirseniz, biliniz ki, Peygamber'imize düşen sadece
apaçık tebliğdir. (Maide 92)
Hz. Muhammed (s.a.a.v.) kendisinden sonra Hz. Aliyi
yerine tayin ettiğini şöyle buyurur: Ben size paha biçilmez iki
büyük emanet bırakıyorum; bunlardan biri Kuran-Kerim diğeri
Ehlibeytimdir. Bunlara tutunursanız helak olmazsınız. Emir El Müminin
Hz. Ali, inancına bağlı samimi ve muhlis biriydi. Biz de onun
üstünlüklerini, faziletlerini görebiliyoruz. Düşmanları dahi
faziletlerini inkar edemediler.
Bilindiği
gibi Emeviler, önce hilelerle sonra da zorbalıkla İslamın
temsilciliğini elde ettiler. Doğudan batıya kadar çok
geniş bir coğrafyaya hükmettiler; ama İslam dininin mümessili
değil heveslerinin esiri oldular. Başta Müslümanların
bölünmesine, sonra mezheplerin çıkmasına sebep oldular. Arap
milliyetçiliğini körüklediler, diğer halkların dinden
soğumasına neden oldular. Hz. Peygamberin söylediklerini ve
emanetlerini bir tarafa bırakıp elde ettikleri kaba gücün
sarhoşluğuyla dinimize büyük zararlar verdiler. Dinde tahrifat
yaptılar. Hz. Muhammedin vasiyetine uymadılar. Hadisler uydurdular,
sahih hadisleri ortadan kaldırdılar. Hz. Aliyi öven kişileri
yıldırmak için hapishanelerde tutsak ettiler ve onlara işkence
yaptılar. Hatta Müslümanların Ali ismini çocuklarına
vermelerini yasakladılar. Ancak ne kadar onu karalamaya
çalıştılarsa da ünü daha da yayıldı ve herkes tarafından
tanındı. Hz. Alinin ünü en güzel koku olan misk kokusu gibi her
tarafa ve zamana yayıldı, müminlerin kalbini fethetti.
Bütün faziletler
Hz. Aliye dayanır ve her ayrılık onunla son bulacaktır.
Bütün ilimlerin derin bilgisi onda yer bulur. Arapça gramerin kaşifi de
odur. Ebül-Esved Eddüveliye Arapça dilbilgisi kurallarını (cümle,
kelime ve harf bilgisini) Hz. Ali öğretmiştir. Ona Bu ilmi kimden
öğrendin? diye sorduklarında, İmam Aliden. diye cevap
verirdi. Celaleddin Es-Suyutinin Halifelerin Hayatı adlı eserinde
Ebil-Esved Eddüveli dilbilgisi kitabını yazma hikayesi şöyle
anlatılmıştır:
Bir gün Hz.
Alinin huzuruna vardım. Onu çok düşünceli gördüm. Ya Emir El
Müminin neden böyle düşüncelisiniz? diye sordum.
İmam Ali; Sizin memlekette Kuranı Kerimi
yanlış okuduklarını duydum. Arapçayla ilgili bir kitap
yazmayı düşünüyorum. dedi.
Bunun üzerine ben
şöyle dedim: Ya Emir El Müminin Eğer böyle güzel bir iş
yaparsanız; bize can verdiğiniz gibi; Arapçanm da doğru
kullanılmasını ve yaşamasını
sağlarsınız. dedim.
Birkaç gün sonra;
tekrar İmam Alinin yanına gittim. Bana bir mektup verdi. Mektupta
şöyle yazmaktaydı:
Dilbilgisi kurallarını üç bölümde incelemek
mümkündür; 1-İsim 2-Fiil 3-Harf
İsim; bir
şeyin varlığını bildirir. Fiil; bir işin yapıldığını
gösterir. Harf; isim ve fiil olmayan bir şeyden haber verir. Bunu da
bilmelisin ki ya Ebel Esved bu şeyler; görünen, gizlenen ve ne görünen ne
de gizlenendir. Ulema ehli üstünlüklerini bu görünen şekliyle dile
getirirler, gizlenen şekilleriyle değil. der ve bu kuralara
bağlı olarak sen de aklına gelen her şeyi buna ekle diye
buyurur.
Birkaç gün içerisinde Arapça dil kurallarıyla
ilgili aklıma gelen her şeyi yazdım ve İmam Alinin huzuruna
vardım. İmam, yazılanları okuduktan sonra Nahvi (dilbilgisi)
ne güzel yazmışsın. diyerek edatlarla ilgili önerilerini
söyledi. Böylece dilbiliminin yaygınlaşarak bir ilim dalı
olması sağlandı.
Bizler, Hz. Ali
Bin Ebi Talipe (a.s.) tabiyiz. Onun taraftarları ve takipçisiyiz.
İşte bu güzel mezhebin temelini oluşturan,
yayılmasını sağlayan ve bu ağaca hayat veren,
yeşerip gelişerek dallanıp budaklanmasını
sağlayan, meyve vermesini sağlamak için o suyu veren İslam
kurallarının sahibi Hz. Muham- med der ki; Ya Ali sen ve
taraftarların kazananlardansınız. Ya, Ali sen ve
taraftarların Kıyamet Gününde bana geldiğinizde
alnınız ak ve pırıl pırıl olacaksınız;
ama sizi sevmeyenler Kıyamet Gününde bana geldiğinde üzerlerinde
bir kızgınlık olacaktır. (O da cehennem azabı olsa
gerek.)
Ehli Sünnet kaynaklarında da Hz. Alinin
(a.s.) en önemli şahsiyet ve insanların en hayırlısı
olduğu anlatılmaktadır. Ali, benim hakkımı gözetleyen
benim halefim (varisim) benim velim ve benim emirlerimin koruyucusudur.
Suyutinin rivayet ettiğine göre (Durril-Mansur) Bir gün Cabir Bin Abdullah,
Hz. Peygamber Efendimizin huzurundayken; Hz. Peygamber der ki, Ruhum elinde
olan yüce Allaha yemin ederim ki Ali ve taraftarları Kıyamet
Gününde kazananlardan olacaktır. Buna istinaden ayet-i kerimede
İnnellezîne âmenû veamilûssâlihâti ulâike hum hayrul beriyyeh...) İnanan
ve güzel amel işleyenler de insanların en
hayırlılarıdır. (Beyyine 7) Yine rivayetinde
İbnü Abbas der ki; Bu ayet indiğinde Hz. Muhammed Hz. Aliye der ki;
Senden ve taraftarlarından Allah razı olacaktır. İbni
Merdevayhin Hz. Ali hakkında belirttikleri Hz. Muhammed, Allahu
Tealanın Kuran-ı Kerimde beyan edildiği gibi (sen ve
taraftarların....) Hz. Alinin ve taraftarlarının hak yolda
olduğunu kanıtlayım mahiyettedir. Bu hadisi de İbn-i
Hacerin de rivayet ettiği söylenir. İbn-i Hacer derki; Ümmi
Selemenin naklettiğine göre Hz. Peygamber Efendimiz der ki; Ya Ali sen
ve seni sevenler -senin yolunda gidenler- cennettedir.
Zemahşehrinin
Rebiul Abrar adlı eserinde rivayet ettiğine göre Hz. Muhammed der
ki; Ya Ali Kıyamet Gününde eğer Allahın
yasakladıklarını dünyada uygulamışsan sen de benim
yasakladıklarımı uygulamış olursun. Senin sayende de
senin yasakladıklarını senin taraftarların da
uygulamış olur.
Buna benzer birçok
hadise Ehl-i sünnet kaynaklarında rastlamak mümkündür. Bunların
çoğu da gerçek (sahih) olarak Hz. Muhammedin Hz. Ali hakkında
söylemiş olduğu hadislerdir.
Hz. Muhammedin
hadislerinden bazıları: Hz. Alinin bendeki yeri Harunun
Musanın yanındaki kıymeti kadardır. Yine başka
hadiste Ya Ali sadece seni müminler sever ve seni sevmeyenler ise münafık
olanlardır. Başka bir hadiste Size paha biçilemez iki büyük emanet
bıraktım ki benden sonra sapmayasınız diye. Yine
başka bir hadiste Hayber Savaşında Yarın tercihimi öyle
birinden yana kullanacağım ki o hem Allahı hem de Resulünü
sever. Allah da Resulü de onu sever. Başka bir hadiste Hakikat Alide
Ali de hakikatle birliktedir. Başka bir hadiste Kıyamet Gününde
herkes kendi anne ismiyle davet edilecektir; yalnızca Ali ve
taraftarları baba isimleriyle davet edileceklerdir. Bunda kimin
çocukları olduğu daha iyi anlaşılması
açısından daha uygundur. (Mürüc Ezzheb)
Hz. Muhammed bir başka hadisinde de Ya
Ali sen ümmetimde cennete gidecekler arasında herkesten evvelsin ve senin
taraftarların ise nurlu minberlerin üstünde mutlu, yüzleri ak
olacaktır. Ben onların şefaatçiliğine yani
aracılığını yapıp onlar cennette benim
komşularım olacaktır. Bir diğer hadisinde Ben
ağacım, Fatıma ağacın dalları, Ali
ağacın aşısı, Hasan ve Hüseyin ağacın meyvesi,
taraftarlarımız (sevenlerimiz) ise ağacın yapraklarıdır.
Bu ağacın aslı da cennettedir. Geriye kalanlar ise cennetin
genelindedir. Bir diğer hadisinde Hz. Muhammed Cennete girecek
olanların ilk dördü; ben, sen (Hz.Ali) Hasan, Hüseyindir. Bizim soyumuz
sonra eşlerimiz, sonra da sağımızda ve solumuzda
taraftarlarımızdır. (Tabarani ve İbn-i Asakir Rivayet
eder)
Hz. Ali ve taraftarları hakkındaki seçkin
hadisi şeriflere ve vaat edilen cennetteki makamlarına bakarak biz
Hz. Alinin taraftarı olduğumuzu belirtiriz. Biz onu kendimize, imam,
mevla ve veli kabul etmişiz. Bizler düşmanlarımızı
hiçbir zaman dert edinmedik. Bizler atalarımızın yolunda
ilerledik ve onların bıraktığı mirasa sahip
çıktık. Çünkü onlar bizlere bu mirası bırakmaya
çalışırlarken canlarını ortaya koydular. Bu miras için
ölmeye razı olmuşlardır. Ölüm bile onları Hz. Alinin
sevgisinden ve onun yolundan alıkoymamıştır. Onlar
sadık, mümin insanlardır. Bizi dünyanın güzelliği,
çekiciliği ve ihtişamı mutlu edemez. Çünkü bu dünyanın
refahı sona erecek, emaneti bitecek ve üzerinde yaşayan bütün
canlılar ölecektir. Ancak bizim hedefimiz dünyanın ahretidir. Ahret,
dünyadan daha hayırlıdır ve ebedidir. Kalbimize Allah, Hz. Peygamber,
Hz. Ali ve Ehlibeyt sevgisi yeter. Allaha itaat etmekse daimi hayatın
refahıdır.
Benim hayretle karşıladığım
ve hala hayretler içerisinde seyrettiğim gençler! Okumaya, ilim öğrenmeye
gönderdiğimiz bazı çocuklarımız, maneviyattan uzak iklimde
ve kalbindeki imanı kaybetmiş olarak geri dönüyorlar. Biz
onları doğruya davet ederken ; onlar, tam tersine batıl
düşüncelerle karşımıza çıkıp dikleniyorlar. Çünkü
onların basiretleri kapalı. Düşünmeden konuşuyorlar. Sanki
öz değerlerimizden habersizler. Gerçeği görmüyor, kabullenmiyorlar.
Aslında kendilerine vazife olan birazcık idrak edip dikkatli
olmalarıdır. Biraz dikkatle baksalar bizim mezhebimizdeki güzel
ahlakı, şerefi, yüzümüzdeki temizliği, kalbimizdeki
saflığı, doğru sözlülüğü, güzel huyluluğu,
olgunluğu ve edebi görebilecekler. Kardeşlerimiz, doğru inanca
sahip, güzel huy ve ahlakın sahibidirler. Haktan hiçbir zaman
şaşmazlar. Gözleri Allahın haram kıldıklarına
kapalıdır. Kendileri için yararlı olan ilimle yaratanın
manevi gücünün büyüklüğü karşısında diğer
şeylerin acizliği görürler. Dünya onlara ne fazla ne de eksiktir.
Mevcut yiyecekleriyle ve giyecekleriyle yetindiler. Mal ve mülkü çoğaltma
hevesi içerisinde olmadılar. Çünkü onlar bu inanç içerisinde biliyorlar ki
öldüklerinde hiçbir şeyin sahibi değillerdir. Bundan dolayı tek
uğraşları Allaha ibadet ve tevhittir. Çünkü onların
kalpleri nurludur. Kanaatkârlardır. İşte bunlar Hz. Alinin
taraftarlarıdır.
Sizler; Hz.
Muhammedin Veda Haccında Hz. Ali için söylediklerine iman edin. Diyor ki
Allahım Hz. Aliye dost olana dost ol, düşman olana düşman
ol ve daima hakkı onunla beraber kıl. Onun dostu benim dostum, onun
düşmanı benim düşmanımdır. Tarih
sayfalarını karıştıracak olursanız; kimin onun
dostu kiminse düşmanı olduğunu anlayacaksınız. Siz,
en iyisi ona dost olana dost olun. Havadan sudan konuşmayan Hz. Muhammed
söylediklerini -ki sadece Allahtan emredilmesi gerekeni söylemekle yükümlü
olduğunu- Kuran-ı Kerim kanıtlamaktadır. İnmekte
olan yıldıza andolsun ki; arkadaşınız (Muhammed)
sapmadı, azmadı o, havâdan (arzularına göre) konuşmaz. 0 (nun
konuşması kendisine) vahyedilenden başkası değildir.
Onu, müthiş kuvvetleri olan biri öğretti. (Necm 1- 2-3-4-5)
Hz. Muhammed bir
hadisi şerifinde; Ya Ali seni sadece soyu temiz olan müminler sever, seni
sevmeyenler ise muhakkak ki münafıktırlar. Bilmelisiniz ki Hz.
Aliyi kim sevmişse kendi inandığına iman etmiş, kabul
etmiştir. Ancak onu düşman olarak görenler, onu sevmeyenler ki onlar
kulakları duymayan, kalpleri fitneyle ve küfürle dolu olanlardır.
Allaha hamdolsun ki bize Hz. Aliyi önder
kıldı. O ki; bizim kalbimizi imanın nuruyla aydınlatan,
üzerindeki nimetleri genişleten önemli bir şahsiyettir. Bu hakikatin
gafletinde olanlar hiçbir zaman başarılı olamayacaklardır.
Çünkü onlar Hz. Muhammedin gösterdiği yoldan gitmediler. Bizler Allaha
-hamdolsun ki- onun resulüne inandık ve Hz. Muhammedin son peygamber
olduğuna şahit olduk. O tüm insanların resulüdür. O güvenilir,
samimi ve emindir. Hz. Muhammedin şeriatı Kıyamete kadar
sürecektir. Ehlibeytin de hak ve hidayet yolu olduğunu kabul ettik. Allah
yolunun rehberi olduklarına iman ettik. Bunlar On İki
İmamdır. Onların fetvaları, olayları
değerlendirme durumları, öğretileri sanki tek bir
ağızdan yükselen ses gibidir. Hiçbir zaman hükümlerinde çelişki,
tereddüt söz konusu olamaz. Bu da Ehlibeytin hak yolunda olduğunu,
mertebelerinin yüksek olduğunu gösteren en büyük kanıttır. Ne
mutlu ki bizlere; çünkü onlara tabiyiz. Başaran, muvaffak olan da
bizleriz. Dolaysıyla Hz. Muhammed, Ehlibeyti vasiyet etti. Bu da dini
mesuliyetin onlara verildiğinin kanıtıdır.
Düşmanları dahi bütün anlattıklarımıza şahit
oldular. Ancak hiçbir zaman dürüst olmadılar. Doğruları
saptırarak Hz. Muhammedin hatası varmış gibi dinimizde
yeni reformlara giriştiler, dinde tahrifata yöneldiler. Bu da dönem dönem
aktif bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bu
hassas ve tehlikeli olan durumun mesuliyetini üstlenen kimseler, insanları
kandırmak için bahaneler uydurdular. Yaptıkları hatalardan,
kendi mezheplerindeki eksikliklerden, giyimden şirk koşmaya kadar
birçok yanlışı doğru gösterdiler. Hor görülmekten korkup
masum rolü oynadılar. Yeni kuşaklara bu şekilde nüfuz etmek
onların hayaliymiş gibi davrandılar. Din çerçevesi içinde bu
mesuliyetin sahibi olmak, hiçbir isnada dayanmadan bu dinin ağır
yükümlülüklerini üstlenmek (ilmini) ahmakça bir davranış olsa gerek.
Bunlar kendilerine bu vazifeyi uygun gördüler. Hatta bu yeteneklerini Allah
vergisi olarak nitelendirip çok iyi bir şekilde vasıflandırdılar.
Çünkü bunlar Allahın resulü veya elçisi gibi statüler üstlenmeye
kalkıştılar. Bu yolda yeteneklerini ustalıkla kullanıp
ilahi bilgilerin ilhamlarını sanki peygamber efendimizden miras
kalmışçasına sahiplendiler.
Hz. Alinin
İslamı dünyamıza teşrif ettiği günden Hz. Mehdiye kadar
gelip geçen bütün imamlara selamlar olsun. İnancımız; On
İki İmamın hükümleri, görüşleri, olaylara
yaklaşımları, ilimleri ve tavsiyelerine dayanır. Biz
onların yolunda yürüyoruz. Yolumuzu aydınlatan nur; onların
gösterdiği nurdur. Örnek aldığımız şahsiyetler
Hz. Muhammedin yanından ayrılmamış, onun övgüsüne nail
olmuş mümin kişilerdir. Onların üzerinde küçücük bir leke
bulamazsınız. Ak paktırlar. Bu da yolumuzun doğru yol
olduğunu gösterir. Kur an-ı Kerim, Hz. Muhammed ve Ehlibeyt
imamları hayat görüşümüzün sınırlarını çizen
kaynaklardır.
İMAM EL SADIKIN (a.s) İLMÎ YÖNÜ
İmam El Sadık (a.s.) Emevi
devletinin son dönemi ile Abbasi Devletinin ilk dönemlerinde yaşamıştır.
İmam yaşadığı dönemin en önemli bilim
adamıdır. Hayatı çeşitli ilimleri vermekle geçmiştir.
Hadis, tefsir, inanç, şeriat bilgilerini eksiksiz güvenilir bir
şekilde Hz. Muhammede dayandırarak açıklamıştır.
Bu yüzden ona gerçeklerin kaşifi denmiştir. Bu bağlamda
şeyhlerin, binlerce âlimin, fakihlerin imamı, referans olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Bilim merkezinde
doğa bilimleri yanında şerî ilimleri okuttu. Dört bine
yakın öğrenci yetiştirdi. Öğrencileri arasında otuz
bir ciltlik bir eser vücuda getiren Hişam Bin Hakem, matematik ve trigonometride
adını dünyaya tanıtan Nasirüddin Tusi ve iki yüz cilde
yakın kitap yazan ünlü kimyager Cabir bin Hayyan gibi alimler bilim
dünyasında önemli bir yer edinmiştir.
İmam Sadık yaşadığı
dönemin şeri hükümlerini verdi, bu alanda kendini yetkin görenlerin
heveslerini kursaklarında bıraktı. Saray tarafından
İmama rakip olarak gösterilen akıl ve mantıktan uzak kişilerin
yaydığı hurafelerle mücadele etmiş halkı aydınlatmak
için büyük çaba sarf etti. Halkı yönlendirmeye ve onları hakimiyet
altına almaya çalışanların da isteklerini boşa
çıkardı. İmam, Allaha iman etmiş temiz yürekli
insanları himayesi altına aldı ve bu yolda onların felaha
ermelerini sağladı.
Ebu Hanife
:Gördüklerim arasında Cafer Bin Muhammed kadar fıkıh âlimi olan
şahsiyet görmedim. Eğer Hz. Muhammed sünnetinin temsilcisi olarak
Hz. Cafer El Sadık olmasaydı kesinlikle bu işin içinden
çıkamazdım.demiştir. Ebu Hanife; Hz. Cafer El
Sadıkın insanların en âlimi ve onlardan farklı
olduğunu rivayet eder. Ebu Hanife, Cafer-i Sadıkın
öğrencilerindendir. O dönemin iktidarı tarafından
yönlendirilmiş ve yeni fırka ve mezheplerin çıkmasında
bilgi ve birikimi kullanılmıştır. Diğer mezheplerin
önderlerinin birikimleri de aynı amaçlarla kullanılarak farklı
mezheplerin doğmasına neden olmuştur.
Malik İbn-i
Enes: Cafer İbn-ü Muhammed kadar âlim, itikatlı, yumuşak huylu
bir şahsiyet ne görülmüş ne duyulmuştur.
Mansur-ı Abbasi: Ehlibeytin seyyidi, âlimi,
varisi Cafer El Sadıktır. Yine der ki; Bana tesir eden en önemli,
en büyük âlim Cafer El Sadıktır.
Şeyhül
Müfıd: Cafer El Sadık kardeşleri arasında
babasının halefi, en büyük varisi, mertebesi yüksek mükemmel bir
şahsiyettir. Aynı zamanda herkes tarafından yüceltilen
imamdır. Tarih kitaplarında da bunu görmekteyiz.
Ünlü tarihçi Meşhur El Yakubi: İnsanların
en hayırlısı, din ilminde en âlim şahsiyet olarak
karşımıza çıkan Hz. Cafer El Sadıktır. Çünkü
bilginler ondan bahsettiğinde; onu âlim olarak tanımlarlar.
Batılı
bilim adamları İslam tarihi hakkında derin önem ihtiva eden
bazı çalışmalarında İmam El Sadık (a.s.) için 470
sayfadan oluşan bir metin sundu. Strasburgta gerçekleşen İslam
Araştırmaları Merkezi tarafından yayımlanan ve yirmi
üç bilim adamının katıldığı bir konferansa
Amerika, Fransa, İtalya, İngiltere, İsviçre, Almanya, Belçika
gibi çeşitli ülkelerden bilim adamları iştirak etti. Hz. Cafer
El Sadıkın dünya bilimleri, şeriat bilimleri, felsefe,
edebiyat, fizik (cisimlerin hareketleri), ışık sistemleri zaman
ve mekandan dört temel madde olan hava, ateş, su, toprak geniş
kimya bilgisi, tıp, astroloji ve tarih hakkındaki
aydınlatıcı bilgileri bu kitapta yer buldu. Bu da gösteriyor ki
Cafer El Sadık, derin ve çok geniş bir kültüre sahip üstün bir
şahsiyettir.
El Cahitin
Risalesinde (Sendubide 102) İmam Hz. Cafer El Sadık hakkında:
O ki daha önce keşfedilmeyen durumlara açıklık getirdi.
İlmin kapılarını açtı. Dünya kendi ilmiyle dolup
taştı." sözleriyle ışığın
kaynağı olarak İmam El Sadıkı göstenniştir.
Ehl-i Ebi Talipin çevresinde El Sadıktan söz
edilmiştir. Malik Bin Enes, Şabet ü İbn-i Hacca Ebu Sufyan El
servi vb. Cafer El Sadık hakkında derler ki Müslüm Sahihindeki
bilgilerin Hz. Caferin hadisine dayanmasına ihtiyaç vardır. Yine
Malik, Şafii, Sicistani ve Ahmet Bin Hanbelin de bu şekilde rivayetleri
söz konusudur.
Üstat Ebu Zahra: Hz. İmam El Sadık,
Kitabıyla ışık saçan bir âlimdir. Daha sonra biz
Allahın yardımıyla daha da güçlendik, onun hakkında
kitaplar yazdık. Hatta keramet sahibi olanların yedisi için yazılar
yazdık. Bu bağlamda onun yüceler içinde özel bir yeri vardır.
İmam Malikin Hz. Cafer El Sadık
hakkındaki düşünceleri farklıdır. Kendisi ve Ebu Hanife
için Üstat konumdaydı. Onların üzerindeki emeği tartışılmaz.
Onun önünde hiç kimse bir soruya cevap vermeye bir açıklık getirmeye
çalışmaz.
İMAM EL SADIKIN (a.s.) KİŞİLİĞİ
İmam El
Sadık Ehlibeytin temelini oluşturan imamlarındandır.
Bilgisi, merhameti, inancı ve insan sevgisiyle dolu yüreğiyle kendine
münhasır bir kişiliğe sahipti. Emevi - Abbasi Devletleri
zamanında zulme maruz kalan insanların koruyucusuydu. Zalim
iktidarlarla büyük bir cesaretle mücadele etmiş, fikirlerini açık
yüreklilikle ifade etmiştir. Bu yönleriyle müminlerin kalplerinde taht
kurmuş, halkın gözünde hatırı sayılan bir lider
olmuştur.
Toplum bilimciler
tarafından sosyal kişiliği övgüye mazhar olmuştur.
Şeriatı korumuş, her türlü tahrifat ve sahteciliğe
karşı savaşmıştır. Dinde oluşacak
tahrifatın gelecekte toplumda büyük yaralara sebep
olacağını bildiği için sahtekârların hamlelerine
zamanında müdahale etmiştir. Bu da toplumda övgüyle ve memnuniyetle
karşılanmış imama duyulan sevgi ve
bağlılığı perçinlemiştir.
Farklı anlayış ve bakış
açısına sahip insanların yanlış yola
saplanmalarına engel olmak amacıyla ilmi mücadeleye çok önem
vermiş; insanları akıl ve mantık yoluyla doğruya ve
güzele yönlendirmeyi başarmıştır. Bu mücadele; hurafeler,
uydurma hadisler, sosyal hayatta ortaya çıkan yeni durumlar ve
tartışmaya açık görüşlerle olmuştur.
Ehlibeyt
imamlarına duyulan sevgi ve bağlılıktan korkan Emevi ve
Abbasi yöneticileri, iktidarlarım korumak için ehlibeyti karalamaya, sahte
âlimleri halka yutturmaya çalıştılar ve İslamiyetle ilgisi
olamayan kurallarla halkı yönetmeye çalıştılar.
Yanlışı doğrudan ayırt edebilen ve
haksızlıkları görebilen Müslümanlar, bu uygulamalara
karşı çıkınca çeşitli işkence ve
zorbalıklarla susturulmaya ve bertaraf edilmeye
çalışıldı.
Bir taraftan cahilliğin, bir taraftan İslam
karşıtlarının bilinçli ve maksatlı müdahaleleri bir
taraftan da iktidarların zulmü karşısında biçare kalan
halka; umut veren, onları aydınlatan ve yaşam sevinci katan
İmam Sadıktan başkası değildi. İmam Sadık
insanların zulme ortak olmalarını engellemek amacıyla insanlara
nasihatlerde bulunmuş, zulme ortak olanların alınlarında
Allahın rahmetine nail değildir. yazısının
yazılı olacağını söyleyerek Abbasi hükümetine
yardım edenleri boykota çağırmıştır. Zulüm edene
bu zulmün kendisine döneceğini herkesin anlamasını isteyen imam
zulmün kalkması için her türlü çabayı harcamıştır.
Salih müminlerin birlik ve beraberlik içinde yaşamalarını
isteyen İmam tahrifat üzerine din inşa edenlere karşı
mücadeleyi tavsiye etmiştir. Bunun dışında Mufaddal Bin
Umara Ümmetime altı özelliği haberdar etmeni istiyorum. diyerek
aşağıdaki nasihatleri sıralar:
1)
Verilen
emanet sahibine teslim etmelidir.
2) Bir insan kendisi için neler istiyorsa,
karşısındaki insan için aynı şeyleri istemelidir.
3)
İnsan
yaptıklarına dikkat etmelidir. Çünkü her işin bir sonucu
vardır. Sonucu da suç teşkil edebilir.
4)
Bazı
işlerin sonucunda şaşırtıcı bir durumla
karşı karşıya kalabilirsin dikkatli ol.
5)
Dağlarda
yürürken her şeyin düz olduğunu sanma. Çünkü bir anda çukura
düşebilirsin.
6)
Yanmdakine
yapamayacağın bir şeyin sözünü verme.
Hz. Cafer El
Sadıkın Ebu Usemeye bir vasiyeti vardır: Allaha iman edin,
Allahtan korkun ve Allah yolunda mücadele edin, doğruyu söyleyin, ahlaklı
olun, komşularınıza saygı gösterin, her zaman iyiliği
düşünün ve öyle davranın. Bize layık olmaya
çalışın. Güzel olun. Bize sessiz dua edin.
Sırrımızı iyi muhafaza edin. Sırrımızı
ifşa eden kendi kılıcıyla bizi katleden gibidir. Bu yüzden
o büyük bir sorumluluktur. demiştir.
Hz. Muhammed, Selman El Farisi hakkında der ki;
Selman benim Ehlibeytim'dendir. Yine der ki Eğer ilim Süreyya yıldızında
ise, bizde ona ulaşabilecek El Farisi ehlinden bir şahsiyet var. Bu
sözle Selman el Farisiyi kast etmiştir.
Yukarıda
sıraladığımız ve kitaplarda yer alan bilgiler Hz.
Cafer El Sadıkın toplum üzerinde ne kadar etkili olduğu
gösteren delillerdir. İlimde, irfanda, imanda ve şecaatte üstün
niteliğe sahip bir imamdır. Toplumun sevgisini kazanmış,
halkı yürekten bağlamış aydın bir şahsiyettir.
Ehlibeyt imamlarının tamamı hakkındaki görüşler hep
bu doğrultudadır. Allah, onları bu kutsal makama layık
görmüş ve bütün insanlara rehber kılmıştır.
Hz. Muhammede (s.a.a.v) yoldaşlık eden,
canlarını onun yolunda feda eden, onun yolundan hiç şaşmayan,
barışta ve savaşta yanında bulunan sahabeler ki; işte
onlar en hayırlı ve vefakar şahsiyetlerdir. Bunlar; Selman El
Farisi, Mıkdat Bin El Esved El Kindi, Ebu Zer El Ğıffari,
Abdullah Bin Revaha El Ensari, Ammar Bin Yasir, Kays Bin Cabir Bin Abdullah El
Ansari ve Ubade Bin Essamit gibi örnek şahsiyetlerdir. Hz. Muhammed, bu sahabeleri
örnek davranışlarından dolayı övgüde bulunmuş ve
onları cennetle müjdelemiştir. Hepsine selamlar olsun.
Bedir
Savaşında İslam ordusuyla Kureyş ordusu
karşılaşınca Hz. Muhammed ordusuna dönüp sorduğunda;
Mikdat Bin El Esved yanıtlar: Ya Resul Allah, İsrail
oğullarının Hz. Musaya söylediklerini bizim de sana
söyleyebileceğimizi mi düşünüyorsun; Git, sen ve rabbinle onlara
karşı savaş, biz burada oturuyoruz. Lâkin bizler seninle beraber
mücadele edecek ve savaşacağız. Senin hak olarak gönderildiğine
yemin ederim. Sevinçten Resul Efendimizin yüzü parladı. Peygamber, bu
sözlerine karşılık onu övdü.
Ebu Zer El
Ğıffari hakkında Hz. Muhammed der ki Bu dünya üzerinde ondan
daha doğru sözlü şahsiyet yoktur.
Abdullah Bin
Ruvaha hakkında da O da bana inanan en kadim şahsiyetlerden ve
zorluklara tanık olanlardandır. Aynı zamanda fazilet sahibi
şahsiyetlerdendir.
Haris Bin Hazerci;
Bedir, Uhud, Hendek, Hudey- biye ve Hayber savaşlarında
bulunduğunu söylemiştir. O ki; her zaman Hz. Muhammedin
yanında bulunurdu. Verilen emirleri tereddütsüz yerine getirirdi. Bu
bağlamda der ki Kafirleri kendi yollarından çeviriniz.
Zeyd İbnül-Haris Caferi Tayyar, Abdullah Bin
Revaha ( O, hem kendini hem de Müslümanları Rumlarla
karşılaştıklarında cesaretlendirdi.) şehitlerin
amirleridir. Abdullah Bin Ruvaha da yoldaşı Cafer-i Tayyar gibi
yürekli bir şekilde savaş meydanına indi ve şehit oldu.
Buna da Hz. Muhammed tanık olmuştur. Hatta onu cennetle
müjdelemiştir. Rivayet edilir ki Hz. Muhammed onunla
vedalaşırken onun için söylediği şiirde Allah sana
verdiği güzellikte sürekli kılsın. Tıpkı Hz.
Musanın kendi imanında sabit kaldığı gibi ve Allah
tarafından korunduğu gibi seni de korusun.
Hz. Muhammed ashabından olan Huzeyme Bin Sabit
Bin Fakih için züşşahadeteyn yani şahitliği iki
kişinin yerine geçer, diye buyurmuştur. Peygamber Efendimiz,
bedeviden bir at satın almıştı. Parasını vermek
için eve gitmesi gerekiyordu. Peygamber önde hızlı bir şekilde
giderken bedevi daha yavaş yürüyüp geride kalmıştı.
Peygamber Efendimizin atı satın aldığını bilmeyen
bazı kimseler, bedeviye atın satılık olup
olmadığını sormuş, satılıktır,
cevabım alınca da bir fiyat vermişlerdi. Verilen fiyat
Peygamber Efendimizin verdiğinden fazla olunca bedevi, atı başkasına
satmaya kalkıştı. Peygamber Efendimiz, Atı ben satın
aldım.diyince, bedevi inkar edip yüce Peygamberden, atı satın
aldığına şahitlik edecek iki kişi getirmesini istedi.
Oysa ki, alışveriş sırasında yanlarında kimse
yoktu. Sahabeler bir taraftan Peygamber Efendimizin tavrını merak
ederken, diğer taraftan da bedevinin fazla ileri gitmesine sinirlendiler.
Çünkü, adam şahit gösterilmesinde ısrar etmekteydi.
Merak ve
heyecanın yükseldiği bir anda Huzeyme ortaya çıkıp
şahitlik yapacağını söyledi Peygamber Efendimiz,
Huzeymeye, pazarlık sırasında yanlarında
bulunmadığını hatırlatıp, buna rağmen
nasıl şahitlik yapacağını, buyurması üzerine, Hu-
zeyme; Ya Resulallah, ben senin gökten getirmiş olduğun hakikatlere
inanıyor ve tasdik ediyorum. Çünkü, kesin olarak biliyorum ki, sen, haktan
başka bir şey söylemezsin.dedi. Huzeymenin tavır ve
sözlerinden çok memnun olan Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: Huzeyme,
kimin için şahitlik yaparsa onun şahadeti iki kişi yerine
geçer. Bu hadise, sahabenin Peygamber Efendimize olan sadakat ve
bağlılığına güzel bir örnek teşkil etti. Sahabe
bu sadakatte o kadar yüceldiler ki, onların ulaştıkları makamlar
adeta ulaşılmaz bir seviye ve üstünlük kazandı. İslam
tarihine geçen bu olay aynı zamanda Huzeyme için de büyük bir şeref
vesilesi oldu. Adı, İslam tarihine, şahitliği iki
şahit yerine geçen kimse anlamına gelen, Züşşehadeteyn
olarak geçip şöhret buldu.
Ebu Eyyüp El
Ensariyle de ne kadar iftihar edilse azdır. Hz. Muhammed Medineye göç
ettiğinde onun evinde konuk oldu. Orda herkes Hz. Muhammedi kendi evinde
konuk etmek için uğraşıp duruyordu. O anda Hz. Muhammed
devesinin üzerindeydi. Siz devemi serbest bırakın kimin evine
geçerse ben de orada kalacağım.der. Deve gider Ebu Eyyüp El En-
sarinin evinin önünde diz çöker. Dolaysıyla Hz. Muhammed de ona konuk
olur. Hz. Paygamberden sonra 668de İstanbul İslam ordusu
tarafından kuşatıldı. Bu muhasarada Ebu Eyyüp El Ensari de
bulunuyordu. Kuşatma sürerken İstanbulda şehit olur ve orada
gömülür. Gömüldüğü yere ihtişamlı bir mezar
yaptırılmış olup mekan Müslümanlarca çeşitli yerlerden
gelip onu ziyaret ederler.
Biz de bu eshab-ı resul gibi Hz.
Muhammedin yolundan gidiyoruz. Onlarla övünüyoruz. Onlar ki Hz. Muhammedin
doğrularıdır. Onunla bütün savaşlarda bulunup
savaştılar. Ondan bir an bile ayrılmadılar. Nitekim
onların ilim sahalarına indiğimizde diyebiliriz ki;
Allahın yanında büyük makama sahiptirler.
El Amesünün Ebi Abdurrahman Essülleminn rivayetine
göre Siftin Savaşında Ammar Bin Yasir, Ashab-ı Resulle birlikte
Hz. Alinin yanında Mua- viyeye karşı
savaşmışlardır. Bir gün Haşini Bin Ütebeye: Ya
Haşim bu pırıltının altında cennete ilerle. Bugün
Hz. Muhammedin taraftarları ve sevenleri bayrağının
altında buluşuyor. Vallahi onlar bizi yenip hezimete uğratsalar
bile, bizlerin hak yolda onların batıl yolda olduklarını
yine düşünecektim. Sonra der ki Biz, Muhammedin resul olarak gönderilmesi
üzerine düşmanla savaştık. Bugün de onun emirleri üzerine
savaşıyoruz. Bu savaş ki sıkıntıları yerlerinden
söker atar. Dostu da dostundan ayırt eder. Veya hak yolu buldurur.
Hz. Muhammedin
sözleri de dosdoğrudur. O, ki doğru konuşanların en
mükemmelidir. Kim şirk koşmadan temiz niyetle Hz. Muhammede bu
şekilde iman ederse bilsin ki cennetle müjdelenecektir. Sahabelerin
içlerinde en ufak bir şüphe yoktur. Temiz bir bağla ve sevgiyle
Peygambere bağlı olmuşlardır. Allaha ve Resulüne
karşı bu sevgi ve bağlılık onlara cennetin
kapılarını açtı. Hz. Muhammed tarafından cennetle
müjdelenen ashab-ı kiramdan oldular.
Ancak nifak sahipleri, işte onlar yalanın
mucitleridir. Yalan hadislerin dağıtıcılarıdır.
Kendi putlaştırdıkları şahsiyetleri methettiler.
Bazen putlaştırdıkları şahsiyetleri yücelteyim derken
Hz. Muhammedi küçük düşürdüler. Bazen de onları farklı
kılmak, onlara başka nitelikler katayım derken onları da
yerin dibine soktular. Övgüye mazhar gördükleri şahsiyetler hakkında
anlatılan bazı olaylar aşağıda verildi. Bu
olayları okuduğunuzda Müslümanların bugün neden böyle
parçalandığını, akıl ve mantık yerine hurafelerin
neden baskın olduğunu daha iyi anlarsınız:
Aşağıdaki
olayda Hz. Muhammed yalancı duruma düşürülmüş; o üstün
addedilen zat da yüceltilmiştir. Buna benzer bir çok uydurma olay
İslam literatürünee girmiştir. Maalesef bu olaylar bazı mezhep
mensuplarınca da halen iftiharla dillendirilmektedir:
1)
Enes Bin
Malik; Yahudilerden bir kadın Hz. Muhammedin yanına gelir; Ya
Resulallah, rüyamda evimin avlusundaki hurma ağacı devrildi.
Eşim de seferde. Bu rüyanın tabiri nedir? Hz. Mu hammed Artık
hiçbir zaman eşinle bir araya gelemeyeceksin. Bunun için de sabretmen
vaciptir. der. Kadın da ağlayarak orayı terk eder. Yolda
giderken üstün kabul edilen bir zatla karşılaşır. Ona da durumu
anlatır. Ancak peygamber efendimize olayı anlattığını
söylemez. Üstün Zat Sen git, eşinle bu gece bir araya geleceksin.der.
Kadın, söylenenleri düşünerek evine döner. Gece olunca
kadının eşi gelir. Kadın Hz. Muhammedin yanına gider,
eşinin geldiğini haber eder: Hz. Muhammed ona uzun uzun bakarken,
Hz. Cebrail gelir; Ya Muhammed senin söylediğin doğruydu. Lâkin Üstün
addedilen zat söyleyince -ki Allah ondan çekindi- onu yalancı çıkarmak
istemedi. Bunun içindir ki o zatın hatırı için sadakati ve
kerameti için onu diriltti!
Üstünlüğü
kanıtlanmak için uydurulan aşağıdaki olayda meleklerin o
zata secde ettiği anlatılıyor:
2)
Ümmetin
âlimlerinden olan Şeyh Yusuf Fişiyyu Elmalaki; Eğer Üstün
addedilen Zat, Hz. Muhammede yaklaşıp konuşursa Hz. Cebrail
saygıdan dolayı ayağa kalkardı. Peygamber Efendimiz de bu
durum üzerine sorar; Cebrail de, ezelden beri o zatın Şeyhlik
durumu vardır. Allah meleklere secde edin diyince büyük bir kubbe gördüm.
Üzerinde o zatın adının çoğu yerde yazılı
olduğunu gördüm. Orada Secde edin.yazılıydı. Ben de o
zatın heybetinden secde ettim. diye anlatılmaktadır.
Sıradan bir kişiyi yücelteceğim, diye
Allahın sevgili resulünü aşağılama gafletinde bulunan bu
yazarların haline bakın. Nasıl da Hz. Muhammed adına
yalanı caiz görmüşler. Hz. Muhammed değil de hep o zat doğru
söylüyormuş. O zatı yalancı çıkarmamak için Hz. Peygamber
yalancı durumuna düşürülmüş. Güya Allah, o zatı vahiy
meleği seçmiş. Aynı zamanda meleklerin reisi
yapmıştır. Melekler Ademe Allah emrettiğinden değil o
zattan korktukları için secde ettikleri anlatılmış. Bu
uydurma sözlere inandırılan insanlara yazık değil mi?
Allah bizi Allah ve Resulüne atılan iftiralardan korusun.
Aşağıdaki
bir başka uyduruk olayda Peygamber dururken sıradan bir
şahsın sakalına niyaz ediliyor. Allahtan değil de o
zatın sakalına edilen niyaz hikayesini okumak istemez misiniz;
3) Yafıi, Ravdi-Rayahin adlı
kitabında o zat hakkında bahsettiği kadarıyla Biz
mecliste oturmuşken kör bir adam yanımızdan geçti. Selam verdi.
Biz de selamına karşılık verdik. Onu Hz. Muhamedin yakınına
oturttuk. Sonra der ki, kim peygamber efendimizin aşkı için bir
isteğimi yerine getirecek. O zat, isteğin nedir ya Şeyh, diye
sorar. O da, benim bir ailem var; ama verebileceğim bir şey yok. Ben
istiyorum ki kim bize bir şeyler verirse biz de onu Hz. Muhammedin
yolunda harcayalım. O zat, ben sana Hz. Muhammed sevgisini
kaldırabileceğin miktarını vereceğim. Var mı
başka bir isteğin, diye sorar. Adam, benim bir kızım var.
Ben hayattayken Hz. Muhammed aşkı için onunla evlenmek isteyen birini
istiyorum. O zat, ben Hz. Muhammed için onunla evlenirim. Başka bir
isteğin var mı? Adam, evet istiyorum ki elimi o zatın
sakalına dokundurmaktır. Hz. Muhammed sevgisi için o zat
sakalını kör adamın eline koyar, sakalımı Hz. Muhammed
için tut. Adam o zatın sakalını tutar , Ya rabbi sana
sorarım ki o zatın sakalının hürmeti için gözlerimi
bağışla, diye niyaz eder. Allah, ona gözlerini
bağışlar. Cebrail aleyhisselam Peygamber efendimize der ki, Ya
Muhammed, Rabbinden selamlar olsun ki Kim körse ve bana o zatın sakalının
hürmetine yardım isterse onların hepsine gözlerini
bağışlardım. Hatta yeryüzünde kör bir insan
bırakmazdım.
Şu kalbi kör
adama dikkat edin. O zatın sakalının hürmeti için Allahtan
yardım istiyor. Hz. Muhammedten sakalının hürmeti için
Allahtan yardım istemiyor.
İktidarlarını korumak için Hz.
Peygamberi küçük düşüren, onu yalancılıkla itham eden
bozguncular birçok hadis uydurdular. Hz Muhammedi çok seven ve
küçüklüğünden beri onu koruyan Ebu Talib için uydurulan hadise bir bakın:
Ebu Talib için ateşten bir kürsüde oturuyor. Ebu Süfyan ise cennettedir.
Hz. Peygambere karşı savaşan Ebu Süfyan cennete layık
görülüyor. Hz. Muhammedi koruyan ve İslam için mücadele için Ebu Talibe
ise cehennem reva görülüyor. Bu bir haksızlık değil mi? Bugün
dahi bunu söyleyen mezheplerin bulunması garip değil mi? Bu
soruların cevabını okura bırakıyorum.
Ebu Talibin, Hz Muhammed için kendini siper
ettiğini kanıtlayan anlatılar aşağıda
sıralanmıştır:
Ya Ebu Talib sen
yeğenini koruyorsun ve ona yardım ediyorsun. Oysa sen makam sahibi
bir büyüğümüz, efendimizsin. Fakat yeğenin bizim atalarımızı
ve dinimizi aşağılıyor. Biz buna karşıyız ve
anlayış gösteremeyiz. Bunun üzerine Ebu Talib, Hz. Muhammede giderek
Kureyş kavminin sıkıntılarını anlatıyor. Peygamber
efendimiz hakkında böyle düşünmeleri Ebu Talibi üzüyor. Hz. Muhammed
dedi ki Amcacığım, sağıma Güneşi, soluma
Ayı koysalar, ölsem de Allahın emrinden vazgeçmem. Bunun üzerine
Ebu Talib yeğenini yanma alarak ağlamaya başladı ve dedi
ki; Şimdi git ve sana tebliğ edilenleri bildir. Ben ne olursa olsun
senin yanındayım ve seninle birlikteyim. Ölene kadar seni koruyacağım
ve ben hak dinindenim.
İbn-i İshak: Ebu Talib ve Hz. Muhammed arasında
geçen konuşmayı bakın nasıl naklediyor:
(Şiir mealen)
Kimse yanına
yaklaşamaz ölümüne kadar.
Sana gelen emir
doğrultusundan ne yapacaksan yap ve açıkça her şeyi söyle.
Bana doğruyu
anlattın. Sen benim nasihatçimsin. Doğruyu söyledin önceden de
adın emindi.
Doğru bir din
sundun ve bu din dinlerin en hayırlısıdır.
Ne kadar ayıplasalar da küfretseler de beni affedici
görürsün
Başka bir
şiirinde . Bütün ömrümce sevdim ve gördüm Ahmedimi. Hak yoluna
ulaşmanın sevgisiyle sevdim. Onu nefsimle korudum ve
canımı koyarak korudum. Dünyayı kötülüklerine rağmen o
güzelleştirdi. Allah onu korudu ve hak dinini verdi.
Hz. Ebu Talib her
zaman peygamber efendimize inanmış ve onu korumuştur. Ebu Talib
gerçek bir mümindi. Peygamber efendimizi korumak için tarafsızmış
gibi göründü. Ömrü boyunca Kureyşe karşı Hz. Muhammedin
yanında oldu, onu korudu. Allahtan ona kötülük gelmedi. Hz. Muhammedi
kötülüklerden uzak tuttu ve Allah ondan razı oldu.
Yürekten inanan sahabeler peygamber efendimizin
sevgili dostları ve onun övgüsüne nail olmuş şahsiyetlerdir.
Her zaman Hz. Peygamberin yanında bulunmuş, ona her zaman destek
olmuşlardır. Hz. Resul, Ebu Talibi övdüğü gibi ona
bağlı kalanları hep övmüştür. Sünni kitaplar da dahil olmak
üzere tüm kitaplarda sahabeler hakkında övgüyle söz edilmiştir.
Sahabeler hep onun emrinde kalarak bağlılıklarını
dile getirmiş kalben ve lisanen onu sevmişlerdir. Olumsuz ne
söylenmişse de hiçbir düşünceden etkilenmemiş, kötülüklerden
uzak durmuşlardır. Peygamberi seven onun yolunda yürüyen bu
şahsiyetler gerçek müminlerdir. Allah bizi onların yolundan ayırmasın
ve bu yolda sabit kılsın. Bize onlarla birlikte aynı yerde nasip
eylesin.
Her zaman Allahın Resulüne karşı
gelmiş ve düşmanlık beslemiş olan şahısların
üstün vasıflarla övülmeleri çok yersizdir. Ebu Hanife , Malik, Şafii
ve Ahmet Bin Hanbel gibiler üç halife için derler ki; Hz. Resule en yakın
kişilerdi. Oysa Peygamber, savaşta hiçbir zaman onları yetkili
kişiler kılmadı. Hz. Muhammed 18 yaşındaki Zeydin
oğluna güvenmiş onu yetkili kılmış ama onlara önemli
herhangi bir görev vermemiştir. Kaldı ki bu zatlar 50-60 yaşma
ermişlerdi.
Peygamberin
güvenini kazanamamış bu üçlü, peygamber efendimizi sevmiş
olsalardı cenazesini terk edip hilafet derdine düşmezlerdi. Hz.
Muhammedin cenazesini kaldıran ilim deryası olan Ehli- beyte
karşı geldiler. Ümmetini teslim ettiği Ehlibeytten hilafeti
zorla aldılar.
Gadir Gününde Hz.
Aliye biat ettiler. Ömer: Ne mutlu sana ya Ali, benim ve müminlerin
Mevlası oldun.dedi. Fakat bu dediğini sonra unuttu veya işine
gelmedi. Hz. Ali yerine hilafeti başka birine teslim etti. Kerhen de olsa
Hz. Aliye hilafeti sonradan teslim ettiler; ama aradan birkaç sene geçmeden
Emeviler, ona karşı savaştı. Hilafet, Emevilerin elinde
kaldı.
Peygamberden
sonra Hz. Fatımaya miras kalan Fedek hurmalıklarına el koydular.
Bu yetmezmiş gibi ona eziyet ettiler. Habuki Peygamber efendimiz
şöyle buyurmuştu. Fatıma benden bir parçadır. Ona eziyet
eden bana etmiş olur. Bana eziyet eden Allaha eziyet etmiş olur.
Allaha eziyet edeni de Allah, onu ateşe atar. Fatımayı seven beni
sever, beni seven Allahı sever; Allahı seven ise cennete girer.
Allah ondan razı olur.
İlk üç halife döneminde Hz. Peygamber ve Hz.
Aliyi seven ve ona gönülden bağlı olan kişilerin devlet
yönetiminden uzak tutulduğu açıkça görülür. Devlet yönetimine seçilen
kişilerin ortak yanı Hz. Peygamber ve Hz. Aliye karşı
olmaları ve onları sevmemeleriydi. Halifelerin yanlı
tutumları, Ehlibeyte karşı haksız ve yersiz
uygulamaları, işkence ve zorbalıkları hiçbir zaman
unutulmayacak yaraların açılmasına neden oldu. Üç Halife
yaptıkları haksızlıklardan dolayı
pişmanlıklar duydular. Bu pişmanlıklar ölümlerine
yakın dönemlerinde rahatça görülür.
Suyutinin
Halifeler Tarihi adlı kitabında halifeler hakkında birkaç
olay anlatılıyor. Bu olayları zikredip kararı okurlara
bırakmak tarafsız bir elçinin görevidir.
Bir halife, bahçe gibi bir yere girdi ve elinde
pekmezle ağacın gölgesine oturdu. Ağaçtaki kuşa bakarak
dedi ki; keşke senin gibi kuş olsam. Ne mutlu sana ağaçtan
besleniyorsun, gölgesinden faydalanıyorsun ve Allahtan sana bir hesap
sorulmayacak. Keşke bir ağaç olsam ve sonra dedi ki ot olmak
isterdim. İnekler ve öküzler yesin ve sonra dışkı olarak
çıkarsalar ve insan olmasam.
Başka bir
Halife; Kavmimin yanında bir koyun olsaydım ve beni besleselerdi. Ardından
kesip bir bölümünü ızgara, bir bölümünü sucuk gibi kurutulmuş et
yapsalardı, yeselerdi ve insan olmasaydım.
İslam
ümmetini temsil eden halifelere bakın. Biri kuş, ağaç, ot olmak
istiyor. Bir diğeri koyun olmak istiyor. Bunların peşinden
gidilerek hidayete ermek mümkün mü?
Emevi ve Abbasi
Halifelerinin Ehlibeyt İmamlarına karşı sahte kahramanlar
yaratmaya çalıştığını ve o dönemin
ulemasının bilgi birikimlerini de kullanarak mezhepler yaratmaya
çalıştığından daha önce bahsedilmişti. Bu
şahsiyetlerin halk tarafından itibar görmesi için de Hz. Peygamberin
tanık gösterilmesi gerekiyordu. Bunun için hadis uydurma vazifesi binlerine
verildi. Onlar da bakın neler uydurmuş:
Ümetimden Numan adında biri, soyadı Ebu
Hanife ümmetimin nurudur.
Başka bir uydurma hadiste Hz. Resulallah
şöyle buyuruyor; Ümmetimden biri var; adı Numan, soyadı Ebu
Hanife, Allah bundan sonra benim sünnetimi onun ellerinde yenileyecektir. Onu
seven beni sever, onu sevmeyen beni de sevmez. Hz. Resulallah demiş ki:
Tüm peygamberler benimle iftihar eder. Ben de Ebu Hanife ile iftihar ederim.
İbnül-Cevzinin
uydurması ise ilginçtir: Gizlilikleri ortaya çıkarmaya yolları
yetmez. Oysa Hz. Resul, Hz. İsa ve Hz. Musa ümmetlerinde Ebu Hanife gibi
biri olsaydı zora düşmezlerdi. Ebu Hanifenin taraftarları da
çoktur.
Yukarıdaki uydurma hadislerle Ebu Hanife
övülürken aşağıdaki sözler; onun kişiliği
hakkında şüphelerin doğmasına neden olmaktadır.
Bakınız Ebu Hanife ve Şafii ve İbni Hanbel için neler
yazılmış;
Buhari : Ebu
Hanife Numan Bin Sabit El Kavfı ve Ebu Sufyan El servi dedi ki; Ebu Hanife
Küfür ettiğinden iki defa tövbe etmiştir.
Ünlü hadisçi Al Bağdadi: Ebu Hanife, küfründen
dolayı tövbe etti.diye yazmış.
Naim, Al Fazari
Sufyan Ebu Uyaynahın yanındaydım. Ebu Hanifeden bahsederken; Allahın
laneti onun üzerine olsun. İslamı ayıplayarak yıkan
kişidir. İslam dünyasında İslamı karalayan biri
olmamıştır.
Maliki: Ebu
Hanife gerçekten şerrin kendisiydi. O olmasaydı İslam Ümmetini
kılıçla öldürmek daha kolaydı. Ama o kılıçtan daha
kötü bir şekilde fitne ile öldürmüştür.
Abdurrahman Bin
Leyla Ebu Hanife hakkında örnekler verirken beyitlerinde: Kötülüklerin ta
kendisidir. Zurrin oğlu Ömer, Masirin oğlu Kays ve Gutaybati Dakkab
ona razı olmazdı. Ebu Hanife kötülüklerin ve kafirlerin
hasıdır. Tüm müşriklerin ortağıdır. Ayrıca
bütün bölgelerdeki sarhoşlar, Ebu Hanifenin tebaasından daha
hayırlıdır.
Sahib-i El Gadiri;
dört imam hakkında bunları yazmıştır: Zaim El-Mazini Hz. Peygamberimizi
rüyasında görür ve Şafii hakkında soru sorar. Kim benim
sünnetimi ve sevgimi isterse İdrisin oğlu Al Şafiiye
istediklerini söylesin. O benden ben de ondanım, demiştir.
Muhammed bin
Nasır Et-Tirmizi o dedi ki; 29 sene Hadisler yazdım. Malikinin
örneklerini (olaylarını) ve sözlerini duydum. Şafii
hakkında hiç iyi fikirlerim olmadı.
Medinede
Peygamber Mescidinde oturuyordum. Aniden uykuya daldım. Peygamber
Efendimizi rüyamda gördüm. Ya Resullalah Ebu Hanife Hakkındaki düşüncelerini
yaz. Yok, dedi. Maliki hakkında düşüncelerini sordum. Bu soruya
olumlu bakmadı. Dedim ki Şafii hakkındaki düşüncelerini
yaz. Dalgın ve sinirli bir şekilde Bunun hakkında düşüncem
olmaz. Benim sünnetime karşı gelmiştir. Bu rüyanın
tesirinden Mısıra gittim ve Şafii ile ilgili kitabı
yazdım.
Ahmed Bin Nusayr Buyurdu ki: Rüyamda Hz.
Resulallahı gördüm. Dedim ki; Ya Resulallah ümmetimden kiminle dinimizi
ve din işlerimizi yapalım. Kendi aramızda onu takip edip
dinimize sahip çıkalım. Ona inanalım. Dedi ki ; Muhammed Bin
İdris El Şafiidir. O da bendendir. Allah ondan razı olmuştur.
Onun yolunda gidenlerden de razı olmuştur. Kıyamete kadar ondan
razı olacaktır. Dedi ki başka kime inanalım? Dedi ki Ahmed
Bin Hanbel, o ilimde Âlim ve bilgili biridir. Ahmed Bin Nusayr El Tirmizi dedi
ki Çocukken gördüğüm bir rüyada Hz. Resu- lallahı gördüm ve dedim
ki kendisine. Din hakkında birçok ihtilaflar gördüm ve bu görüşler
çoğaldı. Ebu Hanife hakkında ne düşünüyorsun? Dedi ki;
Of... Of, diyip ellerini çırptı. Maliki hakkında düşüncen
nedir? Ellerini kaldırdı ve ofladı. Doğruyla beraber
yanlış da yaptı.
Bir Hanifi imamına sahip çıkarak Ebu
Hureyreden nakledelim. Kendisi tarafından peygambere
dayandırılan Hadiste diyor ki; Ümmetimden biri Ebu Hanife olarak
adlandırılan ümmetimin nuru ve ümmetimde Muhammed Bin İdris
olarak bilinen zat, fitneleri İblisin fitnesinden daha fazla olacak ve
konuşmaları ümmetime İblisten daha fazla zarar verecektir.
Malikiler, Malik
Bin Enesi en büyük alim saymışlar; ondan önce ve sonra onun kadar
derin bilgiye sahip başka alimin olmayacağına
inanmışlar, Kuranın okunmasında ve yorumlanmasında
onu başvurulacak yegane merci (otorite) bilmişlerdir. İlim yalnız
Malikideymiş ve kurtuluş yalnızca on- daymış gibi bir
beklenti içinde olmuşlar, Onun yolunu takip ederek hidayete ereceklerini
düşünmüşlerdir.
Halbuki Hz. Peygamber ihtilafların
oluşması durumunda :Size iki emanet bırakıyorum. Bunlar,
Kuran-ı Kerim ve Ehlibeytimdir. Hz. Peygamberin mirası
Ehlibeyttir. İlim mercii ve hidayet onlarla olacaktır. Ehlibeyt
imamları yaşantılarıyla, sosyal münasebetleriyle,
yazdıkları eserler ve yetiştirdikleri öğrencilerle
İslama büyük katkı sağladılar. Eserleri bugüne kadar
insanlara yol gösterici olmuştur. Dinimizin doğru
yaşanmasında ve yayılmasında büyük etkileri olmuştur.
Takip edilmesi gereken imamlar Ehlibeyt imamlarıdır. Çünkü
onların konuş- tuklari ve yaptıkları Kuran Ta hiçbir zaman
çelişme- miştir. Diğer Mezhep önderleri için bir söyleme gereği
duymuyorum. Belki bugün sanıldığı gibi iyi
insanlardır. Onu Allah bilir. Ancak birbiri hakkında söyledikleri
bugün anlatıldığı kadar yüksek meziyetli insanlar
olmadıklarını gösteriyor.
Hanbeli imamı
Ahmet diyor ki: İbni Ebi Zeib,
Maliki Bin Enesten daha hayırlıdır.
Yahya Bin Said El
Kıttan diyor ki; Süfyan, Malikiden her şeyde üstündür.
Ehl-i sünnet
kitapları sürekli birbirlerini takip etmiştir. Ayrıca Emevi ve
Abbasi iktidarları Hz. Resulallah hadislerini tahrif etmişlerdir. Bu
yalanlarını yaymaya kalkacak olursak ciltler halinde kitaplar yazılır.
Fakat akıl sahipleri için bu kadarı kafidir ve kalplerini
doğruya götürmesi için yeterlidir.
Hz. Alinin
kerameti Allah tarafından verilmiştir. İslamın içinde yer
alan nifak ehli ise küfürlerini sakladı. Yaptıkları ihanetler
meydana çıkmayacaktı; ama amelleri küfür ehlinden
olduklarının delili oldu. Hz. Resulün her savaşından
kaçtılar. Uhudta, Hayberde, Huneynde olduğu gibi. Hayber
Savaşında Hz. Peygamberimiz bayrağı/komutayı
Ebubekire verdi. İki saat sonra savaştan kaçtı. Ertesi gün
aynı şekilde Ömere komutayı verdi. O da yoldaşı Ebu
Bekir gibi iki saat sonra kaçtı. Peygamber Efendimiz; Yarın
komutayı öyle birine vereceğim ki savaştan kaçmayan,
savaşa tekrar tekrar giden, Allahı ve beni seven ; Allahın
sevdiği ve benim sevdiğim amcamın oğlu Alidir. Sizler de
ona güvenin ve onun eliyle fethe ulaşacağız.
Çağırın yanıma gelsin. Yanına geldiğinde Hz.
Resul ağzının suyundan aldı.
Allah aşkına söyleyin kiminle iftihar
edelim? Peygamber Efendimize her türlü eziyeti eden Ebu Sufyan Ta mı yoksa
oğlu Muaviyele mi, yoksa Amr Bin Asla mı ve Halid Bin Velidle mi
Yoksa Al Mugayret-i İbin Şabah ve El Velid Bin Ukbah Ve Mervan Bin
Hakem ve Ziyad Bin Ebiyhle mi?
Bunlar Hz. Aliye karşı
savaşmış ve ona düşmanlık etmişlerdir. Hz.
Peygamber Efendimiz birçok hutbesinde dediği gibi Ya Ali kim sana
karşı savaştıysa benimle savaşmıştır.
Benimle savaşan Allahla savaşmıştır. Bazı
mezhepler bunlarla iftihar ediyor. Hak yolda olduklarını, bizim de
batıl yolda olduğumuzu iddia ediyorlar. Allah u Teala onların basiretlerini
bağlamıştır. Onlar hakikati göremezler.
Bunlar bataklığa saplanmış,
ayıplanmış ve kötülük içinde olan kişilerdir. Onların
reisi Ebu Sufyan, nefretiyle nifakın bayrağını
almış ve küfrün temsilcisi olmuştur. Ayrıca Uhud
Savaşında askerleriyle beraber Peygamber Efendimize karşı
savaşmıştır. Hayatının son dönemlerinde Ebu
Sufyan kör oldu. Emeviler, Hilafeti Osman Bin Affana vermek için onun evinde toplandılar:
Aranızda yabancı kimse var mı? diye sordu. Yok, dediler.
Hilafeti hak yol dışında hemen alınız, dedi.
Çocukların topu kaptığı gibi hemen. Topluca itiraz ettiler
ve dediler ki sen insanlarla aramıza fitne mi sokacaksın? Ama onun
oğlu Muaviyeye lanetler olsun ki; o hak imamı olan Hz. Aliye
karşı savaşmıştır. Halbuki Hz. Muham- med
İmam Alinin velayetini tavsiye etmişti. Hz. Aliyi sevmelerini ve
ona biat etmelerini emretmiştir.
Görüldüğü gibi Aleviler Hz. Muhammedin vasiyetine
uydular; onun mirasına sımsıkı sarıldılar. Hz.
Muhammedin yanından ayrılmayan ve onun iltifatına mazhar olan
ashabına ve onların ilmine sevgiyle
bağlılıklarını beyan ettiler. Kuran-ı Kerim,
sünneti nebevi ve Ehlibeytin çerçevelediği dairenin dışına
çıkmadılar, inançlarını bu eksende yaşamaya ve
yaşatmaya çalıştılar.
Aleviliği,
İslam dışında göstermeye, kendi mezheplerini hak mezhep
olarak göstererek insanları kendi istedikleri doğrultuda
yaşatmaya, kin ve nefret duygularını topluma enjekte etmeye
çalışan sözde âlim sınıfının çabalan boşa
çıkacaktır. Yüzyıllardır sahte kahramanlık, zühtlük,
sadıklık, adil olma ve bilgili olma gibi uydurma olay, efsane ve
menkıbeleri bugün de sahiplenen bu sözde âlim sınıfı,
istediği kadar uğraşsın, Ehlibeytin nurunu söndüremeyecektir.
O nurun takipçileri olan bizleri yolumuzdan dön- düremeyecektir. Bilakis
onların her çabası imanımızı ve
itikadımızı güçlendirmekte,
bağlılığımızı ve sevgimizi kat be kat
arttırmaktadır.
Çocukları için gece gündüz çalışan anne
babalara da bir sözüm var: Çocuklarınızın eğitimi için her
türlü çabayı sarf ediyorsunuz. Bu
davranışlarınızı takdirle karşılıyorum;
fakat çocuklarınızın aldığı eğitim
yalnızca bu dünyayı kurtarıyor. Çocuklarımız doktor,
mühendis, öğretmen vb. oluyor; ama kültüründen habersiz bir insan olarak
yetiştiği için yabancı gözlerle bizleri seyrediyor. Denizin
ortasındaki dümensiz gemi gibi bir o yöne bir bu yöne savrulup duruyorlar.
Onları bu belirsizlikten kurtaracak, güven duygusunu aşılayacak,
inançlarını kuvvetlendirecek ve mutlu olmalarını
sağlayacak temel bilgi İslamdır. Bu bilgiyi onlara verelim; bu
güzellikleri tatsınlar, misk gibi yayılan Ehlibeyt felsefesini solusunlar,
Hz. Muhammedin sünnetini yaşasınlar, Allah aşkıyla
yüreklerini doldursunlar ki huzura ersinler.
Yukarıda Aleviliğin hak mezhep olduğunu
gösteren delillerin bir kısmını saydık. Kendini hak mezhep
olduğunu iddia edenlerin uydurmaları ve mezhep önderlerinin
kişilikleri hakkında anlatılanların üzerinde durduk.
Onların birbirini nasıl yalanladığını ve
nasıl ihtilafa düştüklerini gördük. Kendi eserlerinde birbirine çamur
atmışlar, olmayan olayları olmuş gibi
anlatmışlar, yalan zemin üstüne mescitlerini kurmuşlardır.
Bağnaz olmayan her insan tarafsız bir gözle bakarsa onların bu
ihtilafını görür. Onların pir saydıkları Ahmet Bin
Hanbel, Ebu Hanife, Malik Bin Enes ve Bin İdris Şafii gibi
kişilerin Ehlibeyt imamlarıyla
kıyaslanamayacağını bu şekilde
kanıtlamış olduk.
Bu
çalışma Alevi kardeşlerimizin duygularını
perçinleştirmek, hak yolda olduklarını yinelemek,
inançlarını tazelemek ve İslam dünyasındaki yerini görmelerini
sağlamak amacıyla yapıldı. Hz. Muhammed ve Ehlibeyt ile
ilgili görüşler Alevi ve Sünni tarihçi ve yazarların kalemlerinden
verildi.
İlk üç halife ve hak mezhep olarak
bilinen mezheplerin imamları hakkındaki görüşler için
yalnızca Sünni yazar ve ulemanın eserlerinden alıntılar yapıldı
ki çalışmamızda bir kasıt olduğu düşünülmemesi
içindir. Burada maksat başkalarını eleştirmek, yermek ve
küçük düşürmekten ziyade gerçeği olduğu gibi aktarmak
insanların bunu görerek ve bilerek kabullenmelerini
sağlamaktır. Kimseyi de yolundan döndürme gibi bir gayemiz yoktur.
Herkesin inancı kendine; ama gerçekler saklanamaz. Güneş
balçıkla sıvanmaz.
Kaynak:
AKAD (Alevi
Kültürünü Araştırma Derneği) DERGİSİ Yıl:
5, Sayı: 8, Aralık 2011, S.21-32
Makale
internet adresi:
http://gadir.free.fr/makale/alevimezhebi.htm