NEDEN HAZRET-İ ALİ?
Ş. Ahmet Davut ŞANLI
İslam ümmetinde oluşan ihtilaf yoktur ki, bu ihtilafın
çözümü Müslümanların
şefaatçisi Hatemül
Enbiya (son peygamber) Hz. Muhammed (s.a.a.v) tarafından
gösterilmiş
olmasın. Peygamber Efendimiz, her fırsatta kendisinden sonra
ümmetinin
karşılaşacağı
fitneleri haber vermiş ve bu fitneler karşısında ümmetinin
nasıl bir yol
izlemesi gerektiğini
özellikle ve defalarca vurgulamıştır:
Yakın bir zamanda bir
fitne (karışıklık) meydana geldiğinde herkes
Allahın kitabına
sığınıp Ali Bin Ebi Talipin eteğine
sarılsın. (Ebu
Nuaym,
Hilyetül Evliya / Ensabul
Eşraş, c:1 s:118 / Tarih-i Dımeşk c:1 s:89)
Görüldüğü gibi Hz. Muhammed (s.a.a.v.) kendisinden sonra meydana
gelecek
olayları ilahî bir
hikmetle önceden görmüş ve ümmetini bu konuda uyarıp oluşacak
fitneler
karşısında tutmaları gereken yolu onlara göstermiştir
ki bu yol, sıratul
müstakim (dosdoğru
olan yol) olan Ehlibeyt'in yoludur. Bu yol, Hz. Alinin yoludur.
Burada çok önemli bir konu
vardır. Acaba Hz. Muhammed (s.a.a.v.) Müslümanlara
neden
başkasını değil de bu yolu takip etmelerini özellikle
emretmiştir? Bunun
cevabını bizzat
Hz. Muhammed veriyor:
Çünkü hak ve Ali asla
birbirlerinden ayrılmaz.
Ali hak iledir, hak da Ali
ile. (Hatip El
Bağdadî, Tarih-i Bağdat c:14 s:321 /
İbn-i Asakir, Tarih-i
Dımeşk c:3 s:119 / Ali El Hindî, Kenzul Ummal c:5 s:30)
Hz. Ali, müminlerin emiridir.
Hz. Muhammed (s.a.a.v.) şöyle buyuruyor: Ali ye selam verdiğiniz zaman
ona Emiyrül müminiyn diye
hitap ediniz. (El Yakin s:125 / Tarih-i
Taberî)
İbn-i Ebil Hadit,
Şerh-i Nehcül Belaga adlı büyük eserinde Hz. Muhammedin
defalarca şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
Ya Ali! Sen, müminlerin emirisin.
Ya Ali! Sen dinin ve müminlerin yasubusun
(arı beyisin).
Ya Ali! Sen emiyrün nahılsın
(müminlerin arı beyisin).
Arı beyinin
arılar için ne denli önemli olduğunu araştıran, bu
benzetmeyle Hz. Ali
nin Müslümanlar için ne kadar vazgeçilmez olduğunu
ve bu benzetmenin öyle sıradan
bir şey
olmadığını görecektir. Bilindiği
gibi her kovanda bir tek arı beyi bulunur ve bu
arı beyi kovandaki bütün arıların tek ve
tartışmasız lideridir.
Hz. Ali, müminlerin velisidir.
Hz. Muhammed (s.a.a.v.) şöyle buyuruyor: Ali, benden sonra her müminin
velisidir. (Ahmet Bin Hanbel, Müsned / Tirmizi, Sünen)
Hz. Alinin Allah katında özel bir yeri
vardır.
Hz. Muhammed (s.a.a.v.)
şöyle buyuruyor: Rabbime
göre durumum ne ise,
Ali nin de
Allahın yanında durumu odur. (İbn-i Hacer, Sevaikul Muhrika,
s:106 / Muhibuddin
Taberi, Riyadun Nadire c:2 s:215 / Muhibuddin Taberi, Zehairul
Ukba s:64)
Hz. Ali hiçbir zaman Kuran-ı Kerimden
ayrılmamıştır.
Hz. Muhammed (s.a.a.v.)
şöyle buyuruyor: Ali
Kuran ile, Kuran da Ali ile
beraberdir. (Hakim, Müstedrek c:3 s:124)
Hz. Ali, Kuran-ı Kerimin gerçek manasını bilen ve onu
koruyandır.
Hz. Muhammed (s.a.a.v.)
şöyle buyuruyor: Ey
Ali! Ben Kuranın nüzûlü
uğruna savaştım. Sen de onun
gerçek manası uğruna savaşacaksın.
(Hanbel, Müsned / Ebu
Davud, Sünen)
Hz. Alinin eşi ve
benzeri yoktur.
Hz. Muhammed (s.a.a.v.)
şöyle buyuruyor: Alinin
insanlar arasındaki yeri,
Kurandaki Kul
huvallahu ahad gibidir. (Kenzül Hakayık, s:141 / Yenabiül
Mevedde s:235 / El
Kazirunî, El Erbain s:105)
Hz. Ali, ümmetin ihtilaf ettikleri konuların çözümleyicisidir.
Hz. Muhammed (s.a.a.v.)
şöyle buyuruyor: Ey
Ali! Benden sonra ümmetimin
ihtilaf ettikleri şeyleri sen açıklayacaksın. (İbn-i Asakir, Tarih-i Dımeşk c:2
s.482 / Kenzul Ummal
c:5 s:33 / Menavî, Kenzul Hakayık s:203)
Hz. Ali, ilim kapısıdır.
Hz. Muhammed (s.a.a.v.) şöyle buyuruyor: Ben ilmin şehriyim, Ali de onun
kapısıdır.
İlim isteyen kapıya gelsin. (Hakim, Müstedrek c:3 s:126 /
Tarih-i İbni
Kesir, c: 7 s: 358 / Hanbel, Menakıb-ı Cami c: 5 s:201)
Hz. Ali, Hz. Muhammedin (s.a.a.v.) bu dünyada olduğu gibi
sırlar
âlemindeki
kardeşidir.
Hz. Muhammed (s.a.a.v.) şöyle buyuruyor: Ey Ali! Musa Peygamber için
kardeşi Harun ne ise sen de benim için o menzildesin.
Şu farkla ki, benden
sonra Peygamber
gelmeyecektir. (Buhari,
Sahih / Müslim, Sahih / Tirmizi,
Sünen / Hanbel, Müsned)
Hz. Ali, Hz. Peygamberin sırrının sahibidir.
Hz. Muhammed (s.a.a.v.)
şöyle buyuruyor: Sırrımın sahibi Ali Bin Ebi Taliptir.
(Yenabiül Meveddeh, s:180 / Tarih-i Dımeşk,
c:2 s:311 / Kenzül Hakayık, c:1 s:155)
Hz. Ali, cennet ve
cehennemi bölendir.
Hz. Muhammed (s.a.a.v.)
şöyle buyuruyor: Ya
Ali! Sen Kıyamet gününde cennet ve
cehennemi
bölensin. O gün ateşe bu senin, bu da benim diyeceksin. (Yenabiül
Meveddeh,
s:285 /
Sevaikul Muhrika s:214 / Hanbel, Müsned)
Hz. Ali,
sıddıyk-ı ekber ve faruk-ı azamdır.
Hz. Muhammed (s.a.a.v.) şöyle buyuruyor: Ya
Ali! En büyük sıddık sensin. Hak ile batıl
arasındaki faruk sensin. Sen müminlerin
melikisin. (Yenabiül Meveddeh s:201)
Hz.
Ali, Allahın yeryüzüne uzanan ve müminlerin ona sımsıkı
sarıldığı
ipidir.
"Hep birden Allah'ın ipine sımsıkı
sarılın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini
düşünün..." (Âl-i İmran, 103)
Ehlisünnetin tefsir ve hadis âlimleri olan Hafız
Kunduzi,
Şafî âlimi Şeblenci ve İbni Hacer şöyle rivayet
etmişlerdir: Hz. Resulullah,
İmam Ali'nin elinden tutarak "Ona
sarılın, bu gördüğünüz Ali, Allah'ın
sağlam ipidir." dedikten sonra bu ayeti okudu:
"Hep birden Allah'ın ipine
sımsıkı sarılın.....
Hz. Muhammed (s.a.a.v.) şöyle buyuruyor:
Ey Ali! Sen benim dünyada ve ahirette kardeşimsin. (Tirmizi, Sünen)
Ey Ali! Sen bendensin,
ben de sendenim. (Buhari
/ Tirmizi / Hanbel)
Ben
kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır. Allah ım ona dost
olana dost ol, ona
yardım edene yardım et. Ona
düşmanlık edene de
düşmanlık et. (Kenzul
Hakayık, c:12 s:116)
Ey Ali! Sen benim dünyada ve ahirette kardeşimsin. (Hanbel, Müsned)
Ali nin aleyhinde
konuşan benim aleyhimde konuşmuş olur. (Hakim,
Müstedrek / Zehebî,
Telhis / Hanbel, Müsned / Nisaî, Hasais)
Kevser
Havuzu nun başına ilk geçecek olanınız, ilk iman edeniniz
olan
Ali Bin Ebi Taliptir.
(İbn-i Abdülbir, El İstiab c:3 s:28 /
İbn-i Ebil Hadid, Şerh-i
Nehcül Belağa c:13
s: 119 / Hakim Nişaburî, Müstedrek c:3 s:17)
Alinin
bana olan yakınlığı, benim Rabbime olan
yakınlığım gibidir.
(Siyretül Halebî, c:3 s:391 / Riyadün Nadire c:2 s:215 / Zehairül Ukba s:64 /
Sevaikul Muhrika s:106)
Hz. Ali nin bu konularda neler söylediğine kulak verelim:
1)
Peygamber her
yıl Hira Dağı na ibadete çekilirdi. Onu benden başka
kimse görmezdi. Ona vahiy geldiğinde
şeytanın feryadını duydum. Ya
Resulullah, bu feryat
nedir? dedim. Bu feryat
kulluk edilmesinden ümidini kesti artık. Sen benim
duyduğumu duyuyor,
gördüğümü
görüyorsun; ancak Peygamber değilsin. Vezirsin ve
hayırlar
üzerindesin. (Nehcül Belağa, 192. hutbe)
2) Ben Allahın
Resulunun kardeşi ve sıddıyk-ı ekberim. Bu
sözü benden
sonra yalancı ve iftiracıdan başkası söyleyemez.
Ben insanlardan önce yedi
yıl Resulullah ile namaz kıldım. (Cerir Et Taberî, Tarihul Ümem c.2 s:312 / İbn-i
Kesir, El Kâmil c:3
s:112 / Hakim, El Müstedrek, c:3 s:112)
3) Sizin aranızda
iman bayrağını ben diktim. İlahî
hükümlerin helal ve
haramını ben size öğrettim. (İbn-i Ebil Hadid, Şerh-i Nehcül
Belağa c:6 s:873)
4) Ben konuşan
Kuranım. Sorun her şeyi bana beni
yitirmeden. Ant olsun
Allaha Kuranda hiçbir ayet yoktur ki; niçin ve kimin hakkında indi,
nerede
indi, düzlükte mi, dağlıkta mı hepsini en iyi bilenim
ben. (Taberi,
c:2 s:198 /
Fethül
5) Ben cennetle
cehennemin bölüştürücüsüyüm. Kıyamet gününde
ateşe
bu senin, bu da benim diyeceğim. (Tarih-i Dımeşk, c:2
s:244 / Et Taberanî, El
Bidayet, c:7 s:355)
Hz. Muhammedin (s.a.a.v.) Hz. Ali için söylediği hadisleri
toplamaya kalksak
kitaplar doldurulur. Hadislerin bu kadarı bile Hz. Alinin nasıl bir fazilete
sahip
olduğunu, Allahın ve Peygamberin yanında en yüksek
mertebeye nasıl ulaştığını
göstermeye yeterlidir.
Hz. Muhammed (s.a.a.v.) ne güzel buyurmuştur: Şayet ağaçlar kalem,
denizler mürekkep olsa;
cinler hesap tutsa, insanlar da kâtip olsalar Ali Bin
Ebi Talipin
faziletlerini kıyamet gününe kadar sayamazlar.
(Menakıb-ı Havarezmî, s:2, 235 /
Yenabiül Mevedde s:121 / Mizanül İtidal c:3 s:467 /
Lisanül Mizan c:5 s:63 / Kifayetül Talib s:251 / Tezkiretül Huffaz s:8 /
Feraidül Sımteyn)
Sahabelerin
ve mezhep imamlarının Ali hakkındaki sözleri de dikkate
şayandır.
İbn-i Abbas ın bu sözü meşhurdur: Aliyle kıyaslanacak hiçbir önder
görmedim. (Uyunul Ahbar, c:1 s:110)
Ahmet Bin Hanbel: Ebu Talipin oğlu Ali ile kimse kıyaslanmaya layık
değildir. (İbn-i Cüzi, Menakıb-ı Ahmet Bin Hanbel
s:160-163)
Ahmet Bin Hanbel: Peygamberin sahabeleri arasında Alinin eriştiği
mertebeye hiçbir sahabe
erişememiştir. (Hakim, Müstedrek c: 3 s:107 /
Havarezmî, Menakıb
s:3)
Eş Şafî: Ben düşmanlarının kıskançlığı yüzünden,
dostlarının ise korkudan
faziletlerini
gizlemiş olmasına rağmen faziletleri doğu ile
batıyı dolduracak
derecede
yayılmış olan Aliye şaşıyorum. (Taberî, Rıyadün Nadire c:2
s:282 /
İbn-i Hacer,
Sevaikul Muhrika s:118)
Ahmet Bin Hanbel: Resulullahın ashabı içinde Hz. Ali kadar
fazileti sahih
senetlerle bildirilen
hiç kimse yoktur. (İbn-i
Cüzî, Menakıb-ı Hanbel s:160 /
İbn-i Ebi Yalî,
Tabakatül Hanabile c:1 s:319 / Hakim, El Müstedrek)
Hz. Ali o derecede hakkı temsil ediyor ki münafıkların kim olduğu, Aliye olan
sevgiyle
anlaşılabiliyordu. Münafık demek, ikiyüzlü
demektir. Temiz sahabelerin yüz
akı Ebu Said El
Hudri: Biz münafıkları Ali yi sevmemeleriyle
tanıyorduk. diye
buyurmuştur. Hani
Hz. Muhammed defalarca buyurmuştu: Ya Ali! Seni ancak
müminler sever ve
Nisaî c:2 s:271 / Sünen-i Tirmizî c:13 s:168 / Müstedrek c:3 s:483)
Başka bir hadiste de Aliye duyulan sevgi imandır,
düşmanlık da münafıklıktır.
(Müslim, Sahih c:1 s:48 / İbn-i
Hacar, Sevaik s:73 / Ali El Hindî, Kenzul Ummal c:5 s: 105)
İşte Ali budur. Ali, hak ile bâtılı
ayırandır. Acaba başka kim
gelebilmiş bu
dereceye kim?
Taberanînin El Evsat kitabında İbn-i Abbasın
şöyle dediği nakledilir: Alinin özel
on sekiz üstün
özelliği vardı ki, bunlar ümmetin içindekilerden hiç kimsede
yoktur.
Buharî, Tarihül Kebir
adlı eserinde bir sahabenin ağzından şu ifadeye yer
vermiştir:
Ali, Peygamberin
sünnetini en iyi bilendir.
Ensabul Eşraf adlı eserde bir sahabeden şöyle bir nakil
geçer: Dinî
farzları, Ali herkesten
iyi
bilirdi.
Yine Medineli sahabelerden naklen şu ifadeler de vardır: Biz kendi aramızda kadılık
hususunda Aliyi Medine
halkının en bilgilisi olarak tanıyorduk. (Ensabul Eşraf,
c:1 s: 97 / El İstiab, c:1 s:9 / Tabakat, c:2 s:388)
Peygamberimizin hanımlarından Ayşenin de konuyla ilgili
bir sözü Suyutî nin Tarihül
Hülefa adlı
eserinde mevcuttur: Ali,
Resulullahtan sonra sünneti en iyi
bilendir. Yine ünlü sahabelerden İbn-i Mesutun bir sözü
Hakimin Müstedrek adlı
kitabında geçer: Biz kendi aramızda İslam hükümlerini en iyi
bilen Alidir,
diyorduk. O yüzdendir ki Hz. Ali, halife olduğu zaman Hasan
Basri, şunları
söyleyecektir: Ali, halifeliği zamanında halka doğru
yolu gösterdi. Din
eğrilmişken
onu düzeltti. (İbn-i
Ebi Şeybe, El Musannef) Bu söz aslında çok şey
ifade ediyor. Peygamberden sonra dinin
eğrilmiş olduğunu yani Peygamber
zamanında doğru olan yolun sonradan eğrildiğini ve
Hz. Ali ile bu yolun tekrar
doğrulduğunu anlatıyor.
Peygamberimizden sonra Alisiz yürünmek istendi bu
yolda.
Bütün bu üstün
özellikleri bir kalemde
silinip Hz. Ali dışlandı, eziyete uğradı, evi
yakılmak istendi, eşi
ve sevgili
Peygamberimizin kızı Hz.
sonucunda Hz. Fatımanın çocuğunu düşürmesine neden
olundu, münafıklıktan ilahî
damga yemiş
kişilere dahi görev verilirken kendisi yönetimden ve her şeyden
mümkün olduğunca
uzaklaştırıldı. Eşi mirasından
mahrum edildi. Ve daha birçok şey
yaşatıldı.
Profesör Doktor Zekeriya
BEYAZ, gazetedeki köşe yazısında bu konuda
bakın ne diyor: İster Alevi olalım, ister Sünni olalım
ama akıl ve mantığımızı,
adalet ve hakkaniyet
duygumuzu dumura uğratmayalım, olayları o yüce
insani özelliklerimizle
görelim ve değerlendirelim. O zaman büyük ölçüde
bir noktada buluşur
ve gerçekleri yakalarız... Dolayısıyla da
ihtilaflar büyük
ölçüde sona erer ve Alevi-Sünni kardeşliğimiz de iyice
pekişir. Ama akıl ve
mantığımızı, insaf ve
vicdanımızı karartırsak, o zaman gerçekleri
yakalayamayız. Tabii o gerçeği başkaları
öğrenmiş olacağından ihtilaflar da
kendiliğinden
ortaya çıkacaktır...
İşte akıl ve sağduyuya dayalı aydın
olmanın bilinci ve sorumluluğuyla dolu,
bağnaz olmayan bir
tutum. İnsanım diyen mezhep taassubuna girmeden, birilerine
hoş görünme adına kalemini ve vicdanını satmadan
olayları değerlendirebilme
olgunluğuna
eriştiğinde insanlar oturup konuşabilecek ve bağnaz
tutumların ördüğü
kalın duvarlar
teker teker yıkılıp eller güvenle birbirlerine
uzatılacaktır. Kardeşliğin
önünde duran en büyük engel, mezhep taassuplarıdır.
Taassup yani körü körüne
bağlanış
sadece dinde değil, her alanda tehlikelidir ve dolayısıyla
bundan özellikle
kaçınmak gerekir.
Peki, bu kolay bir iş mi? Taassuptan beslenen,
taassuptan çıkar
sağlayan kişilere alet olunmazsa ve başkasının
fikir girdabına girilmezse veya bu
girdaba illa ki girilecekse önce olaylar, durumlar dikkatlice
incelenirse taassup
yenilebilir. Burada esas görev,
aydınlarımıza düşüyor. Prof. Dr. Zekeriya
BEYAZın
yazısı
şöyle devam ediyor:
... Şurası
kesin bir gerçektir ki; Hz. Peygamber'den sonra, başta Hz. Ali
olmak üzere Ehlibeyti
dışladılar, haklarını kıstılar,
itibarsız hale getirdiler,
hatta daha
sonraları onlara, yani Ehlibeyte büyük zulümler yaptılar.
Tabii burada hemen
aklımıza şöyle bir soru gelecektir: Kim dışladı
Ehlibeyti, kimler
zulmetti Ehlibeyte? Hemen cevap verelim, Müslümanların
idaresini ele alan yöneticiler... Daha açık söyleyelim; Hz. Ebubekir,
Hz.
Ömer ve Hz. Osman
dışladılar; Muaviye ve oğlu Yezit zulmettiler...
Ehlibeyte ve Hz. Ali'ye yapılan bütün zulüm ve
haksızlıklar, ictihad
örtüsü ile
örtülmüştür. Evet, altını çizerek ifade edelim ki; bu
anlayış,
İslam'ın
ruhuna da insanlık faziletine de aykırıdır. Hakkaniyet ve adalete
aykırı olan bir karar ve uygulama, "İctihaddır..."
denilip dinen meşru
görülemez.
Üzülerek
açıklayalım ki; Sünni âlimlerimiz, eskiden beri Ehlibeyte
karşı
yapılan her türlü haksızlık ve dışlamaları,
ictihad perdesi ile örtmüşler
ve o haksızlığı
yapanları da mazur görmüşlerdir. (İnanç Dünyası adlı köşe
yazısı,
Evet, Hz. Ali, Hz. Peygamberden sonra her türlü
haksızlık ve dışlamalara maruz
bırakıldı
ama Hz. Ali, güneş misali etrafını aydınlatmaya devam etti
ve başta halifeler
olmak üzere herkesin
sorunlarının çözümleyicisi kendisi oldu. Yanlış karar veren
halifelerin hatalarını düzeltti. Böylelikle hem
mağdurun mağduriyeti giderildi hem de
bu mağduriyete
neden olacak olanlar bu nedenle helak olmaktan kurtuldu. Hz.
Aliyi
her türlü haktan mahrum edenler, başları
sıkıştığında Aliye başvurmaktan başka
çare
bulamadılar. Suyutînin Tarihül
Hülefa adlı eserinde, 2. Halife Ömer Bin Hattabın şu
sözü geçer: Ali, İslam hükümlerini hepimizden iyi bilir.
Aynı halife, bir sorunla karşılaşması durumunda
Hz. Aliye olan ihtiyacını şu
şekilde ifade
etmiştir: Alinin
olmadığı yerde çözülmesi gereken bir sorunla
karşılaşmaktan
Allaha sığınırım. (Tabakat, c:2 s:339 / Suyutî,
Tarihül Hülefa /
Ensabul Eşraf, c:3
s:406)
2. Halife Ömere bu sözü söyleten çok olay
olmuştur.
Yanlış karar veren halifenin
hatadan dönmesini hep Ali sağlamıştır. Bu
yüzden Halife Ömer, tarihe geçen şu sözü
de söyleyecektir: Ali olmasaydı, Ömer helak olurdu (yok olurdu). (Taberî,
Riyadun Nadire c:2
s:194 / Kenzul Ummal c:3 s:96,228 / İbn-i Abdülbir, İstiab c:2
s:261 / Fedailil Hamse
fi Sihahis Sitte c:2 s:224,225 / Havarezmî, Menakıb s:48 / İbni Cevzî,
Sıbt Tezkiresi, s:87)
Bütün bu anlatılanlara
bakıldığında Hz. Muhammedin (s.a.a.v.) neden Hz. Ali yi
ümmetinin önderi,
müminlerin emiri, ümmetinin karşılaşacağı
sorunların çözümleyicisi
olarak seçtiğini
kolayca anlarız. Çünkü Hz. Ali nin üstlendiği misyon
(amaç) budur.
Onun
örnek kişiliği, Müslümanlığı ve
kahramanlığı hakkında üç yüz ayet inmiştir.
Bunun
gerçekliği konusunda kimse şüpheye düşmesin. Bu sözü edilen ayetler bizzat
sünni kaynaklarda da kayıtlıdır. İbn-i Asakir
Tarihi ne, Fahrettin Razinin Tefsirine,
Taberînin Tefsirine,
Esbabün Nüzule, Meşarik Envaril Yakine, Yenabiül Meveddeye
ve daha birçok
kaynağa bakılabilir. Hz. Ali, cennetle cehennemi bölendir. Ateşe bu
senin, bu benim diyecek olandır. O, sıddıyk-ı
ekber ve faruk-ı azamdır. O, emiyrül
müminiyndir. Kısacası o, Alidir. Ali gibisi
varken başka bir arayış içine girmenin
ayetlerle ve hadislerle sabittir ki sonu hüsrandır. Hz. Ali,
hidayet sancağıdır. Hz. Ali,
sıratül
müstakimdir. Hz. Muhammed (s.a.a.v.) şöyle buyuruyor:
Ali, hidayet bayrağıdır ve
evliyamın imamıdır. Bana itaat edenin nurudur.
Takvalılara lazım olan kelimedir. Onu seven, beni sever; ona buğz (kin,
düşmanlık)
Sen ancak ve ancak bir uyarıcısın
ve korkutucusun ve her kavmin bir hidayete
eriştiricisi vardır.
(Rad: 7. ayet)
Resulullah şöyle buyurdu: Uyarıcı, korkutucu benim. Hidayete
eriştiren de Alidir. Ey Ali! Hidayete
erişmek isteyenler ancak sende
hidayeti bulurlar. (İbn-i Sebbağ El Malikî, Fusulil Mühime c:2
s:107,122) / Tarih-i
Dımeşk c:2
s:417 / Şevahidüt Tenzil c:1 s:293 / Kifayetüt Talib s:233 / Feraidül
Sımteyn, c:1 s:148
/ Dürrül Mensur c:4 s:45 / Et Taberî, Camiül Beyan c:13 s:108 /
Alusî, Ruhul Meanî c:13
s:97 / Tefsir Eş-Şevkanî c:3 s:70 / Tefsir-i İbn-i Kesir c:3
s:502 / Nurul Ebsar s:71
/ Müntahabatül Kenz c:5 s:34)
Budur benim doğru
yolum, onu takip edin. Sizi ondan ayıracak başka
yollara sapmayın. (Enam, 153. ayet)
Bu ayetin tefsiriyle ilgili İmam Muhammed el-Bâkır (a.s.) ve Cafer-i Sadık (a.s.) şöyle
buyurmaktadırlar: Burada doğru yol, imam demektir. Başka yollara sapmayın,
yani sapık imamların peşine takılmayın, yolunuzu
şaşırırsınız. Allahın
yolu bizim yolumuzdur.
Salebî kendi tefsirinde Fatiha suresini tefsir ederken şu hadisi
nakletmiştir:
Doğru yol,
Muhammed (s.a.a.v.) ve Ehlibeytinin yoludur. Aynı tefsirde Bizi doğru
yola hidayet et. ayeti hakkında Bizi Muhammed ve Ehlibeytinin sevgisine
hidayet et, demektir. hadisini İbn-i Abbastan nakletmiştir.
İkinci Halife Ömer; Ali ile diğer bir kişi
arasında hakemlik ederken İmam Aliye
künyesi ile hitap etti. İmam
Ali: Hasmımın
karşısında niye beni övüyor ve
saygı gösterisinde
bulunuyorsun? diye
buyurdu. İkinci Halife Ömer şöyle dedi:
Babam size feda olsun. Allah sizin hatırınıza bize doğru yolu
gösterdi.
Sizin
evde nur nazil oldu ve bizi karanlıklardan çıkarıp nura
iletti. (Zimahşeri, Rabiül Ebrar c:3 s:595)
İmam Cafer-i
Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Sıratül müstakim (dosdoğru
olan yol), Emirül
Müminin Alidir. (El
Fakih / Tefsirül Ayyaşi / Allame Tabatabai,
El Mizan Fi Tefsirül
Kuran)
Yine İmam Cafer-i Sadık (a.s.)
şöyle buyurmuştur: Sıratül müstakim, Allahı
bilmeye giden yoldur. Bu yolun biri ahirette biri dünyada olmak üzere iki
yönü vardır. Dünyadaki yol, itaat edilmesi zorunlu olan
imamdır. İmamı
tanıyan ve onun
rehberliğinde yol alan kimse ahiretteki yoldan
yani
cehennem üzerinde
kurulan köprüden geçer. Onu dünya hayatında
tanımayan kimsenin ahirette ayağı kayar, cehenneme
yuvarlanır. (El Meanî)
Hz. Muhammed (s.a.a.v.), bu yöndeki uyarısını sayısız
defa yapmıştı:
Size bıraktığım iki emanetten
Kuran ile Ehlibeytimden öne geçmeyin, helak
olursunuz. Geride de kalmayın, helak olursunuz. Onlara bir şey öğretmeye
de kalkışmayın, yoksa yine helak olursunuz. Zira onlar sizden daha
bilgindirler.
(Suyutî, Durrul Mensur c:2 s:20 / Usdul Gabe,
c:3 s:137 / Kenzül
Ummal, c:1 958. hadis)
Evet, daha önce belirtildiği gibi Ali gibisi
varken başka bir arayış içine girmenin
ayetlerle ve hadislerle
sabittir ki- sonu hüsrandır. Bütün bu açıklama, hadis ve
uyarılardan sonra
akıl ve insaf sahipleri her türlü mezhep taassubunu bırakarak
aşağıdaki
ayete yanıt vermelidir:
Hakka
ulaştıran mı uyulmaya daha layıktır; yoksa doğru
yola
ulaştırılmadıkça
hidayete ulaşmayan mı? Ne oluyor size, nasıl
hükmediyorsunuz? (Yunus suresi, 39. ayet)
Kaynak:
AKAD
(Alevi Kültürünü Araştırma Derneği) DERGİSİ
Yıl: 3, Sayı: 6, Aralık 2009, S.17-21
Makale internet adresi:
http://gadir.free.fr/makale/nedenhzali.htm